Sahadaki gerçekler ve savaş üzerinden beklentiler!

Sahadaki gerçekler ve savaş üzerinden beklentiler!

Savaşın bundan sonraki geleceğini şekillendirecek faktörler büyük ölçüde yaklaşık iki aylık süre zarfında deneyimlenen ve biriktirilen tecrübeler, Batılı aktörlerin bu savaş üzerinden hedeflerinin neler olabileceğine dair varsayımlar açısından belirleyici donelerdir. Genel hatlarıyla kıymetlendirildiğinde, dört hedef olduğunu söylemek mümkündür…

Doç. Dr. Merve Seren / AA

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin 54. günü geride kalırken, kapsamlı bir analiz yapmak zaruridir. Zira savaşın hem genel olarak anatomisini hem de geldiği yer itibarıyla balistik raporunun çıkarılması, bundan sonra savaşın nasıl şekilleneceği ve muhtemel etkilerinin neler olacağını anlamak açısından önemli. 54. gün itibarıyla aşağıdaki hususların ön plana çıktığını söylemek mümkün.

Rusya’nın sahadaki başarısızlığı

Birincisi; Rusya’nın sahadaki askeri başarısızlığıdır. Orijinal harekat planlarında işlerin teorik olarak iyi gideceği varsayımı, gitmediği durumlarda hızlı bir şekilde diğer planların devreye sokulması, başlangıç prensiplerinden birisini teşkil eder. Görünen o ki; Rusya’nın ne orijinal operasyon planı tam olarak icra edilebilmiş ne de bu planın başarısız olması durumunda diğer plan ya da planlar devreye sokulabilmiştir. Özellikle askeri saldırının ilk gününde Ukrayna sahasındaki stratejik askeri hedefleri başarılı bir şekilde vurmasına rağmen, Gustomel Havalimanı’nın kontrolünün tam olarak ele geçirilememesi, Rusya’nın Ukrayna içindeki ikmal ve lojistik hatlarının tahkim edilmesini engellemiş ve Rus kuvvetlerinin savaşın daha ilk gününden ağır kayıplar vermesine neden olmuştur.

Askeri saldırının başından beri dört ana stratejik bölgeye odaklanmasına rağmen Kiev, Harkov gibi savaşın sonucunu değiştirme olasılığı yüksek olan bölgelerde Rusya’nın coğrafi ve stratejik bir derinlik kazanamaması; Donbas ekseninde Mariupol ve Kırım üzerinden ise güneye doğru Kherson ve Melitopol bölgelerinden savaşın Rusya için beklenenin tam aksi yönde gelişmesi söz konusu olmuştur. Kiev, Çernihiv, Sumi, İrpin, Harkov gibi bölgelerden ise çekilmek zorunda kalan Rusya, böylelikle savaşın ana merkezini Donbas bölgesine yönlendirmek zorunda kaldı.

Geride kalan süre dikkate alındığında, Rus ordusunun sahadaki askeri etkinliğinin zayıf olduğu, standart operasyon prosedürlerini uygulamaktan uzak olduğu, müşterek harekat prensiplerine bağlı kalma noktasında çok zorlandığı, mekanize zırhlı birliklerin ilerleme, alan kontrolü, hava kontrolü ve derinleşme konusunda başarısız olduğu ve savaşın saha dışındaki boyutundaki üstünlüğü hiçbir zaman elde edemediği görülmüştür. Nitekim Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov’un açık bir şekilde Rusya’nın kayıplarının ağır olduğunu ve bunun trajik olduğunu ifade etmesi bu durumu kanıtlar nitelikte. Özellikle Rusya’nın Karadeniz filosunun en önemli unsuru ve kalbi olan Moskova adlı kruvazörünün (Rus makamlarına göre gemi vurulmamış; limana çekilme esnasında aldığı hasar ve denizdeki fırtına nedeniyle batmıştır) kaybedilmesi, Rusya’nın askeri prestij kaybını derinleştirmiştir.

Sahadaki askeri başarısızlık, Rusya’nın Ukrayna işgalinde askeri hedeflerini de revize etmesini zorunlu kılmıştır. Rusya açısından resmi olarak Donbas, öncelikli hedef ilan edilse de Kiev’in düşürülememesi ve Ukrayna’nın askeri direnişi, Rus kurmayın gerçekte Donbas bölgesinin kontrolünü tamamen ele geçirmeye yönelen daha küçük ölçekli yeni bir hedefin belirlenmesine neden olmuştur. Her ne kadar Donbas öncelikli hedef olsa da Rusya’nın Odessa’yı ele geçirmek suretiyle, Ukrayna’nın Karadeniz’e çıkışını engellemeye çalıştığı da gözlemleniyor. Ancak özellikle Moskova kruvazörünün kaybedilmesinin ardından böylesi bir hedefin gerçekleşme ihtimali de giderek azalıyor. Bu durum, Rusya’nın uzun zamandır süregiden “yüzde 70 modernizasyon hedefi” doğrultusunda yürütülen projelerde zafiyet gösterdiği, buna mukabil Ukrayna’nın 2014-2022 yılları arasında silahlı kuvvetler için başlattığı kapsamlı yeniden yapılanma ve modernleşme çalışmalarının daha başarılı bir transformasyon ortaya koyduğu şeklinde yorumlanabilir.

Stratejik dayanıklılık beklentilerin çok altında kaldı

Rusya’ya dair ikinci önemli nokta; “stratejik dayanıklılığının” beklendiğinden çok daha zayıf olduğunun anlaşılmış olmasıdır. Elbette bu zayıflık, Rusya’nın stratejik düzeyde zayıf bir ülke olduğu anlamına gelmez. Ancak özellikle ekonomik ambargolar, Moskova’nın beklentilerinin ve hazırlığının çok ötesinde bir etki ortaya çıkmasına yol açarak Rusya üzerinde ağır bir baskının oluşmasına neden olmuştur. Operasyonların istenildiği gibi gitmediği durumlarda, Rusya’nın Buça başta olmak üzere Kramatorks’ta doğrudan sivilleri hedef alması zaten gayrimeşru işgal girişimini uluslararası toplum nezdinden daha da gayrimeşru bir zemine taşımıştır. Özellikle Buça’da Rusların çekilmesi sırasında sivillere yönelik saldırıları Rusya’yı savaş suçlusu bir ülke konumuna ittiği gibi Rus ordusunun rasyonel zeminden koptuğuna dair bir kanıt olarak da anlaşılmıştır. Dolayısıyla savaşın saha dışında yürütülmesi hususunda da Rusya başarısızlık sergilemiştir.

Ukrayna’nın direnişi

Üçüncü önemli nokta ise Ukrayna’nın Rusya karşısında direnişi mevzusudur. Ukrayna ordusunun ciddi kayıplar vermesine rağmen savunmaya daha hazırlıklı olduğu, bu anlamda motivasyon seviyesinin yüksek seyrettiği görülmektedir. Bu aşamada, ABD başta olmak üzere İngiltere hükümetlerinin Ukrayna’ya uzunca zamandır sağladığı askeri danışmanlık ve eğitimin altının bilhassa çizilmesi gerekmektedir. Kırım’ın ilhakının ardından Ukrayna’ya sağlanan destek, Rusya’nın dağınık askeri stratejisi karşısında başarı şansı bularak en azından Rusya’nın hızlı bir zafer kazanmasının önüne geçmiş; harekatın Rusya aleyhine olacak şekilde temposunu düşürmüş ve Ukrayna ordusuna direniş için daha fazla manevra alanı oluşmasını sağlamıştır.

Bir diğer önemli husus ise Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin beklenenden çok daha farklı olarak, başarılı bir performans göstermiş olmasıdır. Kiev’i terk etmemesi hem cephelerdeki direnişin moral ve motivasyonunu yükseltmiş hem de savaşın bütün çıplaklığıyla uluslararası alanda anlatılmasına hizmet etmiştir.

TB2 Bayraktar etkisi

Ukrayna’nın Rusya karşısındaki etkili savunma yapmasını sağlayan unsurlar bunlarla da sınırlı değildir. Bilinen ve görünen askeri desteğin hız kesmeden sürekli hale getirilmesi Ukrayna ordusunun Rusya’nın bütün cephelerdeki pozisyonlarını dağıtarak operasyonel temponun Rusya’nın aleyhine dönmesine neden olmuştur. Bu noktada Bayraktar TB2’lerin sahada göstermiş olduğu performans hem Rus ordusunun ağır kayıplar vermesini sağlarken, aynı zamanda direnişin ve savunmanın popülerleşmesine de katkı sunmuştur. TB2 için “Bayraktar” adlı bir şarkının çok hızlı biçimde dünya ölçeğinde popüler hale gelmesi bu bakımdan çarpıcı bir örnek olarak görülebilir.

Tabii bu noktada istihbarata ayrıca bir yer vermek gerekmektedir. Rusya açısından Ukrayna’nın istihbari olarak yeterince analiz edilmediği, edilmiş olsa bile stratejik istihbarat açısından başarılı bir değerlendirme yapılamadığı anlaşılmaktadır. Öte yandan Ukrayna’nın istihbarat kabiliyetinin de elbette sadece “kendisi” ile sınırlı olmadığı görülmektedir. Aksine teknik istihbarat kaynaklarından azami ölçüde istifade edildiği; bu sayede cari operasyonel istihbaratın Ukrayna’dan esirgenmediği görülmektedir. Bu nedenle bu savaşın istihbarat boyutunun ayrıntılı şekilde ele alınarak; sadece Ukrayna’nın başarısı değil, Rusya’nın başarısızlığı açısından da değerlendirilmesi icap etmektedir.

Savaşın geleceği ve Batı’nın tutumu

Savaşın bundan sonraki geleceğini şekillendirecek faktörler büyük ölçüde yaklaşık iki aylık süre zarfında deneyimlenen ve biriktirilen tecrübeler, Batılı aktörlerin bu savaş üzerinden hedeflerinin neler olabileceğine dair varsayımlar açısından belirleyici donelerdir. Genel hatlarıyla kıymetlendirildiğinde, dört hedef olduğunu söylemek mümkündür ve bu hedeflerin her birinin savaşın bundan sonraki seyrini Rusya’nın ne istediğinden bağımsız olarak etkilemesi mümkün olabilir.

Birinci husus; savaşı gerçekten sona erdirmek ve mükemmel olmasa da sürdürülebilir istikrar için bir barış anlaşması yapmak için Rusya ile angajman siyasetine devam edilip edilmeyeceğidir. Burada en istekli ülke Türkiye görünmekle birlikte, Avrupa içinde yeniden angajman siyasetini savunan cephelerin olduğu görülmektedir.

İkinci husus; Rusya’nın sahada askeri olarak daha fazla kayıp vermesini sağlayacak şekilde savaşta yenilmesini sağlamaktır. Batı’nın Ukrayna’ya yönelik her geçen gün artan askeri ve istihbarat desteği bu arzunun yüksek olduğunu kanıtlar mahiyettedir. ABD’nin bu aşamadaki pozisyonu Rusya’nın askeri olarak zarar göreceği bir denklemin oluşması yönündedir.

Üçüncü husus; Rusya’nın cezalandırılması ve cezalandırmanın devam etmesidir. Ekonomik ambargolar zaten kırılgan olan Rus ekonomisini zayıflatmış ve Rusya’nın büyük askeri güç statüsüyle arada geniş bir makas oluşmuştur. Bir ateşkes yapılsa bile Donbas ve Kırım’a dair uzlaşının ortaya çıkma ihtimalin zayıf olduğu dikkate alınırsa “cezalandırma siyasetinin” devam edeceği öngörülebilir.

Dördüncüsü ise daha marjinal bir bakış açısı olarak ele alınmalıdır. ABD Başkanı Joe Biden’ın Putin’e yönelik kullandığı ifadeleri, ABD’nin tek derdinin Ukrayna’da ateşkes ve savaşın sonlandırılması olmadığının açık birer göstergesi olarak okunabilir. Daha açık bir ifadeyle, Putin’in yerini ve iktidarını sorgulayarak, Ukrayna üzerinden Rusya’da bir iktidar/güç değişimi siyasetinin de beklentiler arasında olduğu görülüyor.

[Doç. Dr. Merve Seren, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi]

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *