Covid-19 Dünya Halkları İçin Bir Salgın mıydı Saldırı mıydı?

Covid-19 Dünya Halkları İçin Bir Salgın mıydı Saldırı mıydı?

“Görünen öyle bir şeydi ki kimse bu hastalığın ne olduğunu bilmiyordu. Yukardan bir el bu hastalığa bir isim koymuş ve herkesi de buna ikna etmiş gözüküyordu! Bu hastalık birilerinin değirmenine su taşıyordu ama kimin! Bunu dillendirmek bile birçok çevre tarafından komplo teorisyeni olarak tanımlanmaya yetiyordu.”

Bünyamin Zeran / Venhar

Dünyanın son dönemlerde yaşadığı en önemli hadise nedir dense kuşkusuz hemen hemen herkesin aklında kalacak olan şey pandemidir. Ukrayna-Rusya savaşından daha fazla dünyayı etkileyen en önemli hadiselerin başında gelir. Pandemi uydurulmuş bir senaryo muydu? Yoksa böylesi bir rahatsızlık gerçekten vardı da bunun üzerinden dünyaya ayar vermek için, yeni bir dünya yaratabilmek için bir sebebe mi teşmil edildi? Hastalık aslında bildiğimiz bir grip rahatsızlığıydı diyecek olsak kuşkusuz onca ölen insanlar örnek gösterilerek hastalığın varlığını inkar etmekle suçlanacağız. Baudrillard’ın simulakr ve simülasyon kitabında dediği gibi “insana önce kanser tanısı korlar sonra da kanserin semptomlarını o kişide gösterirler”. Oysa ne insan kanserdir ne de semptomları vardır. Mesele simulakrların propagandanın etkisiyle toplumları bir şeye ikna etmektir. Ve bu hastalık üzerinden kurmuş oldukları oyunun planlı bir şekilde hayata sokulmasından başka bir şey değildir.
Covid-19 hastalığı gün yüzüne çıktığında insanlara müthiş bir korku pompalandı. Sokakta titreyerek ölen insanların videoları medyada servis edildi. İnsanlar bilmedikleri tanımadıkları bir veba ile karşı karşıya kaldıklarını düşündüler. Nefesle, hava yoluyla, aksırma ve tıksırmayla bulaşan bir hastalık olduğu bilgisi verildiğinden insanlar sevdikleriyle dahi görüşmez oldu. Zira kendisinden bulaşacak bir hastalıkla sevdiğini kaybetmek istemedi. Tv ekranlarında her akşam maç skoru bekler gibi insanlar, gün içinde kaç insanın öldüğü ve kaç insanın bu hastalığa yakalandığı bilgisini öğrenmek için yayın saatini iple çeker oldu. Günün bilançosunu bizzat sağlık bakanı her akşam canlı yayında kendisi verdi. Beyaz giysili insanlar, tepeden tırnağa örtünmüş ambulanslara insan taşırken olağanüstü bir halin varlığı ayan beyan propaganda edilmekteydi. Bir günde onlarca ilaç yutmak zorunda kalan insanlar hastalıktan şifa bulmak ümidiyle epey mücadele verdiler. Lakin belli bir sürecin sonunda verilen ilaçların kimisinin ölüm oranını artırdığı kimisinin de hiç işe yaramadığı bilgisi ortaya çıkmasıyla insanlar biraz daha şaşkınlık yaşadılar. Ölen yakınlarının bir kısmının ölümüne sebep olan ilaca mı yoksa onu kurtarıcı olarak piyasaya sürenlere mi kızsalar bilemediler. Görünen öyle bir şeydi ki kimse bu hastalığın ne olduğunu bilmiyordu. Yukardan bir el bu hastalığa bir isim koymuş ve herkesi de buna ikna etmiş gözüküyordu! Bu hastalık birilerinin değirmenine su taşıyordu ama kimin! Bunu dillendirmek bile birçok çevre tarafından komplo teorisyeni olarak tanımlanmaya yetiyordu.
Sokağa çıkma yasakları, ziyaret yasakları, maskeyle geçen iki yıl vs. derken hastalığa karşı aşı geliştirildiği söylendi. Herkeste müthiş bir heyecan artık hastalıktan kurtulmanın bir yolu çaresi var denildi. Oysa influenza tipi bir rahatsızlık için herhangi bir aşının işe yaramayacağını söyleyen uzmanlarda oldu. Zira bu hastalık insan vücudunda sürekli mutasyona uğrayarak değişen bir virüs idi. Yapılan bir aşı bir sonraki mutasyon için çaresiz kalacaktı. Ama insanlar bu hastalığın getirdiği sosyal yükten o kadar sıkılmışlardı ki denize düşen yılana sarılır misali aşıyı “İsa Mesih” gibi kurtarıcı gördüler. Önce Çin aşısı Snovak geldi sonrasında Biontech ve Moderna… müthiş bir aşı furyası başladı dünyada. AB ülkelerince ve ABD’de kendi yaptıkları aşı dışında geliştirilen Snovak aşısını kabul etmediler.

Dünyanın herhangi bir yerinden uçakla seyahat edeceklere aşı kartı ve Moderna yahut Biontech aşıyı zorunlu kıldılar. Hastalığın çıktığı ilk günden artık hastalığın sessizce hayatı terk ettiği ana kadar dünyanın birçok ülkesinde bu hastalıkla ilgili olarak aleyhte kampanyalar oldu. Ne var ki simulakrlar bu protesto eylemlerinin büyük bir çoğunluğuna medya ve sosyal medya üzerinde blokajlar koydu. Bu konu üzerinde aleyhte konuşan herkesi bir şekilde susturdular. Covid-19 sadece bir hastalık olarak hayatımıza girmedi. Bu hastalıkla birlikte dijital yaşam tüm gücüyle hayatımıza dahil oldu. Gıda fiyatlarının artması, iklim krizi konuları, karbon salınımı yapan büyük baş hayvanlar iddiası ve yapay et gibi daha bir çok konu geldi ve girdi hayatımıza…

Geçtiğimiz günlerde 10 Ekim 2022’de Pfizer yetkilisinin Avrupa Parlementosu’nda yapmış olduğu bir konuşmanın kısa bir videosu yayınlandı. Medyada çok fazla gündem olmadı ya da olmasına müsaade edilmedi burasını tam bilemiyoruz. Covid- 19 aşılarının yeterince test edilmeden piyasaya sürüldüğünü ve Covid salgınını tam olarak iyileştirip iyileştirmediğini bilmediklerini söyledi. Bu da demek oluyor ki dünyaya hükmetme kaygısıyla hareket eden sermaye sahipleri dünyadaki tüm mekanizmaları harekete geçirerek daha fazla sermaye kazanmak ve devletleri kendilerine karşı daha borçlu hale getirmek maksadıyla bu eylem planını harekete geçirdiler. Mesele yalnızca aşıdan para kazanma meselesi değildi elbette! Bir taşla birden fazla kuş avlama derdinde olmuşlardır. Ülkeleri aşı vasıtasıyla kıskaç altına alıp onlara yeni dünya düzeniyle alakalı yeni anlaşmalar dayatmışlardır. Paris iklim anlaşması bunlardan en bilinenidir. Aşıya karşı olan Tanzanya devlet başkanı John Magufuli “Eğer beyaz adam aşı bulabiliyor olsaydı şimdiye kadar AIDS için bulmuş olmalıydı” diyerek covid aşısına karşı olduğunu bildirmişti. Ne hikmet ki bu açıklamanın ardından bir süre sonra vefat etti. Dünyada bazı kesimler bu ölümü şüpheli buldular. Artık dünyada kimse bu aşıya karşı olmadığı gibi fevc fevc aşı satın almak için sıraya girdiler. “Piyasa Tanrısı” her şeye bir ayar vermiş olmalıydı.

İnsanlar öldüler, insanlar acı çektiler. Birçok insan sevdiğini bu hastalıkla kaybetti. Kimileri laboratuvar ortamında üretilen bir virüs olduğunu iddia etti kimileri ise çevre şartlarından oluşan gribin mutasyona uğramış hali olduğunu söyledi. Her iki konuda da birçok şey yazılıp çizildi. Enformatik bir bilgi kirliliği içinde doğruya ulaşmak imkansızlaştı. Ama görünen o ki insanlar “Piyasa Tanrısı” adına kurban edildi. Toplumsal değerler, inançlar, farklılıklar bu tanrı uğruna feda edildi. Ülkeleri yönetenler ise birbirlerine olan bağlılıkları, çıkar ilişkileri, daha fazla yönetme istekleri, tamahkarlıkları ve daha birçok sebepten olsa gerek “Piyasa Tanrı”sına itaatte kusur etmediler. Bilimselliği tapma derecesinde ön plana çıkaranlar Pfızer yetkilisinin açıklamalarından sonra “Piyasa Tanrı”sının bilime de müdahale ettiğini ve bu şekilde kendi helvadan putlarını da yemiş olduğunu umarım görmüşlerdir. Ya da kapitalist efendilerine bu şekilde hizmet etmiş olmanın gururunu yaşamışlardır.
Kafir ya da münafıklardan bir haber geldiğinde müslüman bilinç her daim uyanık olmak zorunda olduğunu vahiyden bilmektedir. Bize sunulan her şeyi hap gibi yutmak yerine üzerinde uzun uzun düşünülmesi gerekmektedir. Tanzanya devlet başkanı beyaz adamı iyi tanımaktadır. Zira batının beyaz adamı sömürmekten, yok etmekten, tecavüz etmekten, işgal ve istila etmekten başkaca bir amaç gütmez. Bu yüzden John Magufili beyaz adama güvenmeden öldü. Dünyada birçok insan da beyaz adama güvenerek öldü.

John Magufili inancı üzerinde öldü. Peki bunca hileye, hırsa rağmen halklarını ölüme sürükleyenler ne üzere ölecekler!

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *