İSRAİL CUMHURBAŞKANI’NIN TÜRKİYE ZİYARETİ

İSRAİL CUMHURBAŞKANI’NIN TÜRKİYE ZİYARETİ

Muhafazakâr kanatta ‘yeni bir kurtuluş savaşı’ tınısıyla yapılacak olan seçime yaklaşılırken NATO’ya bağlı, ABD ile iyi müttefik, AB üyelik sürecini Yunus’un şeyhine olan sadakati ölçüsünde yürüten, İbrahim’in iki soyundan biri ve üç İbrahimî dinin birine mensup(!) İsrail’le reel politiğe uygun politikalar üretmeyen siyasi kadroların siyasi gelecekleri pek parlak olmamaktadır…

Aylar öncesinden çanları çalınan Siyonist devletin Ankara çıkarması nihayet 9-10 Mart 2022 günlerinde gerçekleşti. İslam ümmetinin bağrına kara hançer gibi saplanan yapay devletin Cumhurbaşkanı İsaac Herzog 9 Mart 2022 tarihinde Ankara’ya geldi. Esenboğa havaalanına inen, kurbanlık koyun gibi süslenmiş uçağının gövdesine İbranice, İngilizce ve Türkçe “barış, gelecek, işbirliği” sözcüklerinin yanı sıra Ayasofya, Galata Kulesi, Boğaz Köprüsü ve zeytin dalı sembolleri yapıştırılmıştı. Neydi sözcükler: Barış, gelecek ve işbirliği…

Herzog’a havaalanında ilk hoşamedi yapma şerefi Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’a nasip oldu. Siyonist lider Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Beştepe’deki Külliye’de tam teşekküllü bir resmî törenle karşılandı. Törende siyoniste iltifat namına yok yoktu. ‘O geliyor’ diye 21 pare top atışı yapıldı, Külliye önündeki caddede atlı askerler Türkiye ve İsrail bayraklarını dalgalandırarak, ‘O’na eşlik ettiler. İki ülkenin milli marşları çalındı. Ankara’daki ziyareti İsrail’de adeta nefesini tutup izleyen Siyonist devletin başbakanı Naftali Bennett, bandonun kendi milli marşlarını çaldığı andaki görüntüleri sosyal medyada “heyecan verici an” sözüyle paylaşmış. Anlaşılan, burnunun direği sızlamış… Şalom gazetesinin yazdığına göre, tören esnasında başlayan ezan sesi de ortama mistik bir hava katmış. İsrail Cumhurbaşkanı, Külliyedeki bu sıcak karşılamadan dolayı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a minnettar olduğunu ifade etmeden yapamamış.

Ziyaretin Kapsamı ve Stratejik Önemi

İsaac Herzog’la Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmesinin gündem maddeleri şunlardı: 

– İsrail-Türkiye ilişkileri; ikili ilişkileri genişletmek için atılabilecek adımlar.

– İki devlet ve halkları arasında çeşitli alanlarda iş birliğini genişletme potansiyeli.

– Güncel, bölgesel ve uluslararası meselelerle ilgili fikir alışverişi.

Görüldüğü gibi gündem maddeleri sayıca az, içerik olarak bütün siyasi ilişkileri kapsayıcı (yükte hafif pahada ağır) nitelikteydi. Siyonist başkanın ziyaretinin üzerine rasyonel bir kılıf geçirme gayretindeki kalemler, ziyaretin en önemli ikinci sebebi olarak ticari ilişkileri öne çıkartma çabası güttüler. İsrail’le ticari ilişkilerin son beş yılda önemli derecede artış gösterdiği yazıldı. (2021’de 8 milyar doları aşmış. 2022’de 10 milyar dolara ulaşması bekleniyormuş). Türkiye Nisan ayında Dışişleri ve Ticaret bakanlarını İsrail’e gönderecekmiş. Cumhurbaşkanının İsrail’e davet edilmesi de ihtimal dahilideymiş.

Herzog’un sözcüsü gibi yazan İsrail basını ziyareti ‘düşmanlık’, ‘rekabet’ ve ‘şüphe’ döneminin sona ermesi ve iki ülkenin yakınlaşması için bir fırsat olarak değerlendirmiştir. Kelimelere lütfen dikkat edilsin diye tırnak içine aldık. [barış, gelecek ve işbirliği’nin zıttı] Haaretz gazetesi geziyi, “her iki ülke için de değerli ve gerekli bir yatırım” olarak tanımlamış. Gazete diyor ki, analistler kâr-zarar, maliyet-fayda ve de tavizlerin kapsamını hesaplamışlardır. “Ancak” diye devam ediyor, “şimdi vurgulanması gereken, İsrail ve Türkiye ilişkisinin, dibe vurmaması gereken doğal bir ittifak olduğu gerçeğidir.” (Sözcüklere dikkat etmeye devam lütfen: Dibe vurmaması gereken ilişkiler, doğal müttefik vb.). İsrail’in Haaretz gazetesi, Türkiye’nin Filistin meselesi ve yerleşimler konusunda net ve sağlam bir duruşu olduğunu belirtiyor ki, son derece önemli bir ifade.

Bir başka Siyonist gazete (Yediot Ahronot) de şu sözlerle değerlendiriyor geziyi: Ankara’daki görüşmenin bizzat kendisi çok güçlü bir mesajdır ve önemli olan bu ziyaretin gerçekleşmesidir!

Göründüğü kadarıyla ziyaret talebi İsrail’den gelmemiş, Türkiye’den gitmiş, öncelikle bunu belirtmeliyiz. Siyonist devletin başkanı, ‘normalleşme’ adına, Siyonistlerin ‘doğal müttefik’ olarak bildikleri Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından davet edilmiştir. Bu husus önemli. Herzog, özenle seçilmiş, ‘şifre’ değeri çok yüksek sözcüklerle kurduğu kısa ve anlamlı cümlelerle çok önemli mesajlar vermekteydi. Eşiyle birlikte Türkiye’de bulunmaktan duyduğu mutluluğu dile getiren Siyonist başkan kendisini Türkiye Cumhuriyeti’ne resmi ziyaret için davet eden Erdoğan’a, verimli toplantı nedeniyle teşekkür ediyor. “Benim buradaki ziyaretim, İsrail Cumhurbaşkanı olarak göreve başladığım andan itibaren başlatmış olduğunuz diyaloğun devamıdır” diyen konuk, “Bu an ülkelerimiz arasındaki ilişkilerde çok önemli bir andır” diye de ekliyor.

Hemen herkes İsaac Herzog’un ziyaretinin 2008’den bu yana, üst düzeyde ilk ziyaret olduğuna dikkat çekmektedir. İsrail 27 Aralık 2008’de ‘Dökme Kurşun’ adını verdiği harekatla Gazze’yi bombardıman etmiş, Erdoğan o harekâtı “barışa indirilmiş darbe” olarak nitelemişti. Saldırının birkaç gün öncesinde İsrail Başbakanı Ehud Olmert Türkiye’ye gelmiş ve Hamas’ı PKK’dan farksız bir terör örgütü olarak tanımlayıp gitmişti. Bu tarihten, bir aydan az bir süre sonra (29 Ocak 2009) Erdoğan Davos’ta ‘One minute’ çıkışını yapmıştı. 2010’da Mavi Marmara olayı ve bundan sonraki olaylar nedeniyle Türkiye-İsrail ilişkileri buzlanmıştı; ya da biz öyle sanmıştık. Büyükelçiler geri çekilmişti. Büyükelçiler krizi çok uzamamış, 2016’da Mavi Marmara ‘sorununu’ da sona erdiren imzalar ile normal seyrine dönmüştü.

Uzun lafın kısası Ankara, İsrail’le soğuyan ilişkileri tamir etme ihtiyacı duymuş ve İsrail Cumhurbaşkanını davet etmişti. İsrailli bir haber sitesinin yazdığı gibi, Herzog’un ziyareti, “İsrail ile Türkiye arasındaki donmuş ilişkilerde saati geri alma” denemesiydi.

Tayyip Erdoğan Zaviyesinden Herzog Ziyareti

9 Mart’ta iki saat on dakika süren ve basına kapalı gerçekleştirilen ikili görüşme sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan kameraların karşısında toplantıyı şu şekilde değerlendirdi:

“Bu tarihi ziyaretin Türkiye-İsrail ilişkilerinde yeni dönüm noktası olacağına inanıyorum. Türkiye-İsrail ilişkilerinin gelişmesi, güçlenmesi, ülkelerimiz açısından olduğu kadar bölgesel istikrar ve barış için de büyük öneme sahiptir. Görüşmemizin temel unsurlarından biri tabiatıyla Filistin meselesiydi.” Erdoğan Filistin konusuna dair yaklaşımlarını (Siyonist liderle) hassasiyetle paylaştığını belirtmekte ve bölgede gerginliğin azaltılmasına, iki devletli çözüm vizyonuna verdiği önemi anlatmakta; Mescid-i Aksa’nın dini kimliğine ve kutsiyetine atfettiği önemin altını çizmektedir. Erdoğan’ın özenle seçtiği kelimeler de dikkat gerektirmektedir. Erdoğan’ın Mescid-i Aksa’nın dinî kimliğine ve kutsiyetine verdiği öneme değinmesi, Siyonist devlet başkanını davet etmesiyle ilgili bütün bilinmeyenleri bilinir hale getirmekte, varsa anlaşılmayan bir husus, anlaşılır hale getirmektedir. Siyonistlerin aradıkları tam da budur: Türklerin Mescidi Aksa’nın ‘dini kimliği’ne ve kutsiyetine değer(?) vermelerinden daha olağan ne olabilir ki? Bu tıpkı, laikliği devlet yönetiminde temel ilke olarak benimseyen ‘müslümanların’, Allah’a olan tazim ve bağlılıklarının(!) ifade edilmesi gibi bir durumdur. Türklerin Mescid-i Aksa’ya verdikleri ‘dini önem’ gereği Kudüs turlarında artış olur, Kudüs ziyaretini anlatan duygulu yazılar ve videolar sosyal medyada gönül eğlendirir, böylece Kudüs/Filistin Müslümanlar nazarında bir dava olmaktan çıkar, magazinleşir. Tıpkı hacda olduğu gibi. Mescid-i Aksa’nın dini kimliği ve kutsiyeti sizde sadece İsrail terör devletiyle daha da yakınlaşma, istikrar ve ilişkileri kökleştirmeyi doğurduğu sürece, bu kutsiyet İsrail’in baş tacıdır. 

Siyonist başkanın Türkiye ziyaretinden duyduğu sevinci taçlandıran herhalde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın antisemitizm hakkında kurduğu cümle olmuştur. Erdoğan, antisemitizmin bir insanlık suçu olduğuna yönelik yaklaşımımızı bir kez daha tekrarlama gereği duyduk demektedir. İsrail’in Türkiye’nin en yetkili isminden duymayı en çok istediği bir söz bu cümle olmalıdır. İsrail’in dünyada eşi benzeri görülmemiş bir Müslüman düşmanlığı yapabilmesi için Türkiye gibi ülkeler tarafından antisemitizmin insanlık suçu olduğunun tekrarlanması gerekmektedir. Peki Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanının, başka herhangi bir insanlık suçuna dair bir söz söylemesini istemiş midir? Erdoğan Türklerle Musevilerin yıllarca barış içinde bir arada yaşamanın en güzel örneklerini verdiklerini söylüyor ama bunun Yahudilerdeki karşılığının ne olduğunu sormuyor. Koronavirüs salgınıyla beraber dünyada nefret suçlarının yeniden arttığını söylüyor. Antisemitizm, İslam düşmanlığı, ırkçılık karşısında kararlılıkla mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz diyor. Oysa İslam düşmanlığı ve ırkçılığın bir numaralı faili tam da karşısında duruyor. Erdoğan, Siyonistlerin ‘antisemitizm’ (ve holokost) kavramına ne İslamofobi ne ırkçılık ne de başka bir terimle şirk koşulmasından asla hoşlanmadıklarını biliyor mu acaba? 

İki Cumhurbaşkanının görüşmesinde ayrıca Ukrayna, Doğu Akdeniz, güncel ve bölgesel meseleler de ele alınmış. Türkiye’nin Dışişleri bakanı da Filistin ve İsrail’i ziyaret edecekmiş.

Herzog Zaviyesinden Türkiye Ziyareti

Cumhurbaşkanlığı mesleği babadan miras kalan İsaac Herzog’un, Türkiye ziyaretinin İsrail Başbakanı, Dışişleri bakanı ve diğer bakanlarla koordinasyonun bir neticesi olduğunu belirtmesi, ziyarete devleti ve hükümetiyle tamamen İsrail’in damga vurduğunu ihsas ettirmek amacına yönelik olmalıdır.

Herzog görüşmeyi değerlendirirken, “Türkiye ile ciddi bir süreç, farklı düzeylerde derin bir diyalog” başlayacağına ve ilişkilerde ilerleme ve olumlu sonuçlar görüleceğine olan umudunu dile getirmiştir. Herzog “Her zaman Yahudiler, Müslümanlar, Hristiyanların bölgemizde barış içinde yaşayacağı, halklara refah ve mükemmel hayatlar sunacağı” bir vizyondan dem vurmaktadır. Siyonist liderin “Bölgemizdeki tüm halkların, inançların ve devletlerin barış içinde yaşayabileceğine ve yaşaması gerektiğine, ortaklıkların hepimiz için bereket ve refah getireceğine inancı” tammış. Herzog Erdoğan’a hitaben şunları söylemiştir: “Hem sizin milletiniz ve hem de benim milletim Allah’a inananların babası olan Hz. İbrahim’in çocuklarıyız. İnanıyorum ki siz ve ben aslında burada hepimizin anladığı bir şeyi kanıtlıyoruz. Aramızda iyi bir ortaklık, komşuluk hepimiz için önemlidir. Hepimiz, tüm dinlerin mensupları Müslüman, Yahudi ve Hristiyanlar yan yana, barış içinde yaşayabiliriz ve yaşamalıyız.” 

Bu sözler terör devletinin başkanı tarafından Ankara’da, 9 Mart 2022 tarihinde, muhafazakâr demokrat Cumhurbaşkanının gözlerine bakarak söylendi. Yahudi, Hristiyan ve Müslümanlar olarak bölgede barış içinde yaşamaya dair vaaz verdi. Onu dinleyenler de aynı pişkinlikle sözlerini yuttular, tasdik ettiler. İsrail devlet başkanı yalan söylüyordu çünkü soy olarak İbrahim’e dayansalar da, inanç olarak İsrail devletinin ve Siyonistlerin İbrahim’le hiçbir ilişiği yoktur. İsrail’in kuruluşunda emeği geçen bazı liderler ateisttir. Ayrıca kitabımız Kur’an İbrahim’in ne Yahudi ne de Hristiyan olduğunu, hanif bir müslim olduğunu belirtir. İbrahim (as), İslam’ı devirip onun yerine laik yaşam tarzını yerleştiren müşriklerden de değildi, sadece hanif bir müslimdi. İsrail ve Türkiye’deki rejim eş oranda İbrahim’in mirasını, hanif tevhid dinini reddi miras eylemişlerdir. Bu konuda İsrail’le Türkiye’deki rejim aynı genleri taşımaktadırlar. Peki buna rağmen siyon liderleri ikide bir “İbrahim’in çocukları” temasını neden hatırlatma gereği duymaktadırlar?

Siyonistler yakın geçmişte taşeron bir örgütü istihdam ederek, ılımlı/laik-demokratik İslam projesihi “İbrahimî dinler” maskesiyle yürüttüler. Muhafazakâr demokrat parti ve iktidarı da bu Siyonist zokayı yutanlardandı. Taşeron örgüt altı yıl önce oyun dışına atılmışsa da, iktidar kanadı Siyonistler tarafından narkozlanmaya devam etmektedir. İbrahim’i ve İbrahimî üç dinden ilk ikisini yapı bozumuna uğratmış Yahudi şebekesi İbrahim’in hangi mirasından dem vurmaktadır acaba? Aslında siyonist lider düpedüz alay ve tahkir ediyor, Müslümanların içinde bulundukları zillet üzerinde tepiniyor. “Aramızda iyi bir ortaklık, komşuluk hepimiz için önemlidir” sözlerindeki, üstü örtük, ustalıkla gizlenmiş tehdit ve şantaj acaba fark edilmiyor mu?

Herzog’un dediğine göre amaçları, “ülkelerimiz ve halklarımız arasında dostane ilişkilerin temellerini atmak”mış. “Halklarımız arasında ilişkilerimiz çok eski”ymiş, “Güçlü tarihi, dini, kültürel kökleri var”mış. “Çok sayıda kadın erkek, lider, haham, şair, tüccar ve girişimcilerden oluşan seçkin bir şahsiyet listesi bu ülkedeki Yahudi tarihinin geçmişinin sadece bir parçası”ymış.

Herzog “ne yazık ki” diyerek, Türkiye ile İsrail arasında son yıllarda yaşanmış bir darlık dönemine esef etmektedir. Fakat bu darlık süreci karşılıklı saygı temellerinde incelenip bölgesel ve küresel sorunlarla daha iyi başa çıkmalarını sağlayacak bir noktaya gelebilirmiş. Herzog’un “İsrail ve Türkiye birçok alanda hepimizin ev olarak adlandırdığı bölgeyi çarpıcı biçimde etkileyecek bir iş birliği yapabilir ve yapmalıdır” demektedir. Zaten eli kanlı bir devlet yetkilisi olarak Türkiye’ye çağrılması bu ‘işbirliği’ni yeterince anlatmaktadır.

Nazım Hikmet ‘Ortak Kelime’

Siyonist başkan Herzog Ankara’ya gelirken, “modern çağın en büyük Türk şairi” diye parlattığı Nazım Hikmet’ten bir şeyler almayı da ihmal etmemiş. ’Türk şairi’ymiş… Ne kadar dönme varsa Türk oluyor, Türkün ise adı hiç okunmuyor. Nazım Hikmet’in büyüklüğü, kökeninden kaynaklanıyor kuşkusuz, Herzog’la kesişen kökeninden. Onun ‘Yaşamaya Dair’ adlı şiirinden makasladığı kısa bir parçayı, racon kesmek için uygun bulmuş:

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
Yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
Yaşamak yani ağır bastığından.

Şiirden İsrail’e dair birçok anlam çıkarmak mümkün. Siyonist lider şiiri okuduktan sonra Tayyip Erdoğan’a dönerek, sanki “anladın mı?” dercesine diyor ki: “Bugün şairin dediği gibiyiz. Biz iki halk, iki ülke her alanda derinlemesine bir diyalog içerecek güven ve saygı yoluna çıkmayı seçiyoruz. Her konuda anlaşamayacağımız konusunda peşinen anlaşmak zorundayız. Bizimki gibi zengin geçmişi olan bir ilişkide bu durum doğaldır. Ancak anlaşmazlıkları geleceğe yönelik çözmeye çalışacağız.”

Gazeteci Sedat Ergin, “Ve ne ilginçtir ki Nazım Hikmet’in bir şiirinin sembolizmi, ilişkilerdeki bu yeni başlangıca bir anlamda kefil oldu” demektedir. Evet, gerçekten böyle bir duruma Necip Fazıl da işaret etmişti: Kefenimizin kefili Nazım Hikmet’miş meğer. 19. Yüzyılın son demlerinde kurucu liderleri Osmanlı Padişahı Abdülhamid’in kapısında dilenci gibi dolaşan korsan devletin başkanı Nazım Hikmet şiiriyle, Osmanlı’nın kalıntısı ülkeye ayar veriyor. Allah’ın Müslümanları ve Hristiyanları ortak kelimeye çağırması misali, Siyonist başkan da iki ülkeyi Nazım Hikmet ortak kelimesine çağırıyor. 

Herzog bölgede (Filistin’in de içinde olduğu “bölge”!) istikrar, barış ve güvenliği tesis etmek için birlikte çalışmayı diliyormuş. Hükümetleri, her zaman inanç hürriyetini koruyan bir hükümetmiş! Son haftalarda bir kez daha savaşların ne kadar kötü olduğunu, buna karşılık istikrarlı bir dünya düzeninin, ülkeler ve halklar arasında köprüler kurmanın önemli olduğunu görmüşlermiş! (Güya Ukrayna üzerinden örnek veriyor). Herzog, “savaşlar ne kadar kötü!” derken, Gazze’ye dökme kurşun harekâtı yapmalarını değil ama Filistinli çocukların taş atmasını aklına getirdiğinde kuşku yoktur. “İstikrarlı bir dünya düzeni” derken de, Yahudilerin en etkin olduğu, güçlülerin her türlü terör yöntemiyle kan emmeye devam ettikleri küresel hakimiyeti kastetmiş olmalıdır. “İstikrarlı bir dünya” sözü, sağım anındaki ineğin “dek durarak”, sağımı engelleyecek hareketlerde bulunmaktan kaçınmasını çağrıştırmaktadır. Bir terör örgütü düşünün ki, bütün bir Filistin halkını ateşlere atmakta, evlerini başlarına yıkmakta, Nazilerin intikamını Filistinli kadınlardan ve çocuklardan almakta; işte buna da İsrail devleti denmektedir.

İsrail Cumhurbaşkanı bugünlerde bütün dünyaya başka bir yön seçtiklerini belirtiyor ve Erdoğan’a bir teşekkür daha gönderiyor. Ardından da, “Tanrı yanımızda olsun ve yeni yolumuzda bize rehberlik etsin” diye dua ediyor. Acaba siyonist lider hangi Tanrı’ya dua ediyor? Belli ki kendilerini Allah’ın oğlu ve sevgilileri zanneden geleneksel Yahudi kibrinde hiçbir şey değişmemiş. Bizim bildiğimiz Tanrı (Allah) İsrail gibi zalimlerin düzenlerini bir gün başlarına geçirecektir. Yahudileri gaz odalarında imha eden Hitler de acaba “Tanrı yanımızda olsun ve yeni yolumuzda bize rehberlik etsin” diye dua etmiş midir?

Ziyarete Tepkiler

İsrail Cumhurbaşkanının Ankara ziyareti ülke içinde çok cılız bazı protestolara neden oldu. Hükümete yakınlığıyla bilinen basın üç maymuncuğu oynadı. HAMAS İşgalci İsrail rejimi Cumhurbaşkanı Yitzak Herzog’un Türkiye’ye yaptığı ziyareti büyük bir endişeyle takip ettiklerini belirterek, “Haklarımızı ihlal eden, Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı kirleten ve Yahudileştiren, Gazze Şeridi’ndeki halkımıza ablukasını ve düşmanlığını sürdüren, çocuklarımızı öldüren, evlerimizi yıkan ve halkımızı yurdundan kovan Siyonist düşmanla bütün ilişkileri reddediyoruz” değerlendirmesinde bulundu. Öte yandan Dünya Müslüman Âlimler Birliği de, Kudüs’ü ve ilk kıblemizi işgal eden siyonist rejim liderinin Türkiye ziyaretinden ve Türkiyeli yetkililer tarafından düzenlenen resmi karşılamadan ötürü hayrete düştüklerini ifade ettiler. Ziyaretin, işgal rejimine fayda sağlamasından ötürü reddedilen ve kınanan bir adım olduğunu, Türkiye halkına kesinlikle yakışmadığını belirttiler. 

Herzog Türkiye’ye Neden Davet Edildi?

Türkiye’nin, konuğuna gösterdiği olağanüstü teveccüh, söz konusu kişinin bizzat ziyareti ve ikili görüşmelerin içeriğinden daha şaşaalıydı. Yani şüyuu vukuundan beter oldu. İsrail Cumhurbaşkanının davet edilmesiyle “One minute” olayı, 10 kişinin öldürülmesiyle neticelenen Mavi Marmara çıkışı ya da Cumhurbaşkanının zaman zaman İsrail’e yönelttiği terör devleti gibi suçlamalar yerle yeksan edildi, adeta İsrail’e, “biz ettik sen etme!” denildi. 

Türkiye’nin İsrail’le kırmızı çizgileri yeşile boyayan bu tavrı belli başlı iki sebepten kaynaklanmış olmalıdır. Birincisi dış şartlarla ilgilidir. Türkiye, İsrail’i karşısına almakla ABD’deki Yahudi lobilerini, onlar sebebiyle de ABD gibi en önemli ‘müttefikini’ kaybetmeyi göze alamamıştır. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan İsrail’le ilişkileri düzeltmeye gömleğin ilk düğmesinden başlamaya karar vermiş görünmektedir. “İlişkiler zaten kötü müydü ki?” denebilir. Öyle anlaşılıyor ki kötü değilmiş fakat bunun da ötesine geçerek, iki ülke ilişkilerini bahar havasına dönüştürmeye niyet edilmiş. Bilal Sambur’un dediği gibi, Türkiye’nin İsrail’e meydan okuması sadece bir iddiadan ibaretmiş, gerçekleri yansıtmıyormuş. 

Türkiye’nin İsrail’le bahar arayışının ikinci ana sebebi, iç siyasi şartlarla ilgilidir. Türkiye 2023 seçimlerine hızla yaklaşmaktadır. Tayyip Erdoğan’ın ne pahasına olursa olsun, bu seçimin de galibi olmak istediği sır değildir. ABD başkanı Biden’ın “muhalefetle çalışma” beyanatı önemli bir uyarıydı. Türkiye’de seçimlerden zaferle çıkmak için ABD ile iyi geçinmek gerektiğini her siyasetçi bilmektedir. 2023 seçimi akşamında balkon konuşması yapmak isteyen her siyasi lider, ABD cenahını güvenceye almak gerektiğini yadsımaz. Bir İsrail gazetesinde Herzog’un, Tayyip Erdoğan’ı kastederek “Ona bir şans vermeyi seçtik” dediğine yer verilmiştir. Bu beyanatı siyonist liderin küstahlığına mı vermek gerekir, yoksa reel politiğin dayatmasına mı?

Kısacası muhafazakâr kanatta ‘yeni bir kurtuluş savaşı’ tınısıyla yapılacak olan seçime yaklaşılırken NATO’ya bağlı, ABD ile iyi müttefik, AB üyelik sürecini Yunus’un şeyhine olan sadakati ölçüsünde yürüten, İbrahim’in iki soyundan biri ve üç İbrahimî dinin birine mensup(!) İsrail’le reel politiğe uygun politikalar üretmeyen siyasi kadroların siyasi gelecekleri pek parlak olmamaktadır. Dolayısıyla MHP destekli AKP hükümeti siyasi faydacılığı tercih etmiş, eteğinde İsrail’e ve onun Batı’daki karşılığına dair taş bırakmamıştır. İsrail’le tam dost, batıyla tam müttefik bir yönetim görüntüsü vermiştir. 

Aslında İsrail’i Türkiye’ye mecbur eden şartlar, Türkiye’yi İsrail’e mecbur eden şartlardan daha az değildir fakat algı operasyonunda kimse Siyonistlerin eline su dökemez. Ticari ihtiyaçlar bir yana, İsrail’in bölgedeki jeostratejik konumu, daha kestirme ifadeyle ontolojisi İsrail’i Türkiye gibi, doğu ile batı arasında köprü bir ülkeye ömrü boyunca muhtaç edecektir. İsrail kurulurken hilafet bakiyesi Türkiye gıkını çıkartmamış, onu ilk tanıyan ülkelerden biri olmuş, bugün de en önemli güvencesidir. İsrail’in kurulması için Osmanlı devletinin harcanması, Misak-ı Milli sınırları içine hapsolmuş yeni bir rejimin kurulması beklenmiştir. Türkiye İsrail’e o kadar gönüllü hizmet etmiş ki, yaptığı bu büyük kıyakları pahasına bile satamamıştır. Siyonist zekası nasıl bir şey olmalı ki, Türkiye’nin söylemesi gereken “ben istemezsem sen olmazsın” sözünü İsrail Türkiye’ye söylüyor. İsrail, bölgede ikinci bir İran’ın var olması halinde zaten kısa olması mukadder olan ömrünün iyice kısalacağının bilincindedir. Ayrıca İsrail Türkiye’nin HAMAS’la ilişkilerinden, HAMAS’ın Türkiye’deki faaliyetlerinden de rahatsızdır. İsrail nazarında HAMAS PKK’dan farksız bir terör örgütüdür. Türkiye’nin HAMAS ve benzeri yapıları bir şekilde desteklemesine İsrail kayıtsız kalamaz. Bütün bunlar İsrail’in Türkiye’ye mecbur oluşunun gerekçeleridir. 

Türkiye Cumhuriyeti devleti İsrail’le olan fabrika ayarlarını tamir etmiştir. Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP hükümeti ise İsrail’den medet ummuş, kanlı devletin başkanının elini sıkmıştır. Siyonist’in kanlı elini tutmakla iktidar partisi, Filistinli Müslümanları üzmüş, bir ‘amel-i gayri salih’ işlemiştir. AKP hükümeti İsrail’le yepyeni bir çığır başlatmıştır. İsrail’e şu veya bu şekilde yakın olmak ise hiç kimseye bir hayır getirmeyecektir. Allah’ın nizamına dayanmayan siyasi hareketlerin bir şekilde ya İsrail’e ya da İsrail’in büyük babalarına yanaşmaları kaçınılmazdır. Oysa yanaşılması gereken sadece Allah, Rasulü ve müminlerdir. Müslüman kavimlerin bütün zalimlerin şerrinden emin olmalarını sağlayacak yegâne yol, bütün ideolojik kirlerden tevbe ederek, sadece İslam davası üzere yapılacak siyasetlerdir.

İKTİBAS

(Nisan ayı yorumu)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *