Unutmak ve Hatırlamak

Unutmak ve Hatırlamak

İslam, insana unuttuğu şeyi hatırlatan, kaybettiği şeyi ona bulduran bir dindir. İslam insanı kendi fıtratı dahilinde mayasını vahiy hamuruyla yoğuran bir dindir. Hristiyanlıkta olduğu gibi ne onu doğuştan kusurlu ne de Yahudilikte olduğu gibi onu üstün bir ırk yapar. İslam, insanı hayır ve ihsanla bakanlara sevinç veren bir kişilik yapar.

Bünyamin Zeran

İnsan, hayatın içinde bir o yana bir bu yana koştururken kimi zamanlar yön duygusunu kaybedebilir. Nereden geldiğini, nereye gitmekte olduğunu ve nereye ait olduğunu karıştırabilir. Zira insan “nisyanla malüldür” derler. Unutmak insana özgü bir davranıştır ve hatırlamakta… unutmak ve hatırlamak kendini nereye ait olduğunu tanımlamakla mümkündür. Neyi unuttuğunu hatırlamak için unutmaman gereken aidiyetini bilmen gerek. Aksi takdirde hatırlaman gereken şeylerin olmaz. Modern zamanlar insanın eskiye dair hafızasını sıfırlamak ister. Eski olanın kötülendiği yeni olanın el üstünde tutulduğu yeni bir düzenin ayak seslerini duyarsınız onda. Eski ve yeninin kavgası insanı ideale ulaştırma kavgası değildir. Eski ile yeninin savaşı egemenlerin hangisinin otoriteyi ele alıp kendi çıkarlarını maksimize etmeyi hesapladığı bir savaştır. Modern zamanlara göre eski unutulmalı, hatırlanmamalı ve yüzünü geleceğe çevirmelidir insan. Yüzünüzü çevirdiğiniz gelecek ancak modern zamanın plan ve proje kapsamında inşa edilecek bir gelecektir. Bu yüzden daima pohpohlanır, parlatılır ve en süslü şekilde insanlığa servis edilir. Eski zamanlar ise yeni bir gelecekten korktukları için daima elinin altındaki düzeni daha güvenli bulur ve ona sımsıkı yapışarak insanlığa geçmişi unutmamayı ve sürekli hatırlamayı buyruk olarak verir. Eski ve yeninin savaşında tek bir ortak nokta vardır o da şimdiyi ihmal etmeleridir.

Şimdi, ne ile inşa olmuştur ya da olmalıdır sorusunu yalnızca müslümanlar sorar. Bu öğreti Adem’den bugüne kadar insanlığa öğretilen ortak bir öğreti olarak kalmıştır. İslam, eskiyi hatırlamayı, yüzünü aynı zamanda geleceğe dönebilmeyi öğretse de tüm bu öğretiyi şimdiyi sağlam şekilde kurabilmek adına yapar. İnsan, tarihten dersler alır. Yaşanmış tecrübeler yürüdüğümüz yollara dair bir yol işaretidir. Geçmiş onca kavimlerin yapmış olduğu hatalar ya da güzellikler tarih değişse de bize güzel bir örnek teşkil ederler. Geleceğe dönük olarak geçmişte yaşanmış tecrübelerden ders alarak şimdiyi sağlam bir şekilde inşa edip gelecek nesillere emaneti düzgün bir şekilde teslim edebilmeyi bir ideal olarak alabiliriz. Öyleyse müslümanın öncelikli dili şimdiyi inşa etmek üzere kurulmalıdır.

Şimdi, ne ile nasıl inşa olunur sorusu önemli bir soru olarak kayıtlara geçmelidir. Adem’in serüveni Allah’ın ona öğrettiği kelimeler üzerine başlamıştı. Doğrusu bu serüven bizlerin ortak serüvenidir. Bizler kelimeler içine doğar orada büyürüz. İçine doğduğumuz kelimeler bazen tahrif olmuş, bazen konuldukları yerleri değiştirilmiş bazen de bu kelimeleri kullanan kötü niyetli ustalarca eğilip bükülerek olması gerekenden farklı anlamlara büründürülmüş olabilir. İnsanın serüveni kendisine öğretilen kelimeleri hatırlamasıyla yeniden başlar. Unutmak nasıl ki insana özgü bir durumsa hatırlamak da insana özgüdür demiştik. Evet, insan kendi fıtratına dönüşün yollarını hatırlamakla yükümlüdür dahası buna mahkumdur. Çünkü insan bunu hatırlamadığı sürece yönünü asla bulamayacaktır. Kocaman bir dünya içinde kaybolup kendine yabancılaşacaktır. İnsanın topluma yabancılaşması ile kendine yabancılaşması arasında da oldukça büyük bir fark vardır.

İnsan, kendini inşa eden kelimeleri keşfettiğinde tıpkı resullerde olduğu gibi içinde yaşadığı topluma bir anda yabancılaşabilir. Bu olumlu bir şeydir. Zira kıblesini bulmuş olmanın işaretidir. Artık kendinden emin ve yürüdüğü yolun kendisinde şimdiyi inşa edecek bir bilgiyi ve duyguyu varettiğini görmüştür. Tüm dünya üstüne üstüne gelse yıkılmadan ayakta duracak ve “La” diye haykırmasını becerebilecektir. Oysa insanın kendine yabancılaşması atıldığı kör kuyudan çıkamayıp çukurunu sevmeye başlamasıyla ilgili bir durumdur. Vicdanını susturmuş, kalbini karartmış, kendi bencilliği içinde kaybolmuş bir anksiyete halinde yaşayan biri olmuştur. Eskiyi, şimdiyi ve geleceği kaybetmiş biridir. Hatırlayacak kelimeleri, edeceği tevbesi ve emanet edeceği bir düşü kalmamış birisidir. Cennetten kovulmuş, ızdırabın pençesine düşmüş biridir. Görenler işte “Kabil” bu diyeceklerdir.

İnsan, bir anda doğmaz ve bir anda da büyümez. İnsanın ana rahminden çıkışı dokuz aydan biraz fazla bir zamanı alır. Yetişip olgunlaşması da onbeş-onaltı yılını alır. Doğal olarak insanı inşa edecek kelimelerin onun kalbine ilka olması da elbette zaman alacaktır. İnsan, hayat serüveni içinde tıpkı Adem gibi kendini inşa edecek kelimeleri aramakla geçirir ömrünü. Kendini inşa edecek her bir kelimeyi bulduğunda yaşamı bir anda değişmeye başlar. Her bulunan bir kelime bir sonraki bulunacak kelimenin işaret fişeği olur. Her yeni kelime bulundukça insan değişmeye ve akabinde etrafını değiştirmeye başlar. Kelimelerin büyülü dünyasına girmiştir artık. Bu öylesine tatlı bir yolculuktur ki okuduğu bir şiir, dinlediği bir öykü, tabiattan bir ayet ona kendi fıtratına doğru muazzam bir yolculuğun kapılarını aralar. Durmadan, usanmadan sürekli bir arayıştır onun yolculuğu. Bu yolculuk ömrünün son demine kadar kesintisiz devam eder. Bu yolculuğa başlanan noktayla ömrünün son deminde geldiği nokta arasında o kadar büyük farklar vardır ki kendisi bile şaşırır buna. Ama değişmeyen tek şey bu yolculuğa hala devam etmesi gerektiğidir. İnsan kemale ermek için koşturur durur. Mükemmel olmaz hiç bir zaman ama mükemmeli yakalayabilmek için koşturmaya devam eder. Bulduğu her kelimede hayreti artar. Hayreti arttıkça imanı ve imanı arttıkça eylemi değişiverir. İşte o yüzden iman etmek ve salih amel işlemek bir anda ortaya çıkıveren bir durum olmayıp yavaş yavaş oluşan ve aynı zamanda olgunlaşan bir durumdur. Her bir aşama bir sonraki aşamayı doğurur. Şimdi yapılması gereken yapıldığında sonraki yapılacak olan kendiliğinden ortaya çıkar. Bunun içindir ki İman edip salih amel işlemek ne geçmişe dair bir tanımlama ne de geleceğe dair bir tanımlamadır. Şimdiye ait bir tanımlamadır. İnsan, iman ederse şimdi etmelidir ve imanın ona yüklediği salih ameli de hemen şimdi yapmalıdır. Kısacası iman, şimdiye ait bir durumdur ve yarına ertelenemez. Yarına ertelemek demek ya henüz kelimeler insanda hayret duygusu yaratmadı ve imana döünüştürmedi demek ya da insan kelimelerin kutlu dünyasına girmeyi göze alamadı demektir.

Muhafazakar zamanlar ataların dinini yaşamayı salık verir. Doğru yanlış tartışmasına girmeden kurulu düzenin devamından yana ve eskinin terki anlamına gelen “yeniden” korkarak yaşar. Modern zamanlar atalar dininden bir kazanç elde etmedikleri sürece nefret eder ve kendi kazancını maksimum seviyeye çıkarmak için elindeki yeni ürünlerin pazarlanmasına dönük bir gelecek inşa eder. Toplumları, tek tek bireyleri, tabiatı ve hatta hayvanları dahi bu inşa etmeyi planladığı gelecek için form değişikliğine uğratmayı gerekirse toptan yok etmeyi bile göze alır. Her iki zamanlar da insanın yön duygusunu kaybetmesini arzular. Zira kıblesi olmayan insanı kontrol edebilmek kolaydır. İnsan, aidiyetini hatırlayabilmelidir. Aidiyetini hatırlayabildiği sürece kendi sınırlarını da bilecektir. Haddi aşmayan, tuğyan etmeyen ve kul olmanın bilincine ermiş bir mümin kişilik olarak varolacaktır.

İslam, insana unuttuğu şeyi hatırlatan, kaybettiği şeyi ona bulduran bir dindir. İslam insanı kendi fıtratı dahilinde mayasını vahiy hamuruyla yoğuran bir dindir. Hristiyanlıkta olduğu gibi ne onu doğuştan kusurlu ne de Yahudilikte olduğu gibi onu üstün bir ırk yapar. İslam, insanı hayır ve ihsanla bakanlara sevinç veren bir kişilik yapar. Tıpkı Adem’e kelimeleri öğreterek halife kıldığı gibi… yine Adem’in hata ettikten sonra Rabbini hatırlayıp yine Ondan aldığı kelimelerle tevbe etme erdemi kazandırdığı gibi… insan elbette unutabilir bu insanın bir zaafı da olabilir ama bunun karşılığında onun erdemi de hatırlamaktır. Hatırlayan insan sarp yokuşa tırmanmayı göze almış insandır.

(Venhar)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *