Çocuktuk işte, her halimizin sığındığı bir masumiyet elbisemiz vardı. Biz masum olmaya meyyal doğmuşuz. Masum olmayı çok seviyoruz. O yüzden her geçen yaşımızda düşürdüğümüz bir parça masumiyetle sonumuzu görürken kapıldığımız korku tekrar çocukça bir hayalin eteklerine sarılıyor. Ah keşke tekrar çocuk olabilseydik…
Kendimizi Aramaklar Yolculuğu-21
Fotoğraflar ve Yazı: Mehmet Akif Coşkun
Her ilerleyen yaşımızda masumiyetimizden de bir parça bırakıyoruz ardımızda. Yolun sonu başından bellidir ve biz bunu yitirdiğimiz her masumiyetimizle daha da iyi görmeye başlarız. Her yitirdiğimiz masumiyet yolun sonunu keskinleştirirken aynı zamanda bakışlarımızı da ardımıza düşürür. Dünyaya gelişimizin amacını biliriz bilmesine ama yine de çocuk kalmanın o masum arzusuna sarılmaktan da kendimizi alıkoyamayız. Keşke hep çocuk kalabilseydik. Masumiyetimizin tastamam olduğu o yaşlara sabitlenebilseydik. Her davranışımızın geçerli bir bahanesi vardı: Çocuk işte. Ne de güzel bir bahaneydi o. Çocuktuk işte, ne vardı ki bunda?
Çocuktuk işte. Davranışlarımız tahammül edilebilir kıvamdaydı, affedilirdi. Bizim ne suçumuz vardı ki? Ne de olsa onların yetiştirdiği şekilde büyüyorduk. Biz henüz suçu üzerimize alabilecek yaşa gelmemiştik. Hiç kimseye ve hiçbir şeye karşı sorumluluğumuz yoktu. Kendimize bile. Ne de güzel bir evreydi o. Her yaramazlığı yap ama suçlu olma. Sanki cennetin bir ön tadımı gibiydi. Herşeye meyyal bir halimiz vardı. Islak bir oyun hamuru gibi büyüklerimiz nasıl ve ne şekilde yoğuruyorsa hiç itiraz etmeden onun şeklini alıyorduk. Çocuktuk işte ne vardı ki bunda?
Çocuktuk işte, bakışlarımız herkesin merhametini okşar, o saf haliyle en gamlı yaslı büyüklerimizin yüzünü güldürürdü. Ne olursa olsun hayatın devam ettiğini, tekrar ayağa kalkıp sahip olduğu sorumluluklarının peşine düşmesi gerektiğini biz bilmeden bakışlarımızla onlara hatırlatarak moral olmasını bilirdik. Acılarını, yorgunluklarını, gelecek kaygılarını hafifleten ilahi bir lütuf gibiydik.
Çocuktuk işte, düşüncelerimiz daha yeni yeni açıyordu gözlerini dünyaya. Sorduğumuz her çocukça soruyla büyüklerimizin aklını karıştırmayı başarabiliyorduk. Biz onların en büyük taklitçileriydik. Güzel, çirkin ne var demeden tüm huylarını taklit etmekten geri durmazdık. Bunun ne kadar farkındaydılar bilmiyorduk. Umurumuzda da değildi. Umurumuzda olmadığının da bilincinde değildik. Biz daha çocuktuk. Çocuk cennetinin kısa misafiriydik. Tadını çıkarmalıydık her şeyin. Vakit kısaydı ve biz çabuk büyüyorduk. Daha kirleteceğimiz bir dünya vardı.
Çocuktuk işte. Uçsuz bucaksız hayallerimiz vardı. Sahip olduğumuz her oyuncakla ne dünyalar kurulurdu. Oyuncağımız olmasa bile elimize geçirdiğimiz olur olmaz şeylerle oyun oynar, onları dünyamızın baş kahramanı ilan ederdik. İlla bir oyuncak sahibi olmamız gerekmiyordu. Evet hani olsa iyi olurdu. Çoğu zaman pahalı oyuncaklarda kalsa da gözümüz çabuk ikna olabiliyordu kimilerimiz. Kimilerimiz değil pahalı oyuncak, hiç oyuncak görmemişti. Terazimizin ayarı yoktu ki, büyüklerimiz bozuyordu, hep onların suçuydu illa o pahalı oyuncak alınacaktı ve doyumsuzca şımartılacaktık. Ama çocuktuk işte, hiç oyuncak görmemiş çocuklardan bize neydi?
Çocuktuk işte, her sıkıntılı halimizde annemizin merhametine sığınmayı iyi bilirdik. O merhametin ve şevkatin kucağıydı. Ne de sıcaktı. Sonra bir de babamızın omuzları vardı. O omuzlara yük olmaya bayılırdık. Hiç de şikayet etmezlerdi. Belki de ediyorlardı ama farkettirmeyecek kadar ustalardı. Belli etseler de yine de sığınacak bir merhamet kucağımız vardı. Bakmayın genellediğime. Bazılarımız bunlardan mahrum büyüdü, büyüyor ve büyüyecek. Bir anne merhametinin özlemi boğazında yumru, bir babanın omuzu yüreğinde bir yük olarak duracak. Aman canım bize ne, onları büyüklerimiz düşünsün. Biz çocuktuk işte.
Çocuktuk işte, her halimizin sığındığı bir masumiyet elbisemiz vardı. Biz masum olmaya meyyal doğmuşuz. Masum olmayı çok seviyoruz. O yüzden her geçen yaşımızda düşürdüğümüz bir parça masumiyetle sonumuzu görürken kapıldığımız korku tekrar çocukça bir hayalin eteklerine sarılıyor. Ah keşke tekrar çocuk olabilseydik. Ah keşke yaptığımız her yaramazlığın faturasını kesebileceğimiz bir bahanemiz olsaydı. Bakmayın böyle düşündüğüme. Biliyorsunuz işte, sonunun ne olacağını görmezlikten gelen çocuk akıllılar da var aramızda. Her ne kadar çocukluk yapsalar da ardına sığınacak bahaneleri yoktur onların. Masumiyeti olmayanın çocukluğu affedilecek bir kusur değildir. Amaan neyse ne. Şurda kaç defa çocuk olma hayali kuruyoruz ki sanki.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *