Din, bir düzen tasnifinde belirleyici rol oynamaktadır. İster ilahi olsun, ister beşeri olsun kurulu düzenlerin de birer din üzere hüküm sürdüğü aşikârdır. İlahi dinler olabileceği gibi dünyevi dinler de söz konusudur. Kişiler gibi devletler, iktidarlar da bir din üzere hayat sürerler.
Yakup Döğer
Din kavramı
Dil âlimleri din kelimesinin Arapça “deyn” kökünden mastar veya isim olduğunu kabul ederler. Âdet/durum, ceza/mükâfat ve itaat şeklinde başlıca üç anlamını verir ve terim olarak dinin bu son anlamdan geldiğini belirtir. Bazıları sadece “itaat” ve “ceza” (karşılık) anlamlarını kaydetmiş, “hesap” ve “İslâm”ı da eklemiştir. Dinin terim anlamını yakından ilgilendirenler ise ceza ve karşılık, İslâm, örf ve âdet, zül ve inkıyad, hesap, hâkimiyet ve galibiyet, saltanat ve mülkiyet, hüküm ve ferman, makbul ibadet, millet, şeriat, itaattir.(1)
Mevdudi ise din kavramını 4 ana kısımda izah eder. Bunlar a-Hakimiyet ve egemenlik, b-Hakimiyet karşısında boyun eğme ve itaat, c-Söz konusu hakimiyetin etkisi altında kurulan fikri ve ameli düzen, d-Bu düzene bağlılık ve itaat sonucu elde edilen mükafat ya da isyan ve karşı çıkmanın neticesi olarak yüce egemenlik tarafından verilen mükafat ya da ceza.(2)
Yapılan tanımlardan anlaşıldığı üzere din siyasi, hukuki, iktisadi ve içtimai bir düzen tasavvuruna, yaşam tarzına işaret ederken, aynı zamanda da iktidar-itaat ilişkisini de içermektedir. Din, bir düzen tasnifinde belirleyici rol oynamaktadır. İster ilahi olsun, ister beşeri olsun kurulu düzenlerin de birer din üzere hüküm sürdüğü aşikârdır. İlahi dinler olabileceği gibi dünyevi dinler de söz konusudur. Kişiler gibi devletler, iktidarlar da bir din üzere hayat sürerler.
“Din” kavramı hakkındaki bu açıklamaları, konumuzun daha anlaşılır olmasına katkı sağlaması açısından gerekli gördük. Zira ele almaya çalışacağımız konu, dünyevi bir dinin inşası hakkında olacaktır.
Dünyevi bir dinin inşası
Osmanlı Devleti dağılmış, yerine ise yeni bir devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu. Yeni devletin kurucu kadrosu, kendilerine İttihatçı zihniyetin devamı olarak rol biçerler ve İslam Dinine karşı olabildiğince mesafeli dururlar. Yeni düzen laik karakterli olduğu için, İslamsız olarak tasavvur edilir. Kurucu kadronun bu tercihi, aynı zamanda dinin yerini dolduracak dünyevi bir din, bu dinin ölümlü ilahını ve bu dünyevi dinin yeni mabetlerini inşa etmenin de yolunu açar. Bu yeni din Kemalizm, Fransız gazeteci Marcel Sauvage’ın ifadesiyle(3) bu dinin ilahı Mustafa Kemal Atatürk ve mabetleri ise önce Türk Ocakları daha sonra Halk Evleridir. Bütün mazlum milletlerin kabesi de Ankara olmuştur.(4)
Cumhuriyetin kurucu kadrosunda yer alan elit aydın takım, önlerine koydukları yeni hedefi gerçekleştirmek için çalakalem mücadeleye girer. En önemli hedef gençliktir ve yeni nesil, Kemalizm dinine iman etmelidir. Bu sebepledir ki, onu Kamalizm dininin hiç şaşmayan, şaşırmayan istekli ve coşkun tapanı yapmak, onu bu kutsal, ulusal ve kurtarıcı dini olanca derinliği ve inceliği ile eğitmek ister, ta ki Kamalizm dinine imanı artsın. Yeni nesil böyle bir eğitimden geçmeli, disiplin altında yetişmelidir.(5) Zira:
“Yeryüzünde her milletin hakları, hakikatleri, yurdu ve Tanrısı vardı. Yalnız Türk milleti haksız, hakikatsiz, yurtsuz ve Tanrısızdı. Tıpkı, büyük perseküsyon devrindeki Beni-İsrail gibiydik. Gökten inecek mesihi bekliyorduk ve iki asır hasretiyle yandığımız milli kahraman, hala bir türlü görünmüyordu.”(6) “Hatta ara sıra, çatısı altına iltica edeceğimiz bir “mabet” bile kurmuştuk: Türk Ocağı.”(7)
‘Zamanın Peygamberi’
Cumhuriyetin çok erken dönemi denilecek bir zaman diliminde dahi, Mustafa Kemal zamanın peygamberi olarak anılmaktadır. Abdullah Cevdet tarafından o günün peygamberinin Mustafa Kemal olduğu zikredilmektedir. Bu medeni ve asri peygamber bir nübüvveti akliye ile geliyor. Onu gönderen sema değildir.(8) Yeni kurulan cumhuriyet, daha sonraları Atatürk olarak anılacak olan Mustafa Kemal’in işaret ettiği yolda ilerleyecektir. Memleketin çeşitli yerlerine heykelleri dikilmeye başlanır.
Dünyanın hiçbir yerinde heykellerin yapıldığı maden, bundan daha ilahi ve daha güzel bir mevzuunun vasıtası olmamıştır.(9) Memlekette herhangi bir tehlike yaşanırsa, vatanın her tarafında yükselen heykellerinin çevresinde Türk halkı toplanacak, onun kalabalıklar üstünde hükümran olacak sesi ve ilhamı memleketi yeniden şerefe, zafere ve halasa götürecektir.(10)
Hamdullah Suphi, Rusya’daki Kızıl İhtilalin yeni bir din getirdiğinden bahseder. Bu ihtilal hakiki manası ile yeni bir din getirmiştir. Bu dinin mukaddes kitabı, peygamberi vardır. Aynı zamanda havarileri, azizleri ve bu dinin büyük bir taassupla çizdiği yoldan takip eden müritleri, müminleri vardır.
Kurulan Cumhuriyetin dünyevi dininin inşacıları hemen hiç boş durmadan sürekli olarak bu mesele üzerinde çalışmakta, ilahi olan dinden boşalan yeri, pozitivist dünya görüşüne göre seküler olanla doldurma gayreti gütmektedir. Nerdeyse dönemin bütün aydın elitleri bu seküler dinin halk arasında da itibar görmesi için çabalamıştır. Mustafa Kemal 1925 yılında Kastamonu Cumhuriyet Halk Partisi binasının açılışında bir konuşma yapmıştır. Yaptığı konuşmada Türkiye Cumhuriyetinin şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamayacağını, en doğru yolun ise medeniyet yolu olduğunu ifade etmesinin ardından, dünyevi dinin inşacıları daha bir gayretle çabalamaya, Kemalizm’i bir din olarak yapılandırmaya başlamıştır.
‘Avrupa ve Amerika’da birçok yeni dinler, peygamberler ortaya çıkmıştır’
Mustafa Kemal’in bu konuşması ve İslam Dinine karşı müsamahasız davranışı, kısa sürede İslam muhaliflerini de cesaretlendirdi ve basın yayın, eski (!) dine karşı yeni bir dinin lüzumunu tartışmaya açtı. Sevimli Ay mecmuasının Ocak 1927 tarihli nüshasında, “Eski din ve eski ahlak bu günkü insanları tatmin etmiyor. O halde yeni bir din ve yeni bir peygambere mi muhtacız?” diye sorulmakta, yeni dünyanın ve yeni insanın eski dinle ve eski ahlaki telakkilerle tatmin olmadığı ifade edilmektedir.(11) Mecmua, değişen hayat şartlarında birçok şeyin değiştiği gibi artık dini inançların ve ahlaki telakkilerin de değiştiğini ileri sürmekte. Bugün yaşanmakta olan heyecanlı zamanlarda gerek ananevi, akaidi ilkelere, gerek felsefi ve alimane fikirlere karşı umumi bir isyan ve umumi bir inkar mevcuttur. Onun için şimdi yeni forumlara, yeni fikirlere, yeni telakkilere karşı büyük bir rağbet gösterilmektedir. Bu sebepten eski imanı sarsılan Avrupa ve Amerika’da birçok yeni dinler, yeni peygamberler, yeni mürşitler ortaya çıkmıştır.
‘Kemalizm insani ve vicdani bir iman haline gelmelidir’
Kemalizm dininin en ateşli inşacılarından ve kurucu akıllarından biri olan Yakup Kadri, Mustafa Kemal’in en büyük eserinin Cumhuriyet olduğunu ve bu yeni düzende “Kemalizm mezhebi”nin kök salarak ilel-ebed payidar olması gerektiğini ifade eder. Yakup Kadri, Rusya’daki ideolojilerden, ideologlardan ve Fransa’dan da bahseder. Rusya’da Marksizm ve Komünizm’den başka bir de Leninizm mezhebi, Fransa’da ise Napolyon vardır. Bunlar insaniyet tarihinin göbeğinde yarım ilahlar ile bütün ilahlar arasında yatmaktadır. Gaziyi bekleyen ebediyet böyle bir ebediyettir. O bizim malımız olduğu kadar insaniyetin de malıdır. Onun içindir ki umumi hayatımızda başlı başına, her umdeden, her siyasi mezhepten ayrı bir Kemalizm faslının açılması ve bunun insani ve vicdani bir iman haline girmesi lüzumu pek tabiidir.(12)
‘Cumhuriyet, inkılap baştan başa bir dindir, bir imandır’
Ahmed Ağaoğlu da Kemalist dinin hem inşacısı hem de tapıcılarındandır. 1931 yılında mecliste söz alarak, cumhuriyetin mahiyetini ifade eder:
“Efendiler, Cumhuriyet, inkılap baştan başa bir dindir, bir imandır. (Ona şüphe yok sesleri). Bu dinin, bu imanın bir kitabı olacaktı, bir ibadeti olacaktı, dâîleri olacaktı, müminleri olacaktı, Cumhuriyetin faziletlerini, fikirlerini cemaat arasında geceli gündüzlü çalışarak neşrü tamim edecek [yayacak], bu cahil cemaati yürütecek adamlar olacaktı. Cumhuriyet ve layıklık imanına karşı her münevver kendi üzerine terettüp eden vazifeyi ifa ederse Mazhar Müfit Bey’e derim ki o gencin, o yüksek adamın kanı hedere gitmemiştir.”(13)
‘Kemalizm, ulus amacına yönelten bir dindir’
“Kamalizm” kitabını yazan Şeref Aykut da aynı merkezde düşünür. Bu bakımdan Kamalizm bütün ideolojilerin üstünde yalnız yaşamak dinini aşılayan ve bütün prensipleri ekonomik temeller üzerine kuran bir dindir.(14) Kemalizm ulusu amacına yönelten bir dindir.(15)
Şeref Aykut’un, Türk tarihini bir kutsal kitap, parti programını mushaf, Kemalizmi bir din, Kemalist kadroyu da o dinin müminleri olarak gördüğü çok açıktır ve Yakup Kadri’nin açtığı, Ahmed Ağaoğlu ve Falih Rıfkı’nın ilerlediği yolu mantıki sonuçlarına kadar ilerletmiştir.(16)
Şevket Süreyya da Kemalizm’i bir din olarak inşa etmekte kararlıdır. Türk inkılâbı, Türkiye’nin yeni şartlara ve zaruretlere göre yeniden yapılış ve kuruluşudur… Bu itibarla inkılâbın hududu hacmi kadar geniştir denilebilir. Kendisine “iş”in, yani yeniden bir memleket kurmanın heyecanı bir din gibi verilecek olan bir milletin yaratıcılık kabiliyetinin sonu gelmeyecektir.(17)
Kemalist kadro cumhuriyetin kuruluşundan, hatta daha öncelerden beri İslam Dinine hep mesafeli durmuş, dini hayatın dışında tutmak için mücadele etmiştir. Onlara göre Avrupa zihniyeti dünya zihniyetidir, dünyada yaşarken bununla amel edilmelidir. Asya zihniyeti ahiret zihniyetidir, ahirette yaşayacağımız zaman da onunla amel edilmelidir.(18) Kemalist dinin inşacıları bu zihniyetlerini hiçbir zaman değiştirmedi. Kemalizm bu dünyada yaşamak dini olarak inşa edildi, Kemalist inkılaplar bu sebepten yapıldı ve yarın ahrette nimet bulmak hurafesini yıktı.(19)
‘Sünni, Şii yerine Kamalizme taparız’
Kemalizm’in bir din olarak inşasına çarpıcı bir örnek de Hatayın kurulma döneminden gelir. Hataylı Ahmed Faik Türkmen tarafından kaleme alınan şiir, Kemalist tapıcılığı ilginç bir şekilde ifade eder:
“Mezhebimiz Kamalist, biz asri Hatalarız
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.
Sünni, Şii yerine Kamalizme taparız
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.
Yepyeni bir hız aldık Atatürk’ün sesinden
Davamız kurtulacak düşmanın hilesinden”(20)
Kemalizm bir din, bir mezhep olarak kanıksanmakta, hemen bütün cumhuriyet aydınları tarafından aynı ifadeler kullanılmaktadır. İnşa edilmeye çalışılan Kemalizm dininin ve bu dine iman eden Türkün amentüsü bile yazılmıştır. Amentü, Mustafa Kemal’in yoktan var edici olduğuna ve Türkler için ahret gününün olmadığına iman etmeyi gerektirmektedir.(21)
‘Kemalizm, büyük ve esaslı bir din reformudur’
Falih Rıfkı da Kemalizm’in aslında büyük ve esaslı bir din reformu olduğunu ifade etmekten çekinmez.
“Kemalizm, aslında büyük ve esaslı bir din reformudur. Tanrı, bir peygambere verdiği şeriatı, ikinci bir peygamberde değiştirmekle, hatta Kur’an’ın bir ayetindeki emrini başka bir ayette kaldırmakla hükümlerin toplum evrimini izlemesi gerektiğini göstermiştir. Fıkıhta buna “nesih” diyoruz. Muhammed, son peygamber olduğuna göre, ondan sonra nesih hakkı insan aklına kalmıştır. Onun için İslâm bilginleri, ”zamanla hükümlerin değişeceği” içtihadında bulunmuşlardır. Mustafa Kemal’in yaptığı işte bu nesih hakkını kullanmaktı.”(22)
Falih Rıfkı çok cesur ve pervasızdır, Allah’a değil Kemalizm’e iman etmiştir. Kemalizm dini üzerine her türlü içtihatta bulunmaktan çekinmez. O’na göre İslam’da şer-i meseleler, ahreti ve dünyayı ilgilendirenler olarak ikiye ayrılır. Kemalizm, ibadetler dışındaki bütün ayet hükümlerini kaldırmıştır. Falih Rıfkı, iman etmediği din hakkında istediği gibi tasarrufta bulunmayı kendisine hak olarak görmüş, yeni dinin inşası için eskisini (!) aşağılamaktan geri durmamıştır:
“Kaldı ki insan aklı nesih hakkını farzlar üzerine de götürebilir; zekât kazanış ve gelir vergilerinin bulunmadığı bir devrin mirasıdır. Hac, Kâbe’den faydalanan Mekkelilerin Müslümanlığını sağlamak için konmuştur ve bu döviz çağında Hicaz dışındaki hiçbir yabancı Müslüman halkı buna zorlanamaz. Namaz şekli de iskemle olmayan entarili bir halkın yaşayışına uygundur. Pantolon, etek ve hele başkasının ayağı değen yere yüz değdirmeyi yasak eden hijyen devrinde yürüyemez. Cenaze namazını neden ayakta kılıyoruz? Camiin dışında olduğu için! Bugünkü hijyen anlayışına göre camiin içi ile dışı arasında fark yoktur.”(23)
‘Türk, yeni bir Allah yaratmıştır’
İnkılaplarla birlikte Türk’ün her şeyi değişmektedir. Kemalizm’i bir din, yeni bir hayat formu olarak ele alıp yorumlayanlardan biri de Munis Tekinalp(Moiz Kohen)’dir. Kendisi bir Yahudi olmasına rağmen gerek Türkçülük mefkuresine gerekse Kemalizm ideolojisinin ikamesine önemli katkıları olmuştur. Türkçülük ve Kemalizm’in bir Yahudi eliyle ikame edildiği söylense kanaatimizce abartı olmayacaktır. Kemalizm adlı kitabında İslam’ı açıkça hasım olarak görür ve şöyle der:
“Artık 1935’teyiz. On iki senelik bir müddet zarfında, yeni Türk, kendine yeni bir ruh, yeni bir ahlak, yeni bir tarih hatta Allah’ı artık Tanrı diye andığı için, diyebilirim ki yeni bir Allah yaratmıştır. Türk’ün şimdi kafası başka, serpuşu başka, alfabesi başkadır. Onun şimdi, başka bir devleti, başka bir ekonomisi ve nihayet, başka bir dili vardır.”(24)
‘Bunak din büyükleri, nerede mahşeriniz!’
Tekinalp’in Kemalizm’i inşa ederken gösterdiği azminin İslam’a olan düşmanlığından kaynaklandığı dikkatlerden kaçmamaktadır. Dönemin cumhuriyet aydınının en bariz ortak özelliğinin İslam düşmanlığı olduğu hakikattir. Gerek İslam dinine, gerekse bu dinin alimlerine saldırmak, aşağılamak, cumhuriyet elitinin genel karakteri olmuştur. “Bunak din büyükleri, nerede mahşeriniz?” diyerek alaycı bir hitap tarzı ile soru sorulur.(25) Tekinalp laiklik bahsine tahsis ettiği 11. Bölüme ‘Kahrolsun Şeriat Hükümeti’ başlığını atmıştır. Tekinalp, milliyetçiliği ümmet çağını takip eden asrın gerçekliği olarak takdim eder: Kamâl Atatürk İslamiyet rabıtasının artık öldüğünü, Türk milleti için, milli şuurun uyanmasından başka kurtuluş yolu olmadığını söyler.(26)
‘İnkılap heyecanı yeni bir din gibi mukaddesleştirilmelidir’
Osmanlı buhran içinde yıkılmış, cemiyet durgunlaşmış psikolojik sıkıntılara maruz kalmıştır. Yeni bir inkılap olmuş, yeni bir düzen kurulmuştur. Ve bu yeni düzen, yapılan inkılapların heyecanı gelecek nesillere emanet edilecektir. Yapılan inkılapların selameti ise yarın kendilerine emanet edilecek olan yeni nesillere bırakılacaktır. İnkılap nesli bu durgunluktan masun kalmalıdır. Bu sebepten, inkılap heyecanı sade bir ahlak değil yeni bir din gibi mukaddesleştirilmelidir.(27) İnkılap devirlerinde doğan ve yetişen bütün çocukların öz babalığı inkılaba geçer. Hiç kimse ve hiçbir müessese elindeki Türk çocuğunun terbiyesinde serbest değildir.(28)
‘Eski din, eski iman, eski müesseseler ortadan kaldırılmalıdır’
İnkılabın önünde en büyük engel olarak görülen eski düzenin kalıntılarıdır. Eski din, eski iman, eski müesseseler ortadan kaldırılmalıdır. İnkılabın bu vadide, başka memleketlere nazaran fazla olarak yapacağı iş, tarihe geçmiş müesseselerin cemiyet bünyesinin en derin tabakalarına kadar işlemiş köklerini sökmek ve inkılap esaslarını bütün ruhlara ve fikirlere hakim, mukaddes iman şartları altında perçinlemek vazife ve mecburiyetidir.(29) İman şartlarının ne olduğu da ifade edilir. Bu imanın şartları Kemalizm’in belirlediği cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılapçılıktır. Halkevinin açılışında yapılan konuşmadan sonra, Halkevleri için yazılan bir şiir okunur, şiir Gazinin iman dolu Nutkuna atıfla başlar.
‘Her şey O, hep O…’
Dünyevi din ve ölümlü ilah yapıcısı Cumhuriyet elitlerinin gözünde Gazi her şeydir. O bir rehberdir. Askerlikte, idarede, siyasette, içtimaiyatta en güzel şekilleri o göstermiştir. O baştır, naşirdir, hatiptir. Onun muhabbeti kalplerde bir dindir.(30)
“Ve kurtaran hep Odur. Her yerde ve her işte, her hamlede ve her ilerleyişte O, daima O, hep ve bütün O… Ve Türk, bu büyük hakikate inanıp bağlandıkça, ve Türk bu sönmez nurdan aydınlanıp durdukça ve Türkün milli dini onu bir kabe ve bir mihrap olarak tanıdıkça, şüphe edilmesin ki Türk o vakit evinde efendi, yurdunda sahip, vatanında hakim bir büyük millet.”(31)
Sonuç:
En başta “Din” kavramının şümul ve mahiyetine bakıldığında, Kemalizm’in dünyevi bir din olduğu tartışmadan uzaktır. Pozitivist düşünce, bilim ve aklın öncülük ettiği, verili değerlere itiraz eden, onları yok sayan dünyevi bir dindir.
Yaşadığımız ülkede devletin kurulduğu günden bugüne, ideolojik anlamda etkisini yitirmeden varlığını sürdürmüş, sürdürmektedir. Tartışılamaz, üretilmiş seküler kutsalları, meydanlardaki heykelleri, ideolojik varlığının anayasal güvence altında olması, sözünün geçtiğini hatta daha da güçlenerek devam ettiğini göstermektedir.
Devleti yönetmeye kim talip olursa olsun, Kemalizm dinine ve onun ilahı Mustafa Kemal’e sadakatle bağlı kalmak zorundadır. Bu sadakat, resmi törenlerle, üretilmiş kutsallara saygı duyulmasıyla, mezarının ziyaret edilmesiyle, ölüm yıldönümleriyle sürekli sınanır. Görünmez bir güç, bu sınamayı sürekli olarak takip eder.
Kemalizm’in artık tartışılır olduğunu ileri sürenler, kanaatimizce yanılmaktadır. Zira tartışılan meseleler, Kemalizm dininin esasına yönelik değil teferruata dairdir. Dünyanın diğer ülkelerinde devlet anlayışı değişir, halk da değişir. Fakat Türkiye Cumhuriyetinde halk değişir, devlet paradigması asla değişmez. Değişmediği gibi her daim güçlenir. Son kertede gördüğümüz, muhafazakâr iktidar eliyle halkın büyük çoğunluğu Kemalist olmuştur. Bir zamanlar Müslümanların hak–batıl üzerinde değerlendirdiği bütün davranışlar yerini yurdunu değiştirmiştir. ν
Dipnotlar:
1- Din, DİA, cilt 9, sayfa 345
2- Mevdudi, Kur’an’a Göre 4 Terim
3- Cumhuriyet Gazetesi, 5 Ağustos 1935
4- Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye Cumhuriyetine… Nasıldı Nasıl Oldu? 10, sayfa 48, Devlet Matbaası, İstanbul, 1933
5- Şeref Aykut, Kamalizm, Muallim Ahmet Halit Kitap Evi, İstanbul, 1936, sayfa 79
6- Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk, sayfa 25
7– a.g.e., sayfa 26
8– Abdullah Cevdet, Daima Daha İleri, Daha Yüksek, İctihad, cilt XXI, sayı 188, tarih 15 Şubat 1925
9- Hamdullah Suphi Tanrıöver, Dağyolu, Türk Ocakları Merkezi Heyeti Matbaası, Ankara, 1928, sayfa 25
10- a.g.e., sayfa 28
11- Sevimli Ay, Baş makale, cilt 3, numara 11, tarih Kanun-i Sani 1927
12- Yakup Kadri, Kemalizm, Milliyet, 28 Haziran 1929
13– Onur Atalay, Türk’e Tapmak, sayfa 101
14- Şeref Aykut, Kamalizm, sayfa 3
15- a.g.e., sayfa 17
16– Onur Atalay, Türk’e Tapmak, sayfa 102
17- Şevket Süreyya, İnkılâp ve Kadro, sayfa 79
18- Habil Adem, Mustafa Kemallerin Kitabı, Mahmud Bey Matbaası, İstanbul, 1926
19- Şeref Aykut, Kamalizm, sayfa 44
20– Hataylıların Milli Marşı, Cumhuriyet Gazetesi, 26 Aralık 1936
21- Safi Dümer, Türkün Yeni Amentüsü, Hakimiyet-i Milliye Matbaası, Ankara, 1928
22– Falih Rıfkı, Çankaya, sayfa 410
23- a.g.e, sayfa 411
24- Tekin Alp, Kemalizm, Cumhuriyet Gazete ve Matbaası, İstanbul, 1936, sayfa 171
25– Şükrü Kurgan, “Ağıt”, Ülkü, sayı 70, tarih Aralık 1938, sayfa 312
26- Tekin Alp, Kemalizm, sayfa 94
27- Şevket Süreyya, İnkılap Heyecanı, Kadro Dergisi, Şubat 1932, sayı 2, sayfa 8
28- Falih Rıfkı Atay, Yeni Rusya, sayfa 122
29- Gazinin Yeni Eseri: Halkevleri, Cumhuriyet Gazetesi, 20 Şubat 1932
30- Hamdullah Suphi Tanrıöver, Dağyolu, Ankara, Türk Ocakları Merkezi Heyeti Matbaası, Ankara, 1928, sayfa 33
31- Müştak Mayakon, Montrö Zaferi, Cumhuriyet, 21 Temmuz 1936, sayfa 5
Not: Makalede geçen kaynakların izini sürmekte, Onur Atalay’ın “Türk’e Tapmak” kitabından azami derecede faydalanılmıştır. Bununla birlikte adı geçen kaynaklara erişim tarafımızdan sağlanmıştır.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *