Ne aradığımızı unuttuğumuzdan olsa gerek ne kaybettiğimizi hatırlamıyoruz!

Ne aradığımızı unuttuğumuzdan olsa gerek ne kaybettiğimizi hatırlamıyoruz!

Demokrasi mi arıyorduk yoksa hümanizmin coşkusunu mu? Takip ettiğimizi söylediğimiz izler resulün ayak izleri miydi yoksa Antik Yunan tanrılarının izleri miydi? Coşkunluk ve haz tanrısı ile karşılaşınca işte insan daha ne arar ki mi deyiverdik!

Müslümanların kendi inançlarına yabancılaştırıldığı ya da yabancılaştırılmaya çalışıldığı bir çağdayız. Dünyadaki tüm zalim devletler ve devleti inşa eden güçler bunu gerçekleştirmenin derdindeler.

Dünyanın değişik ülkelerinde Kur’an yakılmakta ve buna itiraz edenlere özgür düşünce nutku atılmaya devam edilmektedir. Ama Tevrat yakılmak istenince inanca saygı kutsaldır ilkesince izin verilmemektedir. Bunun sebebi küfredenlerce müslümanların tüm değerleri ayaklarımızın altındadır mesajı verilmekte. Bu mesajı adeta başla göz üstüne kabul ediyoruz babından Türkiye de İsveç’in Nato üyeliğini kabul etmektedir. Ülkenin Cumhurbaşkanı her konuşmasının içerisinde demokrasi vurgu yapmakta, övgüler düzmekte ve ülkenin tam gaz İslamsızlaşmasına hız kazandırmaktadır. Zulme, sömürüye, rantçılığa, fuhşiyata, cinsiyetsizliğe, liyakatsızlığa şapka çıkaran ucube bir din anlayışını İslam diye yutturmaya çalışmaktadırlar. Halkın bam  teli sayılabilecek Ayasofya gibi, başörtüsü gibi kimi noktalarda bir adım atarak vahyin İslam’ını tarihin çöp tenekesine atmaya kararlı görünmektedirler.

Elbette demokratik bir yönetim tarzından başkaca bir icraat beklemek ham hayaldir. Her şirk yönetimi elbette ki İslam’la savaşacaktır ve onu yok edebilmenin çarelerine bakacaktır. Bu tarihte yeni vukuu bulmuş bir hadise değildir. Adem’den bugüne bize vahiyde anlatılagelen sıradan hadiselerdendir. Ne var ki burada problem bilfiil geçmişinde İslam’ın bayrağını taşıyan kimselerin süreç içinde Kemalizmin, batılı düşüncenin bayrağını taşımaya başlamış olmalarıdır. İnancını muhafaza etmeye gayret edenleri de psikolojik bir yıldırmayla İslam’ın safından koparmaya gayret etmeleridir. Muhteşem Türkiye yüzyılı, Siha’lar, duble yollar, uluslararası arenada itibarımızın arttığı propagandası bizim insanımıza çok tatlı gelmektedir. Olması gereken şeyin sanki bu olduğu gerçeğiyle yüzleşmiş olduk sanki. Yıllardır aslında aradığımız şey bu imiş de buna ulaşmanın heyecanı içinde kendimizden geçmiş gibiyiz. Neyi aradığımızı unuttuk bu yüzden neyi kaybettiğimizi de hatırlamıyoruz.

Demokrasi mi arıyorduk yoksa hümanizmin coşkusunu mu? Takip ettiğimizi söylediğimiz izler resulün ayak izleri miydi yoksa Antik Yunan tanrılarının izleri miydi? Coşkunluk ve haz tanrısı ile karşılaşınca işte insan daha ne arar ki mi deyiverdik! Okuduğumuz Kur’an sahi Allah’ın resulüne vahyettiği Kur’an mıydı? Haz tanrısına iman edenler de Zeus’a iman edenler de ortak iki noktada buluşuverdi. Birincisi Kemalizm taraftarlığı diğeri ise İslam düşmanlığı. İçlerinde biriktirdikleri ne kadar öfke varsa müslümanların üzerine boca ediverdiler. Kimisi müslüman görünerek yaptı bunu kimisi de açıktan İslam düşmanı olarak yaptı. Putlarına gösterdikleri nezaket dilini İslam’a karşı ölçüsüzce kullandılar. Sonrasında gelsin Kopenhang kriterleri ve yaşasın Ayasofya’nın kurtuluş günleri…

Cinsiyetsizliğin, eşcinselliğin kol gezdiği ve yasal güvenceyle korunduğu yine kadının pozitif ayrımcılıkla adeta ilah seviyesine çıkarıldığı ülkede, kahrolsun ailenin parçalanmasını isteyen düşüncelere ve LGBT+’ye diyen bir anlayışı alkışlayan güruhla ve devlet aklıyla yaşamanın ağrısı boca edilmekte üzerimize. Sokak köpeklerinin çocuklardan ve dahi insanlardan daha değerli bir yere konulduğu bu ülkede hümanizmin coşkusunu anlata anlata bitiremeyen bir sefihlikle yaşamaya mecbur bırakıldığımız bir ülkedeyiz. Olsun demokrasimiz coşmakta aynı zamanda zamlarımız artmakta, hayatımız kararmakta, giderek açlık seviyesinin altına düşen insanlarımız hızla artsa da darbelere karşı çıkan, milli birlik ve beraberliğine sahip çıkan bir halkımız var. Ezan, bayrak, vatan gibi teslis inancımız olsa da müslümanız elhamdülillah bankalarla ve borsalarla yoğun mesai içerisinde olsak da… Bir de başörtüsünü anayasal güvenceye aldık mı tüm işlem tamam demektir. Nihayetinde demokratik bir haktır başörtüsü her ne kadar makyajsız takmak usule aykırı olsa da… Allah mı dediniz bir ara duyar gibi olduk sanki, ama çevrimdışı sayılmakta bu ülkeyi yöneten ve onları alkışlayanlarca. Aslında hiç öyle değil zira bu sefihlerin saçmalamasından başka bir şey değildir. Allah her daim yaratan, kanun koyan ve hükmünü icra edendir. Bu da anlaşılır elbette bir zaman. Önemli olan insanın kıyameti kopmadan anlaşılmalıdır her zaman…

(Venhar)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *