Savaş tüm küresel dengeleri değiştirmeye aday: Ortadoğu’da durum

Savaş tüm küresel dengeleri değiştirmeye aday: Ortadoğu’da durum

Dünya gazetesi yazarı Zeynep Gürcanlı: “Batı cephesi Ukrayna savaşını, uluslararası camiada “Rusya’nın 2. Dünya Savaşı sonrası kurulmuş düzene karşı kalkışması” olarak lanse ediyor. Rusya ise, başta Çin olmak üzere, mevcut düzenden zarar gören, ya da istedikleri saygınlığı/yeri bulamayan ülkeler için alternatif “düzen” kurma peşinde.”

“Ukrayna savaşı tüm küresel dengeleri değiştirmeye aday” ifadesini kullanan Zeynep Gürcanlı, bugünkü yazısında, “Bu itiş-kakışın en çok etkilendiği alanlar ise, halihazırda istikrar sağlayamamış, Ortadoğu gibi bölgeler oluyor.” dedi.

Gürcanlı, “Ukrayna artçıları Ortadoğu’yu vuruyor” başlığını taşıyan yazısında bölge ülkelerinin konjonktürel değişim içerisindeki yeni durumuna ilişkin şu değerlendirmeleri yapıyor:

İRAN’IN BEKLENMEYEN ÇIKIŞI

Bunun son örneği, İran’dan gelen sürpriz bir saldırı oldu; Kuzey Irak’taki Kürt bölgesine nokta atışlı İran füze saldırıları gerçekleşti. Vurulan hedef, Erbil’deki Amerikan konsolosluğu yakınındaki çok sıkı korunan bir “villa” oldu. İran kaynakları, villanın İsrail istihbarat servisi Mossad’ın bölgedeki merkezi olduğunu iddia ederken, İsrail’den ise hiç ses çıkmadı. ABD ise, “İran’ın hedefinin Amerikan Başkonsolosluğu olmadığını biliyoruz” dedi ve İran’ı kınadı.

İran’ın Erbil saldırısı, tüm dünyaya önemli mesajlar da içeriyordu; Bir kere, saldırının tarihi önemli. Erbil’e füze saldırısı, tam da ABD ile İran arasındaki dolaylı nükleer görüşmelerde “ilerleme sağlandığı” açıklanan döneme denk geldi.

Sağlanan bu ilerleme, önce Ukrayna’da sıkışan, buna karşılığı İran görüşmelerinde vermek isteyen Moskova tarafından “torpillendi”; Putin yönetimi, Batı yaptırımlarının İran-Rusya ticareti/askeri ilişkilerini etkilemeyeceğine dair ABD’den yazılı güvence istedi. Bunun anlamı şuydu; Moskova, eğer istediği güvenceyi alamazsa, İran’ın nükleer programına bugüne kadar vermediği desteği sağlayabileceğini satır aralarında ortaya koydu. Nitekim, Moskova’nın bu çıkışından hemen sonra, “anlaşmaya çok yakın olunduğu” söylenen Viyana’daki İran nükleer görüşme masası dağıldı.

Masa dağılınca, Tahran’daki mevcut aşırı muhafazakar yönetim de tüm dünyaya “dişlerini göstermek” için Erbil saldırısını yaptı. Üstelik Erbil füze saldırısı o kadar başarılıydı ki,-yakındaki ABD konsolosluğunu etkilemeden İsrail istihbarat merkezi olduğu iddia edilen villayı vurdular- İran’ın füze teknolojisinin ne kadar ilerlediğini ortaya koymuş oldu.

SUUDİ ARABİSTAN’IN OLUMSUZ TAVRI

Tüm dünyanın Ukrayna ile meşgul olmasından yararlanan tek Ortadoğu aktörü İran değil; Suudi Arabistan da “fırsattan istifade” 24 saat içinde “terör örgütlerine üye oldukları” iddia edilen 81 kişiyi idam etti. Suudi tarihinde yapılan bu en yüksek sayılı toplu infazda, idam edilenler arasında İran’ın Yemen ve Suriye’de yürüttüğü vekalet savaşında yer alan İran yanlısı milisler de vardı.

Tahran yönetiminin buna tepkisi gecikmedi; İran, Suudi Arabistan’la yürütülen ilişkilerin normalleştirilmesi görüşmelerini askıya aldığını açıkladı.

Tüm bu gelişmelerle, Rusya ve Çin üzerine odaklanan ABD’nin, Ortadoğu’daki çatışma potansiyeli taşıyan anlaşmazlıkları ortadan kaldırma politikası büyük yara almış oldu.

ARAPLAR, UKRAYNA İÇİN ABD’YE DESTEKTE GÖNÜLSÜZ

Tüm bunlara bir de Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Ukrayna savaşında Batı cephesinde yer almak konusundaki “gönülsüzlüklerini” eklemek gerekiyor;

Rusya’ya yönelik yaptırımılar nedeniyle ortaya çıkan petrol/doğalgaz arzındaki eksiklikleri Ortadoğu’da üretim artışı ile kapatmayı planlayan Washington yönetiminin bu yöndeki çağrılarına ne Suudiler’den, ne de BAE’den hala olumlu yanıt gelmiş değil. ABD ile enerji kaynakları arzını arttırmak için uzlaşan tek Arap ülkesi şimdilik sadece Katar gibi görünüyor.

Belli ki Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Ukrayna savaşından kendisine kişisel pay çıkartma derdinde; Muhammed Bin Salman hem karışıklıktan istifade Batı’nın baskısıyla yürüttüğü İran’la normalleşme görüşmelerini torpillemek, hem de Kaşıkçı cinayeti nedeniyle ABD’nin şahsına uyguladığı adı konulmamış ambargoyu kaldırmak için kullanmaya çalışıyor belirsizlik ortamını.

TÜRKİYE’NİN TAVRI; BATI İLE YAKINLAŞMAK

İsrail’den Araplar’a, İran’a kadar tüm aktörler ABD’nin baskıyla kurmaya çalıştığı “istikrarlı Ortadoğu’yu” yerle bir ederken, bir tek AK Parti hükümetinin aksi yönde hareket ettiği göze çarpıyor.

AK Parti hükümeti, ABD’nin Ankara’ya dolaylı/dolaysız sürekli ilettiği, bölge ülkeleri ile normalleşme adımlarını tek tek adıyor bugünlerde; İsrail Cumhurbaşkanı’nın Ankara ziyareti, Türkiye ve Ermenistan Dışişleri Bakanları’nın buluşması, hatta Erdoğan’ın Yunan Başbakanı Miçotakis ile bir araya gelmesini ve Almanya Başbakanı Olaf Scholz’la görüşmesini bu açıdan okumak mümkün.

Ancak bu yakınlaşma, dış politikadaki bu normalleşme trendi, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizden çıkmasını sağlayabilir mi, işte orası hala tartışmalı.

Yunanistan’la yakınlaşma yaz aylarında her iki ülkenin de çok ihtiyaç duyduğu turizm gelirlerini güvence altına almaya yönelik; Ama Karadeniz’deki savaş sürerken ne Türkiye’nin, ne de Yunanistan’ın beklediği Rus ya da Batılı turisti çekmesi zor görünüyor.

AK Parti hükümetinin yabancı yatırım arayışında önemli pay tutan Araplarla normalleşme ise, belli ki istendiği gibi yürümüyor. Arap Birliği’nin geçen haftaki toplantısından çıkan, Türkiye’nin hem Suriye’deki, hem de Libya’daki politikalarını çok sert eleştiren bildirisi bunun somut örneği. Belli ki, ne Suudi Arabistan, ne de Mısır, Erdoğan’ın uzattığı eli sıkmaya hala pek hazır değil.

İsrail ve Ermenistan’la barışmanın Türkiye’ye batılı sermaye akışının önünü açacağını düşünmek de, mevcut durumda pek mümkün değil; İlk neden, Ukrayna savaşı nedeniyle Batı ülkelerinin hemen tümünün ekonomik gerileme içine girmiş durumda olmaları.

İkincisi neden ise, Türkiye’deki yargı bağımsızlığı ve siyasi öngörülemezlik; Batılı ülkelerin bir ülkeye yatırım yapmak için insan hakları konusunu kenara koydukları görülmemiş şey değil. Ancak iş yatırımcının önünü görmek istemesine gelince durum değişiyor.

Türkiye’deki mevcut Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi çerçevesinde hemen her gün yapılıp/bozulan yeni uygulamalar/dönüşler, bu öngörülemezliği körükledikçe, Batı sermayesinin yönünü Türkiye’ye çevirmesi zor görünüyor.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *