İnsanın tercih hakkına sahip olmadığı alanlar

İnsanın tercih hakkına sahip olmadığı alanlar

Müslüman olmak, kendi düşünce, davranış ve seçme özgürlüğünü Allah ve Resulüne teslim etmek demektir. Hiçbir makul insan iki karşıt davranışı birleştirmeye kalkmaz. Müslüman kalmak isteyen kimse mutlaka Allah ve Resulünün emrine boyun eğmek zorundadır…

Doç. Dr. Ahmet Abay / Şarku’l Avsat

Özgür bir iradeye sahip olan ve bu iradesini özgürce kullanması genel manada sürekli teşvik edilen insan bazı konularda bu iradesini kullanma hak ve imkânına sahip değildir. Sürekli olarak seçim yapmakla karşı karşıya bırakılan insan için bu bir çelişki gibi görünse de çelişki değildir. Zira insanın seçim ve ihtiyar hakkının kısıtlandığı alanlara bakıldığında mesele daha iyi anlaşılacaktır.

Evreni ve insanı yaratan Allah Teâlâ bazı konularda hiçbir varlığa seçme hakkı vermemektedir. Seçme hakkının verilmediği alanların başında yaratılış konusu gelmektedir:

“Rabb’in, dilediğini yaratır ve seçer. Yaratılmışların bir tercih hakları yoktur. Allah, ortak koştukları her şeyin üzerinde ve ötesindedir, çok yücedir!”[1] Bu ayette verilen bilgiler dikkate anlaşıldığına göre; Allah dilediğini dilediği şekilde yaratır ve neyin iyi, neyin kötü olduğuna yalnızca O karar verir; dilediğini melek, dilediğini insan ve dilediğini bir başka varlık olarak yaratır ve insanlar arasından, dilediğini elçi olarak seçer. Bütün Yaratılmışların bu konuda herhangi bir tercih veya karar verme yetki ve hakları olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle inkârcıların, yaratılan varlıklar arasından akıllarına eseni kurtarıcı, belâları defedici ve şifâ verici olarak ilan etmeleri eleştirilmekte,  hangi güç ve yetkiye dayanarak haramı helâl, helâlı haram yapmışları kınanmaktadır.  Zira Allah, acziyet ve eksiklik ifade eden her türlü nitelikten uzaktır. O, mülkünde dilediği gibi tasarruf eder.

İnsanın seçme hakkına sahip olmadığı diğer bir alan ise vahyin inanan insanın yapması gereken işler konusunda belirlenmiş hükümlere itaat konusudur:

“Allah ve Elçisi herhangi bir konuda bir hüküm vermişse, artık inanan bir erkek ve kadının, kendi görüşüne dayanarak tercihte bulunması kesinlikle söz konusu olamaz!  Her kim Allah’a ve Elçisine başkaldıracak olursa, muhakkak apaçık bir sapıklığa düşmüş demektir!”[2]  Allah ve resulü bir şeyi emrettiklerinde, başka bir ifade ile Kur’an’dan ve Sünnet’ten, bir şeyi yapmanın veya yapmamanın gerekli olduğu hükmü anlaşıldıktan sonra artık müminlerin önündeki tek seçenek hükme uymaktır; bunu bırakıp başka bir emri, isteği, arzuyu yerine getiremezler.[3] Yani iman ettikten, ben mü’minim, ben inandım dedikten sonra hiç bir mü’min erkek ve kadın için Allah ve Resulünün seçtiği karar karşısında itiraz etme, görüş bildirme, yargılama, sorgulama, Allah ve Resulünün alternatifi bir karara, bir hükme, bir yola gitme hakları yoktur. Ayet, İslam inancının temel kurallarından birini, bu inancım önemli bir ilkesini ortaya koymaktadır. Allah Resulünün şu sözü de bu durumun pekiştiricisidir: “Hiç birinizin gönlü, arzusu, hevesi benim getirip tebliğ ettiğim şeylere tabi olmadıkça mü’min olmuş olamazsınız.”[4]

Müslüman olmak, kendi düşünce, davranış ve seçme özgürlüğünü Allah ve Resulüne teslim etmek demektir. Hiçbir makul insan iki karşıt davranışı birleştirmeye kalkmaz. Müslüman kalmak isteyen kimse mutlaka Allah ve Resulünün emrine boyun eğmek zorundadır; boyun eğmeyi istemeyen kimse ise Müslüman olmadığını kabul etmelidir. Eğer bunu da kabul etmezse, ne kadar Müslüman olduğunu haykırsa da, hem Allah hem de insanlar tarafından münafık olarak kabul edilecektir.[5] Çünkü bu, teslimiyetin temel göstergelerinden biridir. Nisa suresi 65. Ayetinde ifade edilen durum da bunun göstergeleri arasında yer almaktadır: “Hayır! Rabb’ine yemin olsun ki, onlar, aralarında anlaşmazlığa düştükleri konularda seni hakem tayin edip de, verdiğin hükme karşı içlerinde en ufak bir burukluk bile duymadan tam anlamıyla teslim olmadıkları sürece, iman etmiş olamazlar!”[6]

Bu ayet, Hz. Peygamber’in, Allah’tan aldığı vahiy ile Kur’an mesajını yaşanılır kılmak ve müminlerin onu pratik durumlara uygulayabilmelerini sağlamak amacıyla verdiği emirlere her Müslümanın teslim olması yükümlülüğünü tereddütsüz bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu emir ve talimatlar, Peygamber Muhammed’in sünneti/metodu olarak tanımlanan kavramı oluştururlar ve (her türlü şüphe ihtimalinden uzak bir kesinlik taşıdıkları takdirde) Kur’an ile birlikte tam bir hukukî bağlayıcılık taşırlar.[7] Çünkü “Kim Peygambere itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirecek olursa, Biz seni, onların başına bekçi olarak göndermedik.”[8]

[1] Kasas 28/68
[2] Ahzab 33/36
[3] Heyet, Kur’an Yolu, 4/386
[4] Nevevî, Kırk Hadis (hds. No:41)
[5] Mevdudi, Tefhimu’l Kur’an,  Ahzap 33/36
[6] en-Nisa 4/65
[7] Muhammed Esed, Kur’an Mesajı Meal Tefsir, en-Nisa 4/65
[8] en-Nisa 4/80

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *