İnsan, heva ve hevesini ilah edinirse…

İnsan, heva ve hevesini ilah edinirse…

İnsan nasıl bu kadar azabilmektedir? İnsan bunca edep dışı, iğrenç hal, hareket ve davranışları nereden, nasıl bulmaktadır? İnsan neden, niçin ve nasıl bu kadar ahlaksızlık icat edebiliyor? Neden hayır yapmıyor da şerre dolu dizgin kanat açıyor?

Yusuf suresinde, meallerde Yusuf (as)’a atfedilen, gerçekte ise Aziz’in karısının söylemiş olması daha uygun görünen bir söz var: “Ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Zira nefis aşırı şekilde kötülüğü emredicidir. Rabbim merhamet edip, korumuş başka. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (Yusuf, 53).

Nefis kötülüğü çokça emredermiş. Allah, nefse, fücuru da takvayı da ilham etmiş. Felaha ermek için nefsimizi arındırmamız gerekmektedir. Nefsini azdıran, heva ve heves atını şaha kaldıran ise kötülüklerden kötülük, edepsizliklerden edepsizlik, çirkeflerden çirkef beğenmektedir. Hepimiz, daha doğrusu kalbi tamamen kömürleşmemiş olanlarımız şaşırmaktayız: İnsan nasıl bu kadar azabilmektedir? İnsan bunca edep dışı, iğrenç hal, hareket ve davranışları nereden, nasıl bulmaktadır? İnsan neden, niçin ve nasıl bu kadar ahlaksızlık icat edebiliyor? Neden hayır yapmıyor da şerre dolu dizgin kanat açıyor?

Aslında bu soruların cevabını bilmediğimizden soruyor değiliz. Bunların cevapları belli. Yakınıyoruz sadece. Maalesef sadece yakınıyoruz. Allah Rasûlü bir kötülük gördüğümüz zaman elimizle düzeltmemizi, ona gücümüz yetmezse dilimizle müdahale etmesini, buna da gücümüz yetmezse, hiç olmazsa kalbimizle buğuz etmemizi, yani şerefimizi kötülük yapanlara satmamamızı emretmişti. Evet, buğz ediyoruz sadece, surat asıyoruz, kaşlarımızı çatıyoruz ama sadece o kadar.

Evet, nefis, insan nefsi, azgın azınlığın ve azgın çoğunluğun nefsi fahşada, cahiliye teberrücünde, namusu -İstanbul Sözleşmesine uyarak- müzayede salonuna taşımada sınır tanımamaktadır. Daha da tanımayacaktır. Ben müminim, ben müslimlerdenim diyen bizler böyle bakıp dururken bir gün Lut (as) gibi bizim de evlerimiz kuşatılacaktır.

Memleketin televizyon kanallarında günün 24 saatinde işçi-memur-emekli maaşları, döviz kurları, borsa, enflasyon, altın fiyatları vb. konuşuluyor. Arada bir de sahne dekoru olarak düşünce özgürlüğünün mabedi Avrupa’da Kur’an yakma haberlerinden biri geçit yapıyor. Bunun dışında hayır, maruf, ihsan, takva, iman, salih amel, ahlak, edep, utanma, arlanma, ar damarı, mahremiyet, namus gibi kelime ve kavramlardan hiçbiri düşmüyor oturma odalarımıza. Evlerimizde mihrap yerine kurulmuş bulunan televizyonların görgüsüz ekranlarında hayır namına ne varsa hepsi filtreli, sansürlü, yasaklı vaziyettedir. Evet, memlekette RTÜK var yani ar-haya-namus-ahlak namına olan her şeyi sansürlemekle muvazzaf herhalde bu kurum.

Dikkat ederseniz, caminin adını anmadık, neden acaba?

İnsan, heva ve hevesini ilah edinirse, bundan başka bir tabloyla karşılaşılmıyor. Şu halde toplum olarak felahı istiyorsak, kimi ilah edindiğimize dikkat etmemiz gerekiyor. İlah ve ilahlar… Ya ilahları atıp sadece Allah’ı ilah edineceğiz ya da iki yüzlülüğü bırakıp, adımızı yeniden koyacağız.

(Venhar)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *