Meğer Tarih Tekerrürden İbaretmiş

Meğer Tarih Tekerrürden İbaretmiş

Aslında resme biraz daha yakından baktığımızda şunu görüyoruz: LGBT azgınlığı toplumsal çürümenin bir boyutu, daha doğrusu en uç noktasıdır. Asıl çürüme İslam’sızlıktır. İslam’ı kaybeden kavimler her şeylerini kaybetmektedirler.

Lut Kavminin Yeniden Üretilmesi

Mehmed Durmuş

İnsanoğlunun en ahlaksız, pis işlerini anlatan fiillerin baş harfleriyle oluşturulan rumuzla bilinen azgın azınlık, dünyanın her yerinde azgın çoğunluğa dönüşmek üzere. Tabi şaşmamak gerekir çünkü bu, zamanın Lût Nebî behrinden beri süregelen bir sürecin sonucudur. Dünya geneline baktığımız zaman bu pis gidişatın boyutları daha iyi anlaşılmaktadır. Bütün bir insanlık adeta en hayasız işlere teslim olmuş durumda. Bu da şaşılası bir durum değildir zira alemlerin Rabbi Allah bizi ve bütün insanlığı mütemadiyen uyarmıştı. O diyordu ki, hak gelince bâtıl yok olur. Bunun açılımı, hak ortada görünmezse baldırı çıplak ahlaksızlar zamanı ve mekânı zehirlerler. Dünyada iyilik, güzellik, fazilet ve erdemi yapmak zor, yıkmak çok kolaydır. Hayatın bir nevi sigortası olan Müslüman hayattan derkenar olmuşsa, ortalığın edepsiz azgınlara kalması doğaldır.  

İçinde yaşadığımız ülke de dahil olmak üzere bütün bir insanlık göz göre göre ateş çukuruna doğru ilerlemektedir. En öne acınası birkaç ahlak yoksunu düşmüş, adeta ‘uygun adımlarla’ cinsiyetsizleştirme, çocukları cinsiyet değiştirmeye özendirme gibi insanlık dışı rezaletlerde toplumlara kılavuzluk yapmaktadırlar. Muhafazakâr iktidar ise ateş çukuruna doğru ilerleyen insan seline gözetmenlik yapmakta, ‘güvenlik’ sağlamaktadır. Geçmişinde İslam bulunan, şimdi muhafazakâr diye anılan on milyonlarca insan da sadece olan-biteni büyük bir vurdumduymazlıkla seyr ü temaşa etmekte, yaşananları kendi üstüne hiç almamaktadır. 

Mehmet Akif “ben”, yani Şark’ın bu vefasız, kansız evladı demişti, böyle bakıp durmayacaktım dili bağlı. Ama işte öyle oldu; ‘ben’ler, bizler bakıp durmaktayız, dilimiz ve elimiz bağlı. Dilimizi de elimizi de bağlayan biziz kuşkusuz, başkaları değil. Hakkı söylemek isteyen bir dil varsa, kezzap da dökseler, o dil söylemesi gerekenleri söyleyecektir mutlaka.

Her şey bizim zamanımızda oldu, soysuzlaşma bize rağmen gerçekleşti. Adım adım uyduk sürece, uslu ve uysal koyunlar misali. Büyük bir nankörlükle terk ettik bizi biz yapan değerlerimizi. Gavura hak verdik, kendimizden tiksindik. Hiçbir nebî’yi büyüleyemeyen gavur -ne hikmetse- bizi büyüledi. Bizi Paris yaktı. Bizi biz yaktık. Nefret ektik kendi bucağımıza, cehaletimiz eziklik getirdi kişiliğimize. Gavur yüksek, biz aşağı idik; o ileri biz geriydik. Öyle dediler, biz de yuttuk.

LGBT rumuzuyla temsil edilen Lût kavmi artıkları bütün kurumlara sirayet ettiler ama özellikle çocuklarımıza uzandılar. Bunun için okullarda yuvalandılar. Batıdan milyon dolarlarla bu pislik güruha ait derneklerin fonlandığı söylenmektedir. Yönümüzü nereye çevirsek, onlara ait bir işaret, bir simge görüyoruz. Cinsiyetsizleştirme fikri tutmuş vaziyette. Şunun şurasında daha düne kadar bu memlekette “iş adamı” tabiri kullanılırdı. Ara sıra “iş kadını” dendiği de olurdu. Şimdi ise toplum sanki “anti iş adamı muskası” suyu içirilmiş gibi herkes “iş insanı” lafını gevelemektedir. Ana haber bültenlerinde “iş adamı” lafı sansürlüdür.

Batıda ilkokuldan üniversiteye kadar yani toplumun her kademesinde eşcinsellik denilen pislikle ilgili işlem tamam, şimdi sıra anaokullarına gelmiş bulunmaktadır. LGBT denilen helak olası azınlık fıtrata nişan almaktadır. Lût kavmi artıklarının düşmanlığı Allah’ın tertemiz yarattığı fıtratadır. Öyle zannediyorum ki bu yaratıklar 85 milyonluk ülkede erkeği erkekle, kadını kadınla ‘evlendireceklerine’ akılları kesiyor değildir. Fakat bütün mesele bir toplumu toplum yapan ahlaki değerleri yok etmektir. Gerçek hedefleri, hiç kimsenin hiçbir sınır tanımadığı, tam bir cinsel serbesti olup, arzı bir cinsel sapkınlıklar tapınağına çevirmektir. Neticede nesebi gayri sahih bir nesil meydana gelecek ve din ve ahlak adına ayakta hiçbir kıymet kalmayacaktır. İblisin süvari ve piyadelerinin hesabı budur.

Aslında resme biraz daha yakından baktığımızda şunu görüyoruz: LGBT azgınlığı toplumsal çürümenin bir boyutu, daha doğrusu en uç noktasıdır. Asıl çürüme İslam’sızlıktır. İslam’ı kaybeden kavimler her şeylerini kaybetmektedirler. İslam Müslüman bir toplumun şerefidir. İslam gidince şeref de gitmektedir. Biz Müslüman kavimler, elimizden dinimiz alınırken, gavurun icat ettiği kelimeler ve kavramlar bize hem de en yüksek fiyattan ihale edilirken biz en basit bir “neden, niçin?” sorusunu bile sormadık.

Lût kavminin yaşam biçimine giden sürece dahil olmamız için sinsi bir yol takip edildi. Kadın, aile, ana-baba ve çocukla ilgili her örfümüz küçümsendi, orta çağ zihniyetinin kalıntısı, utanılası değerler muamelesine tabi tutuldu. Eli kalem tutan kadınlarımız ne yazık ki, Müslüman erkeklerin ‘İslam’da kadın’, ‘İslam’da aile’ gibi yazılarından rahatsız oldular. Çünkü burunlarına feminizm tozundan zerreciklerin üflendiğinin farkına varamamışlardı. ‘İslam’da kadın’ı neden Müslüman erkekler yazıyordu? Bu soruyu Müslüman hanımlar kendi bulguları sanıyorlardı. Müslüman erkekleri kendi işlerine bakmaya davet ediyorlardı. Maya tutmuştu. Müslüman kadınlar bilerek veya bilmeyerek Lût kavmi artıklarının üretim tesislerine sözleriyle, tavırlarıyla, eda ve nazlarıyla lojistik destek sağlıyorlardı. İblisin LGBT partisi ilgiyle izledi Müslüman kadındaki bu dönüşümü. 

Hafızamızı biraz yoklarsak İslam’ın kadına, aileye, çocuğa, evliliğe, kadın-erkek münasebetlerine dair her şeyi hedef tahtasına oturtuldu. İlahiyat camiasından çokça sempatizan buldular. Kur’an’ın kadın, evlilik ve aileyle ilgili her ayeti erkek egemen tevilin pençesinden alınıp, ‘yeniden’ yorumlanarak özgürleştirildi. Modern okumalar çıktı ortaya. Bir yapı bozumu gerekiyordu.

Maruz kaldığımız bu gavurlaştırma çabalarının bize öğretmesi gereken çok önemli bir ders var. LGBT gibi kudurgan züppeliğin önüne sadece öğütle, iyilikleri önemsemek, kötülükleri kınamakla asla geçilemez. Birtakım yürüyüş ve protesto toplantılarının da onların aleyhinde bir etki yapacağı boş bir beklentidir. Lût kavmi artıklarını tek durduracak olan, zecri tedbirlerdir. Yeryüzünde gerçek anlamda marufun emredilmesi, münkerin nehyedilmesi ancak güçle/iktidarla olur. Yönetme gücü mutlaka İslam’da olmalıdır. İnsanlar İslam’la yönetilmelidirler. Lût Nebî (as) evinin etrafını kuşatan azgın kafirlere karşı sıkıntısını, “ah size karşı koyabilecek bir gücüm olsaydı!” diye dile getirmişti. Niyazı Allah’a idi. Lût (as)’ın niyazı Muhammed (as)’da tecelli etti. Bir toplum, kendini İslam’dan müstağni gören laik-demokratik bir rejimle yönetiliyorsa, bu rejimden ahlaksız azgınlaşmaya karşı etkin bir mücadele beklenemez. Laik-demokratik rejim açısından sosyal bir fenomen olarak LGBT ile cami cemaati arasında bir fark bulunmamaktadır. Laik rejim olaya sadece toplumsal denge zaviyesinden bakacaktır. LGBT gibi çirkefler zaten demokratik ortamların üretmesidir. LGBT’ye karşı -farzı muhal- etkin önlemler alınsa bile, laik-demokratik rejimin kadın, aile, ahlak, mahremiyet, tesettür, edep, ırz, namus gibi konularda yaptığı yıkıcı tahribat LGBT ile aynıdır. Kısacası bozulma ve çürüme oldukça derinlerdedir.

Lût kavmi artıklarının çabalarının bir yerde duracağını da kimse beklememelidir. Azgınlık toplum hayatı dibe vuruncaya kadar sürecektir. Bunun din dilindeki adı helaktir. Bu azgınlığın tekerine çomak sokacak, hem azgınları hem de insanlığın geri kalanını ıslah edecek olan yalnızca İslam’dır. Lût (as) canı burnuna geldiği o son demde kâfir kavmine, “içinizde aklı başında (reşid) bir kimse yok mu?” diye çığlık atıyordu. (Hûd, 78). Azgın kavim ise Lût’u, “Seni âlemlerden menetmemiş miydik?” (Hicr, 70) diye azarlıyordu. Lût kavmi, elçileri Lût (as)’a, toplumun ‘işine karışma’ görev ve yetkisini yasaklıyordu. Lût’tan istedikleri, toplumu, içlerinde bir tane bile reşid kişi kalmamacasına boylu boyunca battıkları pislikleriyle baş başa bırakmasıydı. Kavmi Lût (as)’a, din işleriyle dünya işlerini birbirine karıştırma demek istiyordu.

İnsan fıtrata uygun yaşarsa insandır. Fıtratını yırtıp savrulduğunda, gökten düşüp parçalanmış da sonra onu kuş kapmış gibi olacaktır ya da rüzgârın savurduğu çer-çöpe dönüşecektir. (Hac, 31). Bu aşama işte Allah’ın, onların kalpleri var ama onlarla kavramazlar, gözleri var onlarla görmezler, kulakları var onlarla işitmezler, onlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağıdırlar (A’raf, 179) buyurduğu noktadır.

Tarih tekerrür etmektedir. LGBT denilen azgınlar cehenneme kadar uzanan bir ‘onur yürüyüşü’ yapmakta, temiz kalmak azminde olan mümin aileleri de peşlerinden sürüklemek istemektedirler. Allah’a iman etmiş ve Allah’tan başka kimseden korkmayan müminler bu azgınlara karşı seslerini çıkarmalı, daha doğrusu İslam’la insanların arasına gerilen her insanı LGBT ortağı olarak görüp, Allah’ın emrettiği tarzda meşru mücadelesini sürdürmelidirler. Melekler Lût’a, o zorlu günde, (karısı dışında) ailesiyle birlikte gece yola çıkmasını, hiçbirinin ardına bile dönüp bakmamasını öğütlemişlerdi. Vakit gelmişti. Lût kavminin ‘onur yürüyüşü’ o sabah nihayete erecekti; sabah yakındı, değil mi? (Hûd, 81; Hicr, 65).

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *