Mehmet Görmez: Fıkıh ve kelâm yeniden inşa edilmeli

Mehmet Görmez: Fıkıh ve kelâm yeniden inşa edilmeli

Açıkdeniz Dergisi’nin sorularını cevaplandıran eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, “Dinin siyasîleşmesi, dinin salt politik bir mekanizmaya dönüşmesi ne kadar büyük bir hata ise, siyasetin dinîleşmesi, siyasetin din gibi takdim edilmesi de o kadar büyük bir tehlikedir.” ifadesini kullandı.

İslam Düşünce Enstitüsü Başkanı ve eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, din alanında toplumda hakim olan çekişmeleri ve din dilindeki sevgi yoksunluğunu, acemî itfaiyecilerin yol açtığı facialara benzetti.

İslâm âlemindeki gezileri de kapsayan gözlemlerinde âlimler arasındaki amansız çekişmelere şahit olduğunu belirten Görmez, “Bu çekişmelerin birinci büyük sebebi cehalettir; elde ettiğimiz bilginin bir hilme dönüşmemesi, bir ahlâkı doğurmamasıdır” dedi.

Görmez, bu durumdan çıkabilmek için, Allah ile insan arasındaki ilişkiyi yeniden temellendirecek yeni bir fıkıh ve kelâma ihtiyaç bulunduğunu söyledi ve “Çocuklarımıza Allah’ın sıfatlarını öğretirken neden rahmet yok? İrade var, kudret var, ilim var, sem’ var, basar var, peki niçin rahmet yok?” diye sordu.

Mehmet Görmez bu açıklamaları, İstanbul’da aylık olarak yayınlanmaya başlayan Açıkdeniz Dergisi’ne verdiği mülâkatta yaptı.

“Kur’ân’ın dilinde ve Resul-i Ekrem aleyhisselâmın dilinde muhteşem bir celâl ve cemal bütünlüğü vardır ve rahmet dili egemendir” diyen Görmez, “sevgiden, meveddetten, muhabbetten ve rahmetten uzak bir dil cami kürsüsüne de yansıyor, televizyon ekranlarına da yansıyor” dedi.

Görmez, Açıkdeniz’in sorularını cevaplandırırken başlıca şu tesbitleri yaptı:

Dijitalleşmeyle birlikte davetin dilinde ve üslubunda bizatihi dijital dünyanın kavramları egemen olmaya başladı: imaj, reklam ve propaganda. Ancak imaj, reklam ve propaganda irşad, davet ve tebliğin aracı olarak kullanılamaz.

Biz şu bedenin sünnetlerini çok seviyoruz da, kalbin sünnetlerini, dilin, aklın, ruhun sünnetlerini ihmal ediyoruz. Öyle olduğu için de, kullandığımız din dilini bir türlü rahmetle buluşturamıyoruz.

Güç ve iktidar sahibi olmak, bizatihi ümmeti inşa etmenin önüne geçti. Bu da beraberinde gündelik politik ve ideolojik bir şey doğurdu. Bu söylemin kendisi dinin sırtında yüke dönüştü aslında. Ve bu sefer o gücü kaybetmemek bir gayeye dönüştü. Bunun için de en ağır, en hoyrat dil kullanılmaya başlandı.

Dinin siyasîleşmesi, dinin salt politik bir mekanizmaya dönüşmesi ne kadar büyük bir hata ise, siyasetin dinîleşmesi, siyasetin din gibi takdim edilmesi de o kadar büyük bir tehlikedir. Bu iki büyük tehlike şu anda dinin sırtındaki iki büyük yüktür. Bu hepimizin dilini de, kalbini de, ilişkilerimizi de etkiliyor. Bütün kutuplaşmaları da bu doğuruyor.
Pek çok yangında, ölen insanların çoğu acemi itfaiyecilerin hatalarıyla ölürler. Eğer itfaiyeci acemi ise insanları tahliye etmeden önce suyu oraya basar ve insanların dumandan ölmesine yol açar. Aslında acemi olduğu halde kendisine usta itfaiyeci rolü biçip bu ateşleri söndürmek isteyen pek çok âlimimiz, mütefekkirimiz, aydınımız var. Bu nedenle biz dumanda boğuluyoruz.

Bir adama dindar dendiği zaman aklımıza ilk gelecek şey, âdildir, emindir, ahlaklıdır, dürüsttür olmalı. İslam ümmeti teknolojiyi kaybetmekle üstünlüğünü kaybetmez. Ama ahlakî üstünlüğümüzü kaybettiğimiz zaman biz kaybederiz. Şu anda ahlakî üstünlük noktasında sorunlar yaşıyoruz.

Mübah alanını daraltan bir takva anlayışı var. Ruhbanlığı, rahbaniyeti takvayla karıştıranlar var. Bu da gençliğin İslam’dan kopuşuna yol açıyor.

‘Tekfir insanlık suçu ilân edilsin’

Diyanet İşleri Başkanlığı sırasında İslâm dünyasının büyük âlimlerini bir araya getiren toplantılar yaptığını hatırlatan Görmez, o toplantılarda “Tekfiri [başkalarını kâfirlikle suçlamayı] insanlık suçu olarak ilân etme” teklifinde bulunduğunu söyledi ve şöyle devam etti:

“Mü’minin mü’min kardeşini tekfir etmesi bir insanlık suçudur. Bu kabul edilemez. Burada sadece bir merhametsiz dil yok, bir de şiddet dili var. Tekfircilik şiddet dilidir.”

“Hz. Peygamberin toplum inşa etmediğini” söyleyen Görmez, “Hz. Peygamber tek tek mü’min bireyleri inşa etti, o bireylerden de bir ümmet oluştu” dedi ve içinde bulunduğumuz durumdan kurtulabilmemiz için fıkıh ve kelâmı yeniden inşa etmemiz gerektiğini şu sözleriyle açıkladı:

“Kadîm de büyük bir servettir, büyük bir mirastır elbette. Ama yorumdur. Ve o teviller bugün bizi taşımıyor. Bizim bu iki ilim [fıkıh ve kelâm] üzerinde durarak, her iki ilmi de [Allah ile aramızdaki] misak üzerine bina etmemiz lâzım. Bundan neşet edecek bir rahmânî ahlâka ihtiyacımız var. Dolayısıyla insanla Allah arasındaki ilişkiyi yeniden temellendirmemiz gerekiyor.”

Ümit Şimşek / Her Taraf

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *