Irak’a getirilen demokrasinin bedeli 20 yıldır ödeniyor!

Irak’a getirilen demokrasinin bedeli 20 yıldır ödeniyor!

ABD ve İngiltere öncülüğündeki Batı koalisyonunun 20 yıl önce Irak’ta Saddam Hüseyin’in kitle imha silahları ürettiği iddiasıyla başlattığı işgal ile Irak’a “demokrasi” getirirken, bedelini Müslüman Irak halkının ödediği büyük bir kaos başlattı.

Saddam Hüseyin’in Ağustos 1990’da iki gün süren askeri harekat neticesinde gerçekleşen Kuveyt’i ilhakı, ABD öncülüğündeki koalisyonun 1991’de Irak’a düzenlediği Çöl Fırtınası Operasyonu ile son buldu.

ABD, sonrasında çeşitli gerekçelerle Irak’taki Baas rejimi lideri Saddam Hüseyin’in görevden alınması için büyük hazırlık içine girdi.

İşgalden önce 13 yıllık bir ambargonun uygulandığı Irak, hem ekonomik hem de yaşam standartları konusunda büyük tahribatlar aldı. Ambargodan sonra ise yine ABD ve ona destek veren İngiltere, 2003’te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) kararını beklemeden Irak’ı işgal etmek için düğmeye bastı.

ABD işgali Irak’ta DEAŞ’a zemin hazırladı

Irak’a “demokrasi” getirdiği operasyona da “Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu” adı verildi. Ancak yüz binlerce sivilin hayatını kaybettiği, milyarlarca doların harcandığı bu askeri müdahale istikrar ve demokrasi bir yana Irak’ta terör örgütü DEAŞ’ın ortaya çıkmasına zemin hazırladı.

Irak’ta 13 yıllık ambargo nedeniyle yarım milyon çocuk öldü

BMGK, Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinden tam 4 gün sonra 6 Ağustos 1990’da daha çok ekonomik ve mali yaptırım uygulama kararı aldı. Irak’ın Şubat 1991’de Kuveyt’ten çekilmesine rağmen yaptırımlar Mayıs 2003’e kadar devam etti. BMGK, bu dönemde ABD ve İngiltere’nin engellemeleri nedeniyle Irak’ın ambargoya ilişkin tüm itirazlarını geri çevirdi.

Irak’ta 13 yıl boyunca uygulanan ağır ambargo nedeniyle kötüleşen ekonomik durum, halkın hayat standartlarını dramatik bir şekilde aşağıya çekti, ülkenin altyapısı büyük zarar gördü, halka yönelik hizmetlerde ciddi aksamalar yaşandı.

BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), 1993 yılında yayımladığı raporda, ambargo sonucu ülkedeki açlık oranının çok yüksek seviyelere ulaştığı uyarısında bulundu. FAO, 1995’te yayımladığı raporda ise Irak’ta yarım milyon çocuğun dayatılan ambargo nedeniyle açlık ve kötü yaşam koşullarından hayatını kaybettiğini duyurdu.

BMGK’dan onay çıkmadan işgal başladı

ABD ve İngiltere, Irak’ın işgali için diğer ülkelerin desteğini alabilmek adına Saddam Hüseyin’in toplu ölümlere sebebiyet verebilecek kitle imha silahları geliştirdiği iddialarını ortaya attı.

Dönemin ABD Başkanı George W. Bush, 2001-2003 yıllarında bu iddialar üzerinde bir dosya hazırlatarak Irak işgalini yasal bir statüye kavuşturma mücadelesine girdi.

ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, 5 Şubat 2003’te BMGK’da yaptığı konuşmada, “Saddam Hüseyin’in biyolojik silahlara sahip olduğundan hiç şüphe yok ve daha fazlasını üretebilecek kapasiteye sahip.” iddiasında bulundu.

İddiaların aksine, BM Silah Denetleme Komisyonu Başkanı Hans Blix, 14 Şubat 2003’te hazırladığı raporda, Irak’ta incelemelerde bulunan ekibinin herhangi bir biyolojik silah bulamadığını açıkladı. ABD ve İngiltere, Irak’ın işgali için BMGK’ya yeterli kanıtlar sunamadı. Bunun üzerine iki ülkenin öncülüğünde kurulan koalisyon gücü BMGK’dan onay çıkmadan işgal kararı aldı.

Bu kararla, Irak’ın işgaline uydurma bir bahaneyle girişilmesinin yanı sıra BMGK’nın devre dışı bırakılması nedeniyle uluslararası hukuk da çiğnendi.

Irak’a ağır bedeller ödetecek savaşın çanları çaldı

ABD Başkanı Bush, 17 Mart 2003’te Saddam Hüseyin ve ailesine 48 saat içinde ülkeyi terk etmeleri, aksi takdirde askeri müdahaleyle karşı karşıya kalacakları uyarısında bulundu. Bush, bu çağrıdan tam 2 gün sonra 19 Mart’ta ise ABD ve ona destek veren koalisyon güçlerinin Irak’a karşı askeri operasyon başlattığını duyurdu.

Ülkenin tamamını ele geçiren koalisyon güçleri, 13 Aralık 2003’te Saddam’ı doğduğu Tikrit’te yer altında gizlenirken yakaladı. Saddam’ın ailesiyle Baas rejiminden birçok üst düzey yetkili Ürdün’e kaçarak iltica etti. Hükümet ve ordunun tamamı lağvedildi.

Yaklaşık iki yıl görev yapacak ABD’li Paul Bremer, Geçici Koalisyon Yönetimi’nin başkanlığını yaptı. Saddam Hüseyin, çeşitli suçlardan yaklaşık 3 yıl süren yargılama sürecinden sonra 30 Aralık 2006’da Salahaddin’e bağlı Diceyl bölgesinde Şiilere yönelik toplu katliam gerçekleştirilmesi emri verdiği gerekçesiyle idam edildi.

Savaşın faturasını Irak halkı ödedi

Irak’ta işgalle birlikte başlayan ABD askerlerinin varlığı yaklaşık 9 yıl sonra 18 Aralık 2011’de son buldu. Ülkeyi kanlı bir kaosa sürükleyen işgal, sayıları net olarak bilinmemekle birlikte binlerce sivilin hayatını kaybetmesine, çok daha fazlasının ise göç etmesine yol açtı.

Irak Sağlık Bakanlığının verileri üzerinde çalışma yapan bağımsız “Iraqcountybody” organizasyonuna göre, Irak’ta 2003-2011 yıllarındaki çatışmalardan kaynaklı yaklaşık 120 bin sivil hayatını kaybetti.

İşgalin sona erdiğini duyuran dönemin ABD Başkanı Barack Obama, 21 Ekim 2011’de yaptığı açıklamada, yaklaşık 9 yıllık süre zarfında 1 milyona yakın ABD’linin görev yaptığı Irak’ta 4 bin 400 askerinin öldürüldüğünü, 32 bininin yaralandığını ve 1 trilyon dolardan fazla paranın harcandığını belirtti.

İşgalin gölgesindeki siyasi gelişmeler

ABD öncülüğünde 2005 yılında yapılan siyasi anlaşmayla Irak’ta Başbakanlık Şiilere, Meclis Başkanlığı Sünnilere, Cumhurbaşkanlığı makamı ise Kürtlere verildi.

Nuri el-Maliki, 22 Nisan 2006’da Başbakan seçildi. Sünniler başta olmak üzere Kürtlerin eleştiri oklarının hedefi haline gelen Maliki, görev süresinin dolduğu 2014’e kadar izlediği mezhepçi yaklaşımıyla ağır tepkiler aldı.

Bağdat’ta Saddam döneminde Sünniler hakimiyeti elinde tutarken, Maliki döneminde ise dengeler tam tersine döndü. Saddam’ın devrilmesiyle büyük bir yalnızlık ve sahipsizlik yaşayan ve hisseden Sünniler belki de bu işgalin en büyük faturasını ödedi.

ABD, Kürtler ve Türkmenler

Kürtler ise ABD öncülüğünde 2005’te hazırlanan Anayasa sayesinde Erbil, Süleymaniye ve Duhok vilayetlerinden oluşan bölgede Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ni (IKBY) ilan ettiler. IKBY’deki siyasi ve güvenlik alanında yaşanan istikrardan dolayı Kürtler, uzun yıllar boyunca Irak’ın en çok gelişen ve yıldızı parlayan tarafı olarak gösterildi.

Ülkenin üçüncü temel bileşeni Türkmenler ise Saddam döneminde soykırım politikasına maruz kalırken, 2003 sonrası düzenden de dışlandılar. Türkmenlerin, sahip oldukları nüfus sayısı ve coğrafi konumlarına göre temsil edilmeleri engellendi. Irak’taki sistemin Türkmenlere karşı uyguladığı ayrımcı ve görmezden gelme politikaları günümüze kadar sürüyor. Mevcut hükümet kabinesinde Türkmenlere yer verilmezken, devletteki önemli bürokratik makamlardan da uzak tutuluyor.

Irak’ta 5 milyon iç göçmen

ABD’nin 3 yıl öncesinde terk ettiği Irak’ta büyük yıkımlara yol açan DEAŞ, 2014’te ülkenin üçte birine tekabül eden Musul, Enbar ve Salahaddin vilayetleriyle Diyala ve Kerkük’ün bir kısmında hakimiyet sağladı.

Dönemin Irak Başbakanı Haydar el-İbadi, 18 Aralık 2017’de bilançosu çok ağır olan askeri operasyonlar sonucu DEAŞ’ın ülkedeki varlığının ortadan kaldırıldığını duyurdu. Örgütün varlığından dolayı çoğunluğu Sünnilerden oluşan 5 milyonluk bir iç göçmen dalgası yaşandı. Musul, Enbar ve Salahaddin vilayetlerinde bedeli 80 milyar doları bulan büyük yıkımlar meydana geldi. Bunun yanında on binlerce sivil hayatını kaybetti.

Irak’ta demokratik sistem

Ekim 2019’da ise işsizlik, yolsuzluklar ve kamu hizmeti yetersizliği nedeniyle Bağdat ve güney vilayetlerde geniş çaplı halk gösterileri patlak verdi. Protestolar, dönemin Başbakanı Adil Abdulmehdi hükümetinin istifa etmesine neden oldu. Abdulmehdi’nin yerine Irak İstihbarat Servisi Başkanı Mustafa el-Kazımi başkanlığında bir hükümet kuruldu. Bu hükümet göstericilerin talepleri üzerine 10 Ekim 2021’i erken seçim tarihi olarak belirledi.

Yapılan seçimlerden yaklaşık 1 yıl sonra “siyasi anlaşmalar” sonucu ve İran’ın desteklediği Muhammed Şiya es-Sudani hükümeti 27 Ekim 2022’de kuruldu. Şii lider Mukteda es-Sadr, genel seçimlerin galibi olsa da bu hükümette yer almayıp, siyasetten çekildi. Mukteda es-Sadr, rejim şeklinin ve anayasanın değiştirilmesini istedi.

Sadr, siyasetten çekilme kararı almadan önce taraftarları hükümet binalarının bulunduğu Yeşil Bölge’yi basarak günlerce Meclis bahçesinde eylem yapmış ve çadırlar kurmuştu. Sadr’a bağlı silahlı kişilerle hükümet güçleri arasında bir gün süren silahlı çatışmalar da yaşanmıştı.

Irak anayasası ilk 6 madde

Madde 1: Irak Cumhuriyeti egemen, bağımsız ve federal bir devlettir. Yönetim şekli cumhuriyetçi, temsili (parlamenter) ve demokrattır. Bu anayasa Irak’ın bütünlüğünü garanti eder.

Madde 2: 1. Devletin resmi dini İslam’dır ve yasamada temel bir kaynaktır. a) İslam’ın değişmez hükümleriyle çelişen yasa çıkartılamaz. b) Demokrasi ilkeleriyle çelişen yasa çıkartılamaz. c) Bu anayasada yer alan temel hak ve özgürlüklerle çelişen yasa çıkartılamaz. 2. Bu anayasa Irak halkının çoğunluğunun Müslüman kimliğini korumayı, Hıristiyanlar, Yezidiler, Mendai Sabiiler gibi bütün fertlerin inanç ve dini vecibelerini yerine getirme özgürlüğünü teminat altına alır.

Madde 3: Irak milletler, dinler ve mezhepler ülkesidir. Arap Camiasının kurucu, aktif üyesidir, Arap Camiası sözleşmesine bağlıdır ve İslam âleminin parçasıdır.

Madde 4: 1. Arapça ve Kürtçe Irak Cumhuriyeti’nin resmi dilleridir. Irak halkının, mevcut eğitim kuralları çerçevesinde devlet okullarında çocuklarına Türkmence, Asurice ve Ermenice gibi anadillerde veya özel eğitim kurumlarında her hangi bir dille eğitim yapma hakları bu anayasayla güvence altına alınmıştır. 2. Resmi dil kavramının kapsamı ve bu maddenin uygulanma yolları aşağıda belirtilen şekilde bir yasayla belirlenir: a) Resmi Gazete her iki dilde yayınlanır. b) Millet Meclisi, Bakanlar Kurulu, mahkemeler, resmi konferanslar gibi resmi alanlarda resmi dillerden herhangi biri kullanılabilir. c) Resmi belgeler her iki dilde düzenlenebilir ve kabul edilir. Resmi yazışmalar her iki dilde yapılır. d) Mevcut eğitim kuralları çerçevesinde, resmi dillerden herhangi birisinde okullar açılabilir. e) Para, pasaport, pul ve benzeri eşitlik gerektiren alanlarda her iki dil kullanılır. 3. Kürdistan Bölgesindeki federal ve resmi kurumlar her iki dili kullanır. 4. Nüfuslarının yoğun olduğu idari birimlerde Türkmence ve Süryanice diğer iki resmi dildir. 5. Bir bölge veya vilayette yaşayan ahalinin düzenlenecek bir referandumda çoğunlukla karar vermesi halinde herhangi bir yerel dil ek resmi dil olarak kabul edilir.

Madde 5: Egemenlik hukukundur. Halk yetkilerin ve bunların meşruiyetinin kaynağıdır, bu iradeyi gizli, genel ve doğrudan oy vererek, anayasal kurumlar aracılığıyla kullanır.

Madde 6: Rejim, bu anayasada belirtilmiş demokratik araçlar yoluyla barışçıl olarak devredilir.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *