Kur’an’ı ‘güzel seslendirmek’ bizi diriltir mi?

Kur’an’ı ‘güzel seslendirmek’ bizi diriltir mi?

Nimet ve ihsanı bitmek ve tükenmek bilmeyen Yaradan’ın hesabı muhakkak ki tüm hesapların üstündedir. İnşallah, Müslümanların da Kur’an ‘solistliği’nden, Kur’an tilavetine doğru giden yolculuğunda Gazze bizi kurtarır, bize yardımcı olur. Selam ve dualarımız, Filistinli Müslümanlardan yana olsun…

Ali Durmuş

Cumhurun başı 06 Şubat 2024 tarihinde yaptığı Hatay ili ziyaretinde, depremde hayatını kaybedenler için yapılan mezarlık ziyaretine, ittifak kurduğu parti lideri ve Diyanet İşleri başkanı ile birlikte katıldı. Yaklaşık bir yıl önce yaşanan felaket günlerinin sene-i devriyesinde, devletlerinin başındaki lideri yanlarında gören hacı anneler doğal olarak reislerinin etrafını çevirdi. Yaklaşık bir asırdır, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihine şahitlik etmiş, bitmek tükenmek bilmeyen jakoben laik ihtilalleri ve ihtilal girişimlerini tecrübe edinmiş ve yoksulluğu belki de dibine kadar yaşamış ihtiyarların ona olan sempatisini (insani açıdan) anlamak mümkün. Erdoğan’la sıcak yakınlık kurmaya çalışanlar arasında bir diğer kesim de, ihtiyarlarla aynı saf ve temizliği bünyelerinde barındıran çocuklardı. Çocuklar da reis-i cumhurlarına karanfil uzatıyordu veya Cumhuriyetin kurucusu zamanlarından kalma bir ritüelle karanfil “uzattırılıyordu”. Çocukların bu eylemi kendi başlarına düşünme ihtimali oldukça düşük. İlginçtir, gençler her zaman olduğu gibi yine kameralara yansımadı… Gençler mezarlık ziyaretindeki görüntülerde yoklardı. Bu kısma biraz sonra yeniden döneceğiz.

Ali Erbaş’ın İhlâs, Felak ve Nâs surelerini okumasının ardından, mikrofonu devlet başkanı eline alıyor ve gelenek üzere Fatiha suresi ile açılış yapıp, makamına-tecvidine gayet dikkat ederek Bakara suresinin ilk ayetlerini Arapça ‘seslendiriyor’ veya ‘icra’ ediyor.

Kur’an’da okuma fiili ile birlikte veya ‘okuma’ anlamında kullanılan kelimeler konusunda az-çok bilgi sahibi olanlarımız, “seslendirme” veya bir şiir, şarkı ve türkünün solistliğini yapan ses sanatçıları için kullanılan “icrâ etmek” terimine dikkat kesilecektir. Bunun bir seslendirme ve solistlik olduğunu düşünmemizin sebepleri var tabii ki de…

Şöyle ki, “Kur’an’ın okunması” ifadesi Kitabullah’ta; tertil, tilavet, kıraat ibareleri ile ifade edilmektedir. Taberi, Müzemmil Suresi 4. ayette geçen ’tertil’ kelimesinin, “tebyin/tefsir etme ve açık/anlaşılacak şekilde okuma” anlamlarına geldiğini söyler. ‘Tilavet’ kelimesinin geçtiği Bakara suresi 92. ayet ise, “ona hakkıyla tabi olurlar” şeklinde tefsir edilmektedir. Bu ayetteki tilavete, tahrif etmezler manası da verilmektedir. Ayrıca tilavetin hem okumayı hem de okunana ittibayı içerdiği de belirtilmektedir. ‘Kıraat’ kelimesinin bir türevinin kullanıldığı Kıyamet suresi 18. ayeti Maverdi, “Biz bir şeyi beyan ettiğimiz zaman sen ona tabi ol veya sana okunduğu zaman şeriata ve hükümlere tabi ol” anlamında kullanıldığını ifade etmektedir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkünse de konumuz açısından bu kadarı kâfidir.

Sadece Erdoğan’a has olmayan bu Kur’an’ı Arapça ‘seslendirme’ işi, Türk milletinin kültürüne iyice yerleşmiş ve kendilerince samimi olsa da, esasında seküler mâtemin gerekli asgari ameliyesindendir. Allah’ı geçici olarak hayatımızın o anlık bölümüne dâhil edip ‘seslendirme’ fiili bittikten sonra elleri yüze sürerek O’nsuz bir hayata kalınan yerden devam edebilmenin en kolay yoludur, zahmetsizdir. Hatta ses ve icrâ edilen makam ne kadar dokunaklı ise, insanı da o kadar derinden etkiler. Bu ‘seslendirme’ törenlerinin yarışmaları bile yapılır, kim daha iyi ‘seslendirecek’ diye. Yaklaşmakta olduğumuz Ramazan ayı vesilesi ile, bu ‘icra’ faaliyetlerinin her TV kanalında artan sayıda yürütüleceği de hepimizin malumudur.

Depremde ölen afetzedelerin mezarı başında ‘seslendirme’ yaparsanız, yöre halkının kalben ihtiyacı olan duygusal besin girdisini sağlamış olursunuz. İnsanlar, muhtemelen Rabbimizin bizlere hitabı konusunda en ufak bir şey anlamadan ve öğüt almadan olay mahallini terk edeceklerdir. Fatiha suresini ve “Elif Lam Mim” ile başlayan Bakara suresinden güzel bir aşr-ı şerifi seslendirmek, deprem gibi afetlere dayanıklı yapıların üretilmesini denetleyecek mekanizmaları kurma sorumluluğunun da İslam’dan olduğunu unutturmaya yetecektir. Örneğin, Yasin suresini bir ölünün ardından Arapça ‘seslendirirken’, etraftaki kalabalık bu kitabın ‘Diri olanları uyarabilsin ve kâfirlere ceza hak olsun diye’ indirildiğini(1) hiç duymazlar bile. Hatta kendilerinin milli şairimiz dedikleri M. Akif Ersoy’u çok sevdiklerini söylerken, büyük ihtimalle onun “İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin / Ne mezarlıkta okunmak, ne fal bakmak için“ dediğinden haberleri dahi olmamıştır.

Arapça Kur’an ‘seslendirmek’, toplum içerisinde özellikle orta yaş ve üstü kesim için oldukça prestijli bir dindarlık performansı göstergesi olarak anlaşılıyor olabilir. Eski tarz-ı siyasette bunun hatırı sayılır bir yeri olduğu da ispatlanmış olabilir. Ancak yeni nesiller için Arapça metin seslendirmelerini dinlemek pek bir şey ifade etmiyor. Bu ‘icra’ya karşı ‘duygusal’ bari olsun bir heyecan hissetmiyorlar. Eski Yeşilçam sinemasındaki (sosyalist seküler yapımcı ve yönetmenlerin üzerinde tepinerek kullandıkları) ‘sahtekâr imam’ figürü (her türlü haltı yedikten sonra vaaz ve nasihat veren adam) misali, Kur’an seslendiren solistin Kur’an ile olan bağının sadece seslendirme süresi kadar olduğunu fark eden insanlarda, bu ‘icra’ bir tiksinti oluşturdu. Sinema sektörünün İslam’a olan kininden dolayı karşı mahalle tarafından kasıtlı yapılırdı bu. Onların amaçları açısından belki işe de yaradı. İnsanoğlu, çizilen ‘dindar’ adam/yönetici portresi ile fiiliyat arasında -fıtratı gereği- uyum ve samimiyet görmek istiyor. Şimdilerde ise bunun için ilave bir gayret sarf etmelerine gerek kalmıyor. Devlet yönetiminde Allah’ı hatırlatıcı hiçbir amel ve amellerinde de hiçbir adalet görülmeyen, Allah’ın Kur’an’da savaş açtığını söylediği faizden tutun Şeytan işi pislik dediği kumara kadar tüm ‘Kur’an dışı’ necisleri meşrulaştıran, zinayı koruyan yasa çıkarırken evlenmek isteyene engel olan, aile ve anne kavramını İslam’ın çıkarttığı mertebeden en aşağılık seviyelere kadar indiren tüm seküler fiili dualara amin diyen, bol bol yasal ama haram uygulamalara imza atan, şûra ve istişarenin zerresini yaşatmayan, Gazze’de inim inim inleyen mazlum Müslüman Filistinli kardeşlerimize bir bardak su götüremezken İsrail’le ticareti ‘açlık ve fakirlik korkusu’ ile devam ettiren ve bunu yüzlerine söylediğinizde de sizi bölücü olmakla yaftalayan, İslam’ı evrensel ve ümmete ait olmaktan çıkartıp yerli ve milli bir Türk dini (Yahudilerdeki gibi) haline getiren ve modern Türkiye’nin kuruluşunda İslam’a savaş açan inkılapları yapan zihniyetin yeni varisi olmayı başarmış bir liderin Kur’an’ı ‘seslendirmesi’, akıl sahipleri için oldukça itici ve samimiyetsiz görünüyor. Dolayısı ile bu icraya da, ‘tertil’ ile okuma diyemiyoruz. Çünkü söz anlaşılmamıştır. Amaç insanlara öğüt olması için gelen bir kitabın, dinleyenlere yabancı bir dilde güzel bir sesle telaffuzundan öteye geçememektedir. ‘Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım bekleriz’ ayetlerinin gereğine itaat ve tâbi olma içermediği için, ‘tilavet etti’ veya ‘kıraat etti’ de denemez. Apaçık vahye mugayir bir yaşam ve siyaset ortadadır. Kur’an solistliği sayesinde toplumda birkaç vatandaşın gözünde hayır intiba ulaştıracağım derken, modern dünyada tutunacak dal arayan insanların inanç dünyalarında tümden bir yıkım ve kayıp yaşatılmaktadır. Kusuru kişiden bilmeyenler, İslam’a karşı küsmekte, kinlenmekte ve öfkelenmektedirler. ‘Dindar nesil’ yetiştireceğini iddia ederek revize edilen imam hatip okulları da aynı zihniyetle öğrenci yetiştirdiğinden, bu okullar da Kur’an’ın tilaveti ve kıraati konusunda sadra şifa bir merhem üretememektedir. Üstüne üstlük, geleceğimiz için “göz aydınlığı”(2) olmasını umduğumuz çocuklarımız, bu aymazlıklar yüzünden deist veya ateist olmaya doğru ilerlemektedir.

Kur’an’ın mesajı ile tanışmak isteyenler şunu unutmamalıdır ki, İslam mükemmeldir. Kusur kendisine Müslümanım diyenlerdedir. Rabbimiz bizden Kur’an okumamızı, anlamamızı, tefekkür ve tedebbür etmemizi, tefakkuh etmemizi istemektedir. Bu da tertil ile, tilavet ve kıraat ile olur. Aksini yapanlar hem kendine hem de Müslümanların itibarına zarar verir. Bu mânâda gerçek bir Kur’an okuması görmek ve işitmek isteyenler, Gazze’nin mazlum, yetim ve şehit çocuklarına bakabilir. Bütün Dünya’nın, (vicdan sahibi bireylerin yükselttiği ‘Gazze’ye özgürlük, boykota devam!’ sloganlarıyla dolu yürüyüşlerinin dışında) neredeyse sus-pus olduğu şu tarihi günlerde, en yaşlısından en yumurcağına kadar tüm Gazze halkı Kur’an’ı hakkıyla tilavet ve kıraat etmektedir. Onların bu Müslümanca duruşu, ‘okunan Kur’an’dan hâsıl olan sevabı’ oraya buraya dağıtmakla bitiremeyen hoca ve vaizlere ders olmaktadır. Kur’an’ın yeryüzünde bir diriliş ve direniş için nasıl cephane olabileceğine, bizzat gözlerimizle ve kulaklarımızla şahit olduk. O kadar yıkıntı, açlık, susuzluk ve barınma sorunu, terk edilmişlik, annesizlik-babasızlık, kaybedilen uzuvlar, can güvenliği ve damarlarınızı çekip kopartan acılara gark olmuş yaralar içerisinde, 15 Şubat 2024 tarihinde hafızlık töreni yapan 40 minik kızımıza(3) ve refah kapısındaki erkek yavrularımıza Rahman’ın vadettiği hak değil midir? “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!”(4) ayetinin Arapçasını; bir yemekten sonra, bir cenazenin ardından, bir teravih sonrası veya bir kandil gecesi -şöyle nağmeli bir ağızdan- dinledikten ve ‘seslendiren kişi El-Fatiha dedikten’ sonra huşu içinde elimizi yüzümüze süren bizler; Gazze’nin minik bedenlerinin 146 gündür “korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle” sınandığı sınavı geçmiş miyizdir? Daha beş veya altı yaşlarındaki çocukların, kendisi ile konuşan ağabeylerine veya kameralara doğru yaptıkları vakur ve onurlu konuşmalarındaki kullandıkları dil, tamamen Kur’an dilidir. Gazze’yi niçin terk etmemeleri gerektiğini öğreten de aynı Kitap olmuştur. İşte Kur’an tilavetinin/kıraatinin faydaları Filistin’de gün gibi ortada durmaktadır. Gerçek manada ‘öğüt’ alınmasının sonucu budur, Avrupa’nın farklı köşelerinden yayınlanan video paylaşımlarında da gördüğümüz gibi herkesi de imrendirir.

Nimet ve ihsanı bitmek ve tükenmek bilmeyen Yaradan’ın hesabı muhakkak ki tüm hesapların üstündedir. İnşallah, Müslümanların da Kur’an ‘solistliği’nden, Kur’an tilavetine doğru giden yolculuğunda Gazze bizi kurtarır, bize yardımcı olur. Selam ve dualarımız, Filistinli Müslümanlardan yana olsun… Rabbimiz, kafirler topluluğuna karşı onlara yardım etsin. Şüphesiz ki Allah en doğrusunu bilir.

(1) Yasin Suresi / 83. ayet

(2) Furkan Suresi / 74. ayet

(3) https://www.yenisafak.com/video-galeri/dunya/gazzede-bombalarin-golgesinde-hafiz-olan-40-cocuk-icin-icazet-toreni-yapildi-4601942

(4) Bakara Suresi / 155. ayet

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *