Şu hakikatleri göz önünde bulunduralım: Hz. Yusuf iktidar olmak için bir parti kurmadı, bir dernek-vakıf da kurmadı, hatta bir cemiyet bile kurmadı. Devleti yıkmak veya ele geçirmek için hiç uğraşmadı. Tek bir şey yaptı; Rabbi ondan ne istediyse onları gücü oranında harfiyen yerine getirdi…
Kazım Şensaltık / İslam ve Hayat
Bu yazımızda güncel bir meseleyi irdelemeye gayret edeceğiz. Hz. Yusuf (a.s.) üzerinden yola çıkarak yapılan yanlışlıkları değerlendirmeye gayret edeceğiz. Yaşadığımız toplumda bir kısım Müslüman camialar iktidar olma veya iktidar pastasından pay alma amacıyla çokça kullandıkları Hz. Yusuf (a.s.) kısasını, Kur’an bütünlüğünde ele almaya gayret edeceğiz. Allah peygamberlerini kendi toplumlarına gönderiyor ve bozulan tevhid düzeninin yeniden inşa etmekle görevlendiriyor. Ben eserlerini okuduğum ve bildiğim tüm âlimler şu cümleyi kurarlar: “Tüm peygamberlerin getirdiği mesaj tevhiddir” derler. Buna Hz. Peygamber’i de dâhil derler.
Peki, nereden çıkıyor bu Hz. Yusuf istismarı? Kanaatimce bizim toplumda şöyle bir anlayış hâkim; yaptığına delil bulma anlayışı. Bu anlayış maalesef peygamberler de dâhil olmak üzere Allah’ın kitabını da kendi düşüncelerine delil arama yeri haline getiriyorlar. Eğer içinde yaşadığınız toplum, iman ettiği dini bilmiyorsa veya sorgulamıyorsa işiniz çok daha kolay oluyor. Eğer amacınız düşüncenize delil arama ise bunu zaten yaparsınız ve çoğunlukla kitaptan bir delil bulursunuz şayet bulamazsanız da kıyas yapar veya tevil yaparak yine amacınıza ulaşırsınız. Aslolan kitaba uymaktır. Bütün peygamberler bunu yaptılar yani kitabı kendilerine değil, kendileri kitaba tâbi oldular. Eğer biz kitaba tâbi olursak, durum hiçte anlatıldığı gibi olmayacaktır. Ne Hz. Yusuf’a iftira atarız nede kitabı kendimize uydurmaya çalışırız.
Unutmayalım, Hristiyanlar bunu yaptılar. Kitaba uymak yerine kitabı kendilerine uydurdular. Allah’ın onlar hakkında ne dediğini hepimiz biliyoruz. Bugün kanaatimce bizim toplumda Hristiyanların veya diğer bir tanımla ehl-i kitabın durumuna düşmüş görünüyor. Buda ehl-i kitaba yönelik Kur’an’daki tehditlerin bizi de kapsamına aldığını gösteriyor demektir. Bugün yaşadığımız toplumda Yusuf’u anlatanlar, Yusuf gibi olamadılar. Ya Yusuf’u anlatamadılar yâda anlayamadılar. Yaşadığımız toplumda yalan, hile, adam kayırma, senin adamın benim adamım, çıkar, menfaat almış başını gidiyor. Yusuf’u anladığını söyleyenler gözünü kırpmadan eşini, ailesini öldürüyorlar. Oysa Yusuf’a en büyük iftirayı atan kadın bile ondan iyilikten başka bir şey görmedi. Kendisini kuyuya atan kardeşleri bile ondan iyilikten başka bir şey görmediler.
Yusuf’u anlamak sadece iktidar olmak mıdır yoksa Yusuf’un hayatının tüm yönleriyle incelenip hayata bu modeli hâkim kılmak mıdır?
Gelelim Hz. Yusuf özeline, benim okuduğum kitap yani Kur’an, Hz. Yusuf’u hiç olumsuzlamaz aksine onun yaşadığı pratikler üzerinden hep olumlu bir mesaj verir. Onun zindanda bile Allah’ın mesajını korkmadan, çekinmeden, kimseye yaranma derdine düşmeden nasıl anlattığını haber vermektedir.
İşte Yusuf (a.s.)’ın zindan arkadaşlarına dâveti:
“(Yusuf dedi ki:) …Şüphesiz ben Allah’a inanmayan bir toplumun dininden uzaklaştım. Onlar ahireti inkâr edenlerdir.
Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine tâbi oldum. Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz. Bu, Allah’ın bize ve insanlara olan lütfundandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.
Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli rabler mi daha iyi, yoksa gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah mı?
Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah’a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”(Yusuf, 37-40)
Bunları söyleyen bir peygamber, sonra çıkıp kralın hükümleriyle topluma hükmedecek öylemi? Bu kitabı bilmemek veya tahrif etmek değil midir? Diyelim ki Hz. Yusuf bunu yaptı, yukarda söylediği sözleri yalanlamış olmaz mı? Peki, böyle bir durum Allah’ın peygamberine yakışır mı onu siz düşünün?
Biz neden sorgulamayız akıl alır gibi değil. Neden şu soruların cevaplarını aramayız:
Hz. Yusuf (a.s.) iktidar olduğu yerde kendisine devlet teslim edildi. Kendisi o kadar güvenilir birisi ki kral, yönetimi kendisine bırakıyor. Hiç düşünmüyor, “bu benim arkamdan entrikalar çevirir, gücü eline aldığında beni alaşağı eder” demiyor ve ona muazzam bir güven duyuyor. Bizim Müslüman liderler burayı iyi okumalılar, bırakın devleti, kendi çevresine bile güvenen zor bulursunuz. Hz. Yusuf yönettiği ülkede kendi yönetimine karşı neden tarih kaynaklarında olumsuz bir bilgi yok. Biraz açalım Yusuf (a.s.), ülkeyi, istediği gibi yönetiyor. Yönettiği ülkede ister-istemez düşmanları da var. Sevenleri olduğu gibi sevmeyeni var. Tarih kaynaklarında Yusuf’un (a.s.) iktidarı eline aldıktan sonra kendi inancının mensuplarını kolladığına, onlara imtiyazlar tanıdığını okuyan var mı? Yâda yönettiği toplumda kendisinin bir hırsızlık veya yolsuzluk yaptığını anlatan bir kaynak var mı? Kendisine teslim edilen devlet içinde hiç kimseye zarar verdiği anlatılır mı? Bu kadar güzellik anlatıldığına göre düşmanları onun yanlışlarını mutlaka anlatırdı. Hatta bırakın düşmanlarını Allah bunu bize haber verirdi ki böyle bir şey yok.
Biz mademki, içinde yaşadığımız toplumda, Yusuf’un (a.s.) kıssasını mevcut durumumuza delil olarak tevil ediyoruz, gelin onun kısassını toptan her yönüyle topluma uygulayalım. Örneğin devlette bir makam ve mevki elde eden, kendine Müslüman diyenler birde bakmışsınız yakın çevresine, akrabalarını, imkân açma alanı yapmışlar, hadi yapmıyorlar deyin! Peki, Hz. Yusuf bunları yaptı mı, birde ona bakın. Yönetici olduğu dönemde kıtlık var ve kardeşleri erzak almaya geliyor, herkese verilen neyse onlara da aynısını veriyor. Babası ve kardeşleri bile olsa kıyak geçmiyor. Birde gelin bizim halimize bakalım; bizde bir makam elde edilsin, yapmadık yolsuzluk, adam kayırma, benim adamım, ee hani Yusuf örnek almıştık. Yusuf’u anlatanlara, onu kendi durumlarını meşrulaştırmak için kullananlara bakın, benzeyen tek bir yönünü bulamayacaksınız. Yusuf’u bize örnek gösterenler, Yusuf’un kardeşleri gibi yaşıyorlar.
Unutmayalım ki Yusuf’un kardeşleri yalan, entrika, hile, her şeyi kendilerine meşru gördüler hatta öyle ki peygamber olan babaları Yakub’u (a.s.) bile kandırmaya çabaladılar. Bugün Yusuf’u anlatanlar, Yusuf’tan çok kardeşlerine benziyorlar desek yanlış olmaz.
Örneğin Hz. Yusuf’un kardeşleri erzak almaya geldiğinde, Yusuf (a.s.); “bunlar benim kardeşlerim ve yaşlı babamda var, geldikleri yolda uzak bunlara fazla verin” deseydi karşı çıkan olur muydu? Kanaatimizce olmazdı ama yapmadı, hak neyse herkes hakkına razı olacak, bu kardeşin, baban bile olsa. Peki, bizim toplumda kendine Müslümanım diyerek Yusuf’u (a.s.) örnek aldığını söyleyenler bu örnekle uyuşuyor mu dersiniz. İktidara gelme konusunda bir takım tevillerle Yusuf (a.s.) kıssasını kullanacağız, amma sadece imkânı elde edene kadar öylemi? Gerçi bunu savunanalar şu hakikati unutuyorlar: Hz. Yusuf her ne kadar hazinelerin yönetimiyle ilgili teklifi olsa da onu ehliyet sahibi ve güvenilir adil olduğunu gören kral kendisi yönetimi ona devretti ve istediğin gibi yönet dedi. Gelin herkes otursun ve düşünsün, her Müslüman kendine bu soruyu sorsun! Bu toplumda devleti idare edenler neden Yusuf (a.s.) teklif edileni, bu toplumdaki Müslüman olduğunu iddia edenlere etmiyor. Yaşadığımız toplumda Müslüman liderler, maalesef buraları hiç düşünmüyor hatta böyle bir talepleri yok zaten. Bazı cemaatler ve kurulan dernekler kendi şahsi menfaatleri uğrunda ne entrikalar çeviriyorlar. Maalesef bunlar, Hz. Yusuf’u örnek aldıklarını bizlere veya cemaatlerine anlatıyorlar.
Peki, dostlar! Biz şu soruyu neden kendimize sorup üzerinde düşünmüyoruz? Hz. Yusuf’u zindana düşüren neydi? Hatırlayalım, yanında köle yâda hizmetçi olarak çalıştığı kişinin hanımı, kendisinden faydalanmak istemişti. Yani bugünkü tabirle kadın hizmetçisine âşık olmuştu ve onu yatağına davet etmişti. Doğru mu doğru! Peki, Yusuf (a.s.) zindana düşme pahasına onun teklifini reddetmişti. Bunun karşılığı olarak zindana atılmıştı. Yalan söylemediği gibi hakikati savunmuş ve efendisinin karısının teklifini, Rabbinin emrine karşı gelme sebebi haline getirmemenin bedelini göze almıştı. Bugün yaşadığımız toplumda sözüm ona Müslümanlara bakın, birde Yusuf (a.s.) a bakın. Bırakın Müslümanları, Müslümanların önünde duran liderlere bakın, kaç tanesi güzel ve soylu bir kadın yatağına davet etse Yusuf (a.s.) reddeder? Bırakın reddetmeyi evliyse hanımını boşar, yuvasını yıkar, koşarak ona gider. Bu genel bir tahlil, istisnalar elbet var ve biz onları tenzih ediyoruz. Hepiniz içinde bulunduğunuz cemaatleri ve hocaları az çok tanıyorsunuz! Kaç tanesi Yusuf olur. Olur dediğiniz varsa onları takdir ediyoruz. Bir başka mesaj veya muazzam olay ne olursa olsun hakikati savunmak ve söylemek. Düşünün, bugün yaşadığınız toplumda basit konularda bile kendine Müslüman diyenler, nasıl kolay yalan söyleyip kenara çekiliyor. Bırakalım Müslümanları, kimi hocalarımız bile aynı durumda. Yusuf’u iktidar yapan şey onun ahlakıydı, onun Allah’tan başkasına itibar etmemesiydi. Yusuf’u iktidar yapan onun iman ettiği değerleri hiçbir şekilde pazarlık konusu dahi etmemesiydi.
Bugün Hz. Yusuf üzerinden iktidar devşirmeye çalışanlara bakın kaç tanesi Yusuf’a (a.s) benziyor? Eğer Yusuf olsaydılar, iktidar peşinde koşmaz ve delil arama yarışına girmeden devlet kendilerine teslim edilirdi. Çünkü Yusuf’a böyle yapıldı. Melik, bulunduğu çıkmazdan kendini ve ülkesini çıkaracak tek güvenilir kişi Hz. Yusuf olduğu için kısmı yönetimi değil bütün devlet hazinesinin başına, onu görevlendirdi. Yusuf (a.s.) zindan da olduğu halde kendisine atılan iftiradan temizlenmeden oradan çıkmak için kimseden bir şey beklemedi, iman ettiği Rabbine teslim oldu ona güvendi. O güvendiği Rab onun imanının sadakatini karşılıksız bırakmadı, onu zindandan alıp kendini zindana atanların başına yönetici yaptı! İşte alın size imanın meyvesi!
Şu hakikatleri göz önünde bulunduralım: Hz. Yusuf iktidar olmak için bir parti kurmadı, bir dernek-vakıf da kurmadı, hatta bir cemiyet bile kurmadı. Devleti yıkmak veya ele geçirmek için hiç uğraşmadı. Tek bir şey yaptı; Rabbi ondan ne istediyse onları gücü oranında harfiyen yerine getirdi. Eğip bükmedi, mazeret üretmedi, “benim iman ettiğim din benden doğru olmamı istiyor bende dosdoğru olacağım” dedi. “Bu doğruluk benim özgürlüğüme mani olsa, zindanlara düşürse bile ben rabbimin dosdoğru ol dediğine iman ediyor ve dosdoğru oluyorum” dedi ve gereğini yaptı. Siz Rabbiniz olan Allah için bir şey yapın onun rızasını ve emirlerini eğip bükmeyin; “değil mi ki Rabbim benden böyle olmamı istiyor bende öyle oluyorum” deyin ve bakın Rabbiniz size nasıl kapılar açıyor!
Gelinen noktada bizlerin algıları da değişti; kapitalist, materyalist Müslümanlar oluverdik! Rabbimizin merhamet edip açtığı güzel kapıları bile biz kendimize mal ederek “biz yaptık” diyoruz. Kendini İslam’a nispet edenler, Karun gibi yaşayıp Yusuf’u örnek gösteriyorlar. Bu nasıl bir tasavvur anlamakta zorluk çekiyoruz. Bize Yusuf’u örnek aldıklarını söyleyenlerin nasıl Karunlaştıklarını üzülerek görüyoruz.
Yusuf diye yola çıkanlar sürecin sonunda Karun gibi yaşamaya başlıyorlar. Bize Yusuf’u örnek ve model gösterenler, kendilerini çoktan unutmuşlar. Oysa biz onlara bakınca Yusuf’u görmeliydik. Onlar Yusuf olamadılar, bize Yusuf olun diyorlar.
Kendi batıl yollarına Yusuf’u alet edenler, aslında Yusuf’un kardeşleri gibi düşünüp yaşayanlardır. Birileri size Yusuf’u (a.s.) anlatıyorsa dönüp ona bir bakın; Yusuf gibi mi yaşıyor yoksa kardeşleri gibi mi? Unutmayın, Yusuf’un kardeşleri aslında kuyuya doğruyu, hakkı, hakikati ve Allah’ın tevhid mesajını attılar. Çünkü Yusuf bunları temsil ediyordu. Biz kuyuya atılan Yusuf’a baktık, üslendiği misyonu ve mesajı ise hiç görmedik.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *