Aldatmamak bir şereftir. Lakin göz göre göre, ayan beyan aldanmak ve aldatılmak nasıl bir ifade ile izah edilebilir? Aldatmamanın şerefi, aldanmanın getirdiği zilleti ve hezimeti örtebilir ya da ortadan kaldırabilir mi?
Yakup Döğer
İnsanı etkileyen en önemli şeylerden birisi de, güzel söze tatlı dile meyletmesi, biraz da saf dil ise hemen kanmasıdır. Oysa dilin söylediğini azalar onaylamıyorsa, ileriye dönük yaşanacak aldanmanın ilk işaretleridir bu sözler. Esas itibar edilmesi gereken, söz ve amel birliğidir. Sadece söze bakıp hareket etmek kaçınılamaz bir sonuç olarak aldanmayı ve aldatılmayı karşımıza çıkaracaktır. Bu sonuçta basiretsiz ve ferasetsiz değerlendirmelerin neticesi olarak zuhur eder. Müslümanların yaklaşık yüz elli yıldır yaşayıp geldikleri aldanma ve aldatılma serüveni, zehrini içinde barındıran bir şifa iksirini sürekli içmeleri gibi süregelmektedir.
İslam’a muhalif, bir bakıma gizli hasım olan, İttihatçı tayfanın güzel sözlerine kanıp peşine takılan Müslümanların, akıl çelen güzel ve edebi sözlerin ayartıcı cazibesi karşısında bütün kasları gevşerken, aslında ne yapmak istediklerine ve yapıp durduklarına hiç bakmadılar. Biraz zaman geçti ki aldandıklarını, aldatıldıklarını anladılar. Lakin geri dönüş mümkün değildi.
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi de aldandıklarını, aldatıldıklarının farkına varanlardandır. Beyanülhak gazetesinde yazdığı makalesinde kendi ifadesiyle durumunu izah eder:
“Sarıklıların tabiat itibarıyla çoğunluğu saf ve hatta biraz gafil, iyice sade dil olduklarından bazen aldatılmak tehlikesine maruz olabilirler. Aldatılmak derecesinde kalarak hiçbir vakitte aldatmamak, su-i niyet veyahut maddi bir menfaat sağlamak derecelerine çıkmak imkânı yok gibidir ki bu da şereftir.”
Evet. Aldatmamak bir şereftir. Lakin göz göre göre, ayan beyan aldanmak ve aldatılmak nasıl bir ifade ile izah edilebilir? Aldatmamanın şerefi, aldanmanın getirdiği zilleti ve hezimeti örtebilir ya da ortadan kaldırabilir mi?
Müslümanların yakın tarihinden bu yana abartı olmayacağı düşüncesiyle denebilir ki: “Müslümanlar açısından süreklilik sağlayan bir hal var ise, bu sürekliliğin aldanmak ve aldatılmak olduğu aşikârdır.” Müslümanlar, zehrini içinde barındıran şifa iksirini sürekli içmekten hiç vaz geçmediler.
Peki, neden aldandılar, halen de aldanıyorlar? Ve bunca tarihi tecrübeye rağmen bu halleri neden değişmedi, değişmiyor? Neden aleni amelleri görmeyip gizli niyetlerin peşine düşüyorlar? Geriye dönüşü imkânsız derecesinde kaç eşik atladılar da, önlerine gelen eşikte durmadılar, durmuyorlar? Sürekli aldanmak, fakat yine aynı yola revan olmak hangi aklın kârıdır?
İslam’dan Müslümanlıktan ari, Avrupa değerlerinde bir devlet ve toplum inşa etmek isteyenlerin peşine takılan Müslümanlar aldandı. Onların aldanışları cahilliklerinden değildi. Her şeyi bilen, dinin siyasi iktisadi, hukuki, içtimai usullerine vakıf insanlardı. Fakat ne hikmet ise aldandılar. Ve bu aldanış hiç sürekliliğini kesmeden bugünlere kadar geldi. Aldanmak ise hiç ara vermedi.
CHP artığı Adnan Menderes’e aldandılar. Ezan aslına döndü, fakat bu memlekete anayasal bir ilah tanzim edildi. Müslümanlar aldandı. Zaman geçti Erbakan çıktı ortaya. Adil düzen dedi. Müslümanlar bir daha aldandı. Zaman geçti Erbakan’ın talebeleri çıktı ortaya. Müslümanlar tekrar aldandı. Ve bu aldanış, yüz elli yıl önceki seleflerinin aldanışından çok daha yıkıcı ve derinden etkili oldu. Her şey birbirine girdi. Yüz elli yıl önceki seleflerinden çoğu aldandıklarını ve aldatıldıklarını itiraf etmek erdemini gösterdi. Fakat halefleri aldandıklarını ve aldatıldıklarını itiraf etmek bir yana, aldatanların davulunu çalmaya devam ediyor.
Memleketin içinden geçtiği şu buhran ikliminde bile, “bu adamlar bizi aldatmış, biz de aldanmışız” demek erdemini gösteremiyorlar. Sanki ezeli bir şifa gibi geliyor aldanmak.
Not: “Ezeli Bir Şifadır Aldanmak” sözü, Aşiyan Mecmuasında yazan Mustafa Namık’ın bir şiirinin adıdır. Şiirin sonunda 9 Teşrinievvel 1323 – 22 Ekim 1907 tarihi not düşülmüştür.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *