Kaldıysa daha dermanı dizlerimizin, akıl başa geldiyse biraz, gücümüzü tekrar inancımıza perçinleyebilirsek, tevbemize bir kapı aralanacağının inancıyla, abdestimizi tazeleyerek kendimizi aramaklar yolculuğumuza devam etmek, önümüzdeki sisleri aralanacağının, çatallanan yollarda heba olmayacağımızın bilincini kazandıracaktır bize.
Kendimizi Aramaklar Yolculuğu-6
Mehmet Akif Coşkun
Bakışlarımıza nakış nakış işlenir hikayemiz. Sanki gizlemeye çalıştıkça, bakışlarımıza bir o kadar yumruklanır. Aynada suretimizi gördükçe mahçuplanırız. Gölgemize resmedilir hüznümüz, ifşa olunuruz. Mahcubiyetimiz ve geceye temayülümüz bu yüzdendir.
Her yeni gün doğduğunda ümidimiz de yeniden doğardı. Sabrımız bereketlenirdi alnımıza düşen sıcağıyla. Ellerimiz kalktıkça Rabbe, yüreğimize inen rahmetiyle nefes alırdık.
Ve fakat tüm bunları unuttuk. Ne ifşa olmanın mahcubiyeti kaldı bakışlarımızda, ne de artık resmedebileceğimiz hüznümüz. Her şeyi saçtık ortalığa. Bu yüzden unuttuk kıymetli kelimelerimizi. Dilimize bir haller oldu. Dile getiremediğimizde anladık günahımızın büyüklüğünü. Bunun geri dönüşü de yoktu, vakit çok geçmişti, çok geç kalmıştık.
Kaldıysa daha dermanı dizlerimizin, akıl başa geldiyse biraz, gücümüzü tekrar inancımıza perçinleyebilirsek , tevbemize bir kapı aralanır kimbilir…
Tevbe dağımın eteklerinde tutulur nefesim
Türlü bahaneler müsveddesi kalbim
Unuttuğum kelimeler var biliyorum
Unuttuğum kelimelerden bir dağ öyküsü yazmak
Arayış içerisindeydim. Ne vakittir bu arayışın ülfetiyle yol aldığımı hatırlamıyorum. Arayışımı artırdıkça, arayış içerisinde olduğum şeyle aramdaki mesafe de aynı oranda artıyor gibiydi sanki. Aradıkça uzaklaşıyor gibiydim aradığım şeylerden. Aramaktan vazgeçer olduğum zamanlarda bile bu vazgeçişin içimde var ettiği rahatsızlık beni öyle sarmalıyordu ki, tekrar aramaya yelteniyordum (Nasıl vazgeçer olmayayım, nefes tükenir durakalırsın öylece. Nerde ve nasıl durduğunun, etrafındaki güzelliklerin hiçbir önemi yoktur. Tek istediğin bir parça nefestir).
Arıyordum. Aradığım şeyin varlığına dair emareler görüyordum fakat aradığım şeyin ne olduğu hakkında bir bilgim yoktu. O şeyin varlığı zihnimde yankılanıyor, bilincimi, şuurumu tutsak ediyordu kendine. Sanki her adımımda aradığım şeylerin rengi değişiyor, cismi farklı bir boyut kazanıyor gibiydi. Ümitsizliğe kapılmayı bir zafiyet belirtisi olarak görüyor, bunu kendi azmim ve gayretkeşliğime yakıştıramıyordum.
İşte tam da böylesi bir hal üzere arayışa devam etmenin, arayış üzerinde ısrarcı olmanın bizi hangi yolların ayrımına getirdiğini görmemize vesile olabiliyor. Çatallanan yolların eşiğinde bir an olsun öylesine kalakalmak. Niyet mi etmek? Yollarda aradıklarının ve inandıklarının izini mi sürmek? Bir haber mi beklemek birilerinden?
Arınmalıydım tüm kirli düşüncelerimden. Arınmadan yola çıkmamalıydım. Arayış yolculuğumda tazelemeliydim abdestimi. Nasıl oldu da unutuvermiştim bu ince hakikati. İçimde derinlemesine büyüyen korkumun müsebbibi bu muydu? Korku halinde olmamın beni nelerden koruduğunu arınmakla idrak ediyordum. Yüzüme vurdukça suyu, başımdan akıttıkça, içime çektikçe künhüne vakıf olabiliyordum artık.
Korkusu olmayan kişi beladır. Korkusu olanın da başı beladadır. Allah insanı korkusuyla mücessem kılmıştır ki bela olmasın. Başı belada olmak yaratılış gereğidir. Bela olup başa bela olmak ise imtihanın gereği.
Acaba diyordum hayatımızın ve yaşadıklarımızın bize anlatmak istediği şey, aradığını bulmaktan ziyade, bir arayışın içerisinde yol alabilme istidadının gerekliliği miydi. Arayışın müdavimi olmak, aradığına sahip olmaktan daha mı önemliydi?
Yolda olmak, ama istikameti belli olan bir yolda olmak daha önemliydi. Kimimiz bu yolculuğa en başından yanlış çıkmıştır. Yanlış bir yol üzerinde ilerlerken bir şeylerin arayışında olduğunu farkettiçe yolculuğu bereketlenip doğru istikamete evrilmiştir. Kimimiz ise doğru istikamette yolculuğa çıkmış ve fakat doğru istikamette olmanın kibrine kapılıp neyi kaybettiğini ve neyin arayışında olduğunu unutup yanlış bir istikamete evrilmiştir.
Fakat buna rağmen yine de kaldıysa daha dermanı dizlerimizin, akıl başa geldiyse biraz, gücümüzü tekrar inancımıza perçinleyebilirsek, tevbemize bir kapı aralanacağının inancıyla, abdestimizi tazeleyerek kendimizi aramaklar yolculuğumuza devam etmek, önümüzdeki sisleri aralanacağının, çatallanan yollarda heba olmayacağımızın bilincini kazandıracaktır bize.
Önümdeki sis perdesi aralanmıştı. Yolların çatallanmasının bir önemi kalmamıştı. Arınmakla birlikte arayışıma devam edebilirdim nihayet.
tanımadığım yüzlerin dua heybesi oluyorum
ayağıma taş değmesi hep bu yüzden
bu yüzden bilerek yuvarlanıyorum bir taşa
taş olmayayım taşa çalmayayım
sen de gel berime tanımadığım bir yüz ol
en mahreminden bir dua bırak dibime
saçıma bir ak alnıma bir kırışık
fikrimin tam ortasından vur
yüreğime oturan putları kır
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *