Maden faciaları “ihmalden” mi “kaderden” mi kaynaklanıyor?

Maden faciaları “ihmalden” mi “kaderden” mi kaynaklanıyor?

Bartın Amasra’da 41 madencinin yaşamını yitirdiği olayı yorumlayan Zonguldak Maden Mühendisleri Odası Başkanı Çağlar Öztürk ve İTÜ Maden Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdullah Fişne, bu faciayı “kader”le sınırlandırmamak gerektiğini belirttiler.

Independent Türkçe’den Lale Elmacıoğlu’nun haberi

Bartın’ın Amasra ilçesinde Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Amasra Müessese Müdürlüğü’ne bağlı maden ocağında cuma akşamı saat 18.15’te meydana gelen grizu patlaması, Türkiye’yi yasa boğdu. 100 madencinin içeride bulunduğu sırada meydana gelen patlamada 41 kişi yaşamını yitirdi, 11 madenci de yaralandı.

1941’den günümüze Türkiye’nin birçok bölgesindeki kömür ve diğer maden ocaklarında patlamalar meydana geldi. Pek çoğu grizu patlaması, göçük ve yangın kaynaklı olmak üzere iş kazalarında 3 bine yakın işçi hayatını kaybederken, 100 bini aşkın kişi ise yaralandı. Çok daha ileri tarihlere bakmaya gerek yok. 1983 yılından günümüze kadar birçok patlama yaşandı. Bunlardan bazıları şöyle:

Sadece bu tablodaki can kaybı sayısı bile 935. Ocaklar söndü, çocuklar babasız, anne ve babalar evlatsız kaldı. Ancak bugüne kadar sorumlular hakkında gereken yasal işlemlerin adil bir şekilde yürütülüp ihmali olanların cezalandırıldığına yönelik kamuoyu tatmin edilmiş değil. Oysa dünyanın birçok ülkesinde madde ocakları olmasına rağmen buralarda yıllardır maden faciaları meydana gelmiyor.

Amasra’daki olay yürekleri dağlarken Türkiye’de neden bu kadar kaza yaşandığına ilişkin sorular kafaları kurcalıyor. Son olayla birlikte Türkiye madenlerinin bir kez daha mezarlığa dönmesine tepkiler büyüdü.

Özellikle 2014’te 301 işçinin yaşamını yitirmesiyle Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük maden facialarından biri olarak kayıtlara geçen Manisa Soma’daki olaydan ders çıkarılmadığı yorumları yeniden gündeme taşındı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Kader planı”; uzmanlar “Bir yerde hata var” diyor

TTK Amasra Müessese Müdürlüğü’ne ait maden ocağında incelemelerde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “En son 41’inci işçimize ulaştık o da rahmetli olmuş. Merhumların sayısı 41 oldu. Patlamanın sorumluları soruşturmayla ortaya çıkacak. Amasra en ileri maden teknolojilerine sahip. Biz kader planına inanmış insanlarız.” yorumunu yaptı.

Independent Türkçe’nin görüş aldığı maden mühendislerine göre bu faciayı “kader”le sınırlandırmamak gerek.

Zonguldak Maden Mühendisleri Odası Başkanı Çağlar Öztürk ve İTÜ Maden Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdullah Fişne, son olayda ihmal olup olmadığını yorumlamak için henüz erken olduğunu vurgulasa da bir yerde hata yapıldığının  kabul edilmesi gerektiğini savundu.

“Bir yerde hata olduğu kesin”

Bartın’daki faciayı değerlendiren Zonguldak Maden Mühendisleri Odası Başkanı Çağlar Öztürk; Mustafakemalpaşa, Soma, Ermenek gibi olaylardan ders çıkarıp harekete geçilse muhtemelen bugünkü durumun yaşanmayacağı görüşünde. “Her kaza önlenebilirdir” diyen Öztürk, yeraltı kömür ocaklarında tehlikeli gaz, su baskını risklerinin bilinen tehlikeler olduğundan hareketle bunları yönetebilme yeteneğine sahip olunmamasını eksiklik olarak niteledi.

Sözlerini, “İhmal demeyelim belki ama bir yerde hata olduğu kesin. Metan gazı çoğalıp oksijenin yerini alır ve boğularak ölebilir insanlar. Metan yüzde 4-16 aralığında patlama aralığına sahiptir” diyerek sürdüren Öztürk üç ana noktaya vurgu yaptı.

İlk olarak metanın patlaması için ortama ısı kaynağı yani ateşleme gerektiğini kaydeden Öztürk, “Bu patlamayı meydana getiren ısı kaynağı nedir” sorusunu sordu. Öncelikle bu kaynağın sorgulanması gerektiğini dile getiren Çağlar Öztürk, ikinci olarak ise havalandırma sisteminin gözden geçirilmesi gerektiğini savundu.

Planlara bakıldığında sistem yeterli görülse bile bir yerde hata yapılma riskine değinen Öztürk, “Gaz çıkışı yönetilebilir, yüzde 100 olmaz diyemeyiz ama olmama ihtimali, olma ihtimalinin 20 katıdır” dedi. Öztürk’e göre metan drenajı yapılıp yapılmadığı, önlem alınıp alınmadığı gibi durumların değerlendirilmesi gerekir.

Üçüncü olarak ise “liyakat eksikliği”ne vurgu yapan Öztürk, olayın özel şirketler değil, devlet tarafından işletilen bir maden ocağında meydana geldiğini hatırlatarak, “Partizanlık, siyasette başını almış gidiyor. Siyasetin yozlaşmış atamalarının sonuçlarını görüyoruz. Liyakat sahibi mühendisler getirilmemiş olabilir. İdari yapıdaki insanlar, teknik kararlar verip kazaya davetiye çıkarmış olabilir” yorumunu yaptı.

“Sayıştay raporunda yazanlar zaten bilinen şeyler”

Maden faciasının ardından en çok gündeme gelen noktalardan bir diğeri ise Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü (TTK) Amasra Tim 2019 Yılı Sayıştay Denetim Raporu oldu. Zira çalışmada, bu maden ocağının ani gaz degajı ve grizu patlaması gibi ciddi kaza riski taşıdığı net şekilde belirtilmişti.

Ancak Çağlar Öztürk’e göre raporda belirtilen durum, madencilikle ilgili halihazırda bilinen şeylerden daha fazlasını yansıtmıyor. Kazaya ilişkin Sayıştay raporunun gündeme gelmesini “absürt” bulduğunu söyleyen Öztürk, “Sayıştay rapor yapar, öneride bulunur, bundan doğal ne var? Orada, alınması gereken önlemlerle ilgili uyarıda bulunuluyor. Belki de raporu dikkate almışlardır, bunu bilemeyiz. Sayıştay raporu, Türkiye Taş Kömürü ocaklarının bitiriliş reçetesi! Üretim faaliyetlerine geçilmeden önlem alınmalı. Gaz oranı yükselecektir, buna göre önlem alın, işçi sayınız az, ekipmanınız az diye uyarıyor. Bu görevi zaten, uyarması doğal. Ama önlemler alınmış mı, ona bakmak gerekli” değerlendirmesinde bulundu.

“Madencilikte tehlike, risk hep var ama havalandırma eksik gibi duruyor”

İTÜ Maden Mühendisliği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdullah Fişne’ye göre de olayda ihmal olup olmadığını net bir şekilde ifade edebilmek için henüz erken. Madencilikte tehlikenin, riskin her daim var olduğunu belirten Fişne’ye göre Bartın’daki olayda havalandırma eksik gibi duruyor.

“Madencilikte teknik bakımdan yapılması gereken çok şey var” diyen Fişne, şöyle konuştu: “Doğru bildiğimiz yanlışlar var. En önemlisi havalandırma iyi dizyan edilmiş bir madende bu tip olaylarla karşılaşma ihtimali son derece düşüktür. Madenin tasarımından başlar, buna bağlı olarak yapılacak etkili havalandırma ve metaz drenajıyla riskler bertaraf edilir. İyi bir şebeke tasarlayıp etkili şekilde havalandırıp metan drenajı yapacaksınız. Grizu madendeki en temel tehlikelerdendir. Bunu sıfırlamak mümkün değil işin doğası gereği ama madencilik gelişmiş ülkelerde yönetilebiliyor. Yanan malzeme olan her ortamda yangın çıkabilir. Patlayıcı gazın olduğu yerde patlama çıkabilir.”

Zihniyet değişimini şart gördüğünü vurgulayan Abdullah Fişne, denetimler Soma’dan sonra sıklaştırılsa da temelde yanlış varsa sizi bu sorunların denetimle de halledilemeyeceğini vurguladı. Fişne, “Deprem gibi düşünün, zemin kötü, bina kötü, deprem çantasıyla, kolon güçlendirmekle o işler olmuyor. Bir yerlerde hata yaparsanız, yönetemezseniz madenciliğin temel tehlikeleri başınıza gelir” ifadelerini kullandı.

TTK Genel Müdürlüğü Amasra Tim 2019 Yılı Sayıştay Denetim Raporu’na ilişkin Öztürk’le benzer görüşleri paylaşan Fişne’ye göre maden faciasını bu çalışma üzerinden değerlendirmek yanlış. Öztürk, “Orada, kömür gabarları derine indiğinden doğal olarak daha fazla gaz barındırıldığından bahsediliyor. Bu çok teknik bir olay, başka da bir şey söylemiyor. Madenciler tarafından zaten iyi bilinen bir gerçek bu. Derine indikçe gazla karşılaşılır, özellikle Zonguldak’ta damar yapısı itibariyle her geçen sene daha aşağı inersiniz. Bir yerlerde hata yapılmış belli, bunu kabul etmek şart ama ne olduğu şu an için söylenemez” diye konuştu.

Üretim yöntemleri, şebeke dizaynı gibi noktalarda Türkiye ile aralarında farklılıklar bulunsa da ABD, Kanada, Avustralya, Çin gibi ülkelerin madencilikle ilgili sorunlarını çözdüğünü savunan Abdullah Fişne, oralarda madencilik hacminin Türkiye’den katbekat fazla olduğuna da değinerek, benzer sonuca burada da ulaşılabileceğini öne sürdü.

“Tartışmaları siyasi alana çekmek doğru değil”

Bu alanda çalışan biri olarak tartışmaları siyasi alana çekmenin doğru olmadığını da ileri süren Fişne; madencilik camiasının şapkayı önüne koyması ve madenciliği oluşturan bileşenlerin samimi bir şekilde bir araya gelmesiyle sorunların çözülebileceğini savundu.

Son olarak Şili’de 12 yıl önce 33 madencinin 69 gün süren çalışma sonucunda kurtarılırken, Türkiye’deki olayların ölümlü olmasının da çok tartışıldığını ilettiğimiz Doç. Dr. Fişne, iki olayı karıştırmamak gerektiğini savundu. Şili’de göçük meydana geldiğini, insanların başka yerde mahsur kaldığını belirten Fişne, Bartın’da ise patlama ve sonrasında yangının olduğuna vurgu yaptı. Açığa çıkan gazlardan dolayı can kaybı yaşandığına dikkati çeken Doç. Dr. Abdullah Fişne, sözlerini “Bartın’daki olayın sebebi göçük olsaydı, işçiler Şili’dekinden de hızlı şekilde kurtarılırlardı. Olayları karşılaştırmak yanlış” diyerek tamamladı.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *