Kalabalıklardan kendimizi soyutlamaya çalışmak anlamsız. İnsanın, yalnızlaşmaması gereken bir varlık olduğuna artık tüm yüreğimle inanıyorum. Yalnızlaşma olgusu, insana yutturulan bir zoka imiş meğer. Hiçbir zaman yalnız olmadık biz…
Kendimizi Aramaklar Yolculuğu-7
(Fotoğraf ve Yazı/Şiir : Mehmet Akif Coşkun)
Bir şehir, eğer insana düşünme fırsatı vermiyorsa, durup kendini okumaya olanak tanımıyorsa, zihnimizin kirlenmiş taraflarını ihya etmiyorsa o şehir kent olmuş demektir.
Soluduğum havadan öylesine korkarım ki, içimde yaşatmaya çalıştığım şehrimin ilgası kadar elem verici bir şey yoktur. İçimizdeki şehrin yok oluşu kendi kıyametimiz olduğunu bir bilebilsek keşke.
İnsan kendi içinde var ettiği şehir ile o şehri yok etmeye çalışan dışındaki şehir‘e karşı mücadele halindedir sürekli. Aşık Veysel’e gözlerini açmayı teklif ettiklerinde verdiği cevap muazzamdır; ”Bir dünyam var içimde benim, bu dünyamı bozmayın.”
İnsan olabilme şuurunu yakalamış kimsenin, türlü arayışlarla kendi içinde inşa ettiği şehir öylesine kıymetli olmaya başlar ki, dışındaki şehrin tüm ihtişamına gözünü kapar. Dışımızdaki kentleşmiş şehirlerin buna tahammülü yoktur. İnsanın içindeki şehri yıktıkça hayat bulur, nefes alır, tüm enerjisini insanın içindeki şehri yıkıp kendine kul ederek kentleşir.
Bununla da yetinmez, tüm şehirleri kentleştirirken hepsini bir potada tümelleştirir. Artık dünya devasa bir kente dönüşür.
Kendi içindeki şehri yıkılmış, yalnızlaştırılmış ve dünya kentine kan pompalayan insan, kendi esaretin fitilini kendi elleriyle ateşlemiştir. Fakat tüm bunlara rağmen iradesinin farkına varabilirse, bu esaretten kendini kurtarabilir, o içinde yıkılan şehri tekrar inşa edebilir. Yeter ki sahip olduğu donanımların farkına varsın. Yeter ki sahip olduklarının şükrünü kendine bir borç bilsin. Yeter ki o şehrin inşasını mümkün kılacak arayış yolculuğunu tekrar başlatsın. Yeterki bu arayışlarında yalnızlaştırmasın kendini.
Kalabalıklardan kendimizi soyutlamaya çalışmak anlamsız. İnsanın, yalnızlaşmaması gereken bir varlık olduğuna artık tüm yüreğimle inanıyorum. Yalnızlaşma olgusu, insana yutturulan bir zoka imiş meğer. Hiçbir zaman yalnız olmadık biz. Bu olgu, ilahi hikmet ile aramıza örülmüş ve bize dayandırılmış bir duvardır. Biz hiç yalnız olmadık. O nedenle böyle bir şeye temayülün, bu kalabalıkların bize verdiği rahatsızlıktan kurtuluşuna nasıl vesile olabilir? Rahatsız olmakta haklı olabiliriz. Ne mutlu velev ki rahatsız oluyorsak. Fakat bizi rahatsız eden şeylerden kendimizi tamamen soyutlamaya kalkmak, bu derde çare olmadığı gibi adem olma vasıflarından uzaklaşıp beşeriyete doğru bir evrilme ile daha büyük bir boşluğa düşmek demektir. Oysa biz adem olmak için yaratıldık. Yaratılışımız, beşeriyetten ademe doğru idi.
Kendini rahatsız eden bu kalabalıklardan tamamen soyutlamak, kendini tamamen yalnızlaştırmak yerine biraz uzaklaşmak ve bize bu şehrin şehir olduğunu hatırlatan yüzüyle hemhal olmak, kendi içimizdeki şehre tekrar kavuşabilmenin bir iksiri olabilir. Tekrar dönebilmek için yalnızlaşmakla ancak yalnız olmanın bereketine erişebilir insan. Daimi bir yalnızlık hali, insanı ruhsuzlaştırır. Merhametini alır elinden, vicdanını köreltir. Kendinden başka kimsenin olmadığı bir dünyada müstekbirleşir.
Oysa tekrar dönebilmek için yalnızlaşan öyle midir? O ara ara uzaklaşır, uzaktan seyre koyulur, uzaktan seyre koyuldukça uzaklaştığı şehirdeki rahatsızlıklar daha da sarihleşir. Kendini suçlu hisseder, vicdanı rahat bırakmaz, merhameti alevlenir ve tekrar dönebilmek için sabrı tükenir. Bu şekilde kendimizden uzaklaştırdığımız şehiri okudukça, içimizdeki şehre daha da yakınlaşır ve onu büyütürüz. Kendi içimizdeki şehri ne kadar büyütürsek, dışımızdaki kent olmuş şehir de içimizdeki şehrin aynası olmaya başlar.
Böylesi bir arayış halinde uzakları seyre koyuluyorum. Akvaryumdaki balık timsali. O balık imkan bulsa aceba, zaman zaman akvaryumun dışına çıkabilse ve dışarıdan seyredebilse akvaryumu. Balık ne kadar yaşayabilirse akvaryum dışında, biz de o kadar uzaklaşabilsek kendi kalabalığımızdan. Ama sadece okuyabilmek, bundan hikmetini alabilmek, içimize soluduğumuz havayı daha iyi tetkik edebilmek ve nihayetinde bize biz olduğumuzu farkettiren o kalabalığa daha mürid olarak geri dönebilmek için. Dışımızdaki şehri kendi içimizdeki şehir ile bütünleştirebilmek için.
Neler geçiyor aklımdan
Benim temayülüm kime
Şehrimde özlem gibi sarmalanmış defter
Toprağını örter gibi hesaplaşsa benimle
Kimlerden koptum da tutundum sana
Özlediğim diyardan dost sedasıyla esen rüzgar
İçimde bir baharı doğurdu doğuracak
Akşamın aksinde kitaplar hala
Cam fanus içinde bir şehir beni bekler
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *