Müslüman millet, elan, siyasi ve iktisadi menfaatini İslami birlikte, Müslüman milletler bütününde değil, parça bölük Batıcı blokta ve referansta arıyorsa, bir: Ne yaptığını bilmez şaşkın yönetici takımının ve ileri gelenlerin, iki: bunlara doğrusunu söyleyip gösteremeyen molla ve aydın bilgin takımının günahı, arşa yükselmiştir!
Hüseyin Alan
A: Kavram (Arapça) ve konu (toplumsal yapılanma) olarak cumhuriyet, tarihi, kökeni, muhtevası ve şekli itibarıyla ilk icat edilen yurdu (Araplar) dahil tüm dünyada, esas olarak kentte (Karye) organize olmuş bir kabileler birliğini, ortak bir hukuk dahilinde birleşip bütünleşmiş bir siyasi topluluğu, bir yönetim (hükümet etme) biçimini ve bir meşruiyet dayanağını ifade ediyor.
Muhteva ve şekil itibarıyla gelişip serpildiği, yaygınlaşıp etkinleştiği, demokrasi ile de taçlandırıldığı modern çağ şartlarında, özü itibarıyla sebep ve gerekçeleri şöyle sıralanıp izah edildi, savunuldu:
1: Kana ve soya dayalı krallık, sultanlık, hanedanlık tarzı iktidar sisteminin iptal edilmesi, yerine halk diye tanımlanan kitleye seçtirilen iktidar sisteminin,
2: Krala, sultana, hanedana mutlak itaate dayalı kulluk sisteminin iptal edilmesi, yerine yöneticisini seçen, eşit haklara sahip özgür yurttaşlık sisteminin,
3: Meşruiyeti ilahi olana, kutsala dayalı krallık, sultanlık, hanedanlık tarzı iktidar sisteminin iptal edilmesi, yerine çoğunluğa, akla, bilime dayalı beşeri meşruiyet sisteminin,
4: Toprak sahipliğine dayalı aristokratik mülkiyet sistemi ve dayanağının iptal edilmesi, yerine ticari, sınai, finansa dayalı burjuva mülkiyet sistemi ve dayanağının,
5: Hiyerarşik dizilişle krala, sultana, hanedana sadık “saraylı kalemiye, ordu, dini bilgin” üçlü iktidar sınıfının (sunuf-u saray) iptal edilmesi, yerine “parlamento, bürokrasi, yargı, sermaye, üniversiteli aydın” iktidar sınıfı (sunuf-u devlet) sisteminin ve sözcüsü medyanın
Getirilmesi. İlklerin iptal, yerine ikincilerin geçirilmesi. “Cumhuriyet fazilettir” diyenler her halde “kötünün iyisi” olarak yücelttikleri cumhuriyetin “görece, nispeten, kıyasla” fazıl olduğunu söylerken faziletin kendisinin ne olduğunu neden tartışma dışında bıraktıkları bir muamma!
Meseleye nereden bakıldığının, ne arandığının belirleyici olduğunu hatırlatıp, iki şey arasında mukayeseli üstünlük yapılabileceğini söyleyerek devam edelim.
B: Medya, eğitim ve sosyal gerçeklik etkisiyle söylem ve propaganda tarafı iyi pazarlanıyor. Cumhuriyetin kendisinin “eskiyi aşıp yeniyi kurması, cumhurunun vaziyetini, yaşam kalitesini, huzurunu, refahını, değerlerini yükseltmesi” ve bununla övünmesi gerekirken, bıkıp usanmadan eskiyi kötüleyip durması nedense cevapsız kalıyor.
Söylemle gerçeğin uyumlu olmaması, propagandayla bilinmesi istenmeyen bir şeylerin gizlendiğinin göstergesi sayılabilir mi? Nereden bakıldığına, neye bakıldığına ve ne arandığına bağlı deyip yürüyelim.
C: Her cumhuriyet, kendi cumhurunu tanım ve tariflerken “düşünce ve ifadede serbestlik, özgür yurttaşlık, kardeşlik, dayanışma, fırsatlara ve imkanlara erişimde adalet, hukuk önünde eşitlik” temelinde propaganda ediyor. Söylem iyi.
Cumhuriyetlerin kendi cumhurlarını insanlığın doğal yapısındaki “etni, soy, dil, din, mezhep, örf, cinsiyet, tarih, yurt, kültür” farklılığı ve çeşitliliklerini, sentetik olarak “homojen” ölçüde bir torbaya doldurup “tekleştirmesi ve eşitlemesi” gerçeği iyi değil.
D: Cumhuriyet bir halk rejimidir. Halkın kendi kendini yönettiği sistemdir. Cumhur kendi iradesiyle kendi yöneticisini seçer, memnun kalmadığı iktidarları değiştirir. Söylemi iyi. Peki gerçek nasıl tecelli ediyor?
Hangi cumhuriyeti kendi cumhuru kurmuştur, bir tek örneği var mıdır? Halk özgürce, serbest ve adil şartlarda kendi yöneticisini, bizi bunlar idare etsinler dediklerini mi seçiyor, tek merkezden manipüle edilip o merkezin alternatif diye sunduklarından, önüne sürülenlerden birileri mi seçtiriliyor?
Her seçim bir tercihe dayalıysa, her tercih için gerekli ve yeterli bir ön bilgi, donanım, farklı tercihleri tartışma, korkusuzca itiraz ve savunma yeteneği ve serbestisi gerektirirse,
Cumhuriyetlerin tekli eğitim sisteminden geçirilen, propaganda araçlarıyla manipüle edilen, sosyal yaşamın gerçekliği içinde şekillendirilen halkları, hangi farklı bilgi ve donanımla, önüne sürülenlerin dışında, onları değil ötekileri diye özgür ve serbest seçim yapabilecektir?
E: Cumhuriyetler, eni sonu “elitist” bir sınıf tarafından kuruldu, kanlı iktidar değişimleri kuruluş şartları ve gerekleri olarak savunuldu. Kurucu ilkelerse doğal olarak kendi elitist sınıfını yarattı, kendini bu sınıf eliyle yeniden üretti.
Savunu mahiyetindeki önemli söylem, dünyanın, varlık aleminin, varlıklar arası ilişkilerin kavrayış, yaşayış ve düzen olarak iyileştirilmesi ve yenilenmesi, bu sayede fert çapından toplumsal ve uluslararası düzeye kadar siyasi, hukuki, ekonomik ve sosyolojik şartların yenilenerek değiştirilmesi,
Bilim, teknoloji, ilerleme, sivillik, birey, istediğin işte çalışma ve harcama serbestisi, eşitlik, özgürlük, kalkınma, zenginlik, refah, haz vaadiydi: Tüm bunlar demokrasiyle taçlandırılacaktı.
Görünen gerçekse: Yıkılan eskinin sunuf-u sarayın yerine yeninin sunuf-u devletinin geçmesi, kral, sultan, hanedanın yıkılıp yerine yeni kralların, sultanların, imtiyazlı elitlerin geçmesiydi.
Sunuf-u saray imtiyazlıydı, devlet imkan ve gücünü kullanan, yargılanmaz, sorgulanmaz bir güçtü: Bunları kral yahut sultan atar ve azlederdi. Sunuf-u devlet yasaya dayanarak gelip gidiyor, devlet güç ve imkanlarını yasal olarak kullanıyor, yasal zırha bürünüyor: Matematiksel olarak çoğunluğu elde eden ve yasaları değiştirme gücüne erişen iktidar elitlerini kim denetleyip yargılayacaktı: Yasalar!
Kötünün iyisi olarak öne sürülen demokrasilerde iktidarın “yasama-yürütme-yargı” üçlüsüyle parçalanması, bu şeklin kurumsal denetim ve düzenleme teminatı olarak ileri sürülmesi şeklen iyi, lakin “yasama ve yürütme” iktidarını çoğunluğa dayanarak ve yasal olarak ele geçiren güç, yasama ve yürütmeyi tekeline alacağı için iki iktidarı tekleştirme avantajıyla, maaşı, hakları, ataması iktidara bağlı kalan, iktidarın çıkartacağı düzenlemelerle hüküm verecek olan ve tek kalan “yargı iktidarı” tarafından nasıl denetlenecekti, bu muammaydı.
F: Krallık veya sultanlık sisteminde haklar, özgürlükler, düşünce ve örgütlenme serbestisi tek kişinin iki dudağı arasındaydı, cumhuriyette anayasal teminata kavuştu. Şeklen doğru. İşleyişe bakalım:
Eskide yahut öncesinde, silahlı güç yalnızca kralda ve sultanda değil, toprak sahibi, mülkünde çalıştırdığı kullarıyla aristokratlarda veya emirlerde de vardı. Cumhuriyette silahlı güç devletin tekeline geçti.
Eskiden hakkı çiğnendiğini düşünen bir aristokrat veya emir, gerekirse silahlı gücüne dayanarak hakkını arayabilirdi. Cumhuriyette hak aramanın yolu yasal mevzuata baş vurmak, yasal süreci takip etmek ve bir mali külfete katlanmakla mümkün kılındı. Süreçte geciken adalet adalet olur muydu, sorumlu şahıs yerine soyut kurumla hesaplaşma doğru muydu, tartışılır!
G: Bugün dünyanın kendisine müracaattan pek hoşlandığı, tarihsel köken olarak da propagandasını yapıp durduğu Grek demokrasisindeki “demos”, Roma cumhuriyetindeki “cumhur” kimdi?
Her ikisinde de yurttaşlık ve vatandaşlık, yasal olarak kazanılan değil, kan bağı ve miras yoluyla edinilen mülk sahipliğine dayalı imtiyazlı bir sınıfa hastı. Diğerleri yurttaş da, vatandaş da değildi. Dolayısıyla toplumsal düzenleme dediğimiz yasa çıkartma, yönetme, hükmetme, yasaklama hakkı da bu demos ve cumhurdan olan sınıfa hastı.
Mevcuttaki cumhuriyet veya demokrasi, bu kökünden, kültüründen, uygulayışından kopuk hükümet etme sistemleri olarak gözükmüyor. Şu halde değişim ve dönüşüm özde değil şekildedir denebilir.
Mülk sahibi sınıfın varlığını ve menfaatini koruyucu bu iki siyasal sistem, ne kadar gelişirse gelişsin mali ve ekonomik düzen olarak da doğasıyla uyumlu düzenlemeyi gerçekleştirmekten geri durmayacaktır.
Ekonomik olarak kendi işine sahip olmayan, kendi ayakları üstünde duramayan, mali ve maddi bakımdan sisteme mahkum, sermayeye ve markete/pazara bağlanmış insanlar, hangi özgürlükten ve eşitlikten bahsedebilecekler?
Dünün toprağa ve mülk sahibine bağlı köylüleri, köleleri, bugün devlete, bankalara ve şirketlere bağlı kentlileri olarak hangi adil ve özgür seçimden, eşitlikten, adaletten, hak ve hukuktan bahsedebilecektir?..
Sonuç olarak tekrarda yarar var: Kötünün iyisi olarak savunulan cumhuriyet veya demokratik hükümet etme biçimi, iyi denenin neden tartışma dışında bırakılıp kötü ve kötünün iyisi ikileme sıkıştırılır anlamak gerekir. Ve elbet meseleye nereden bakıldığının, neyin arandığının önemi, mukayeseli üstünlüğün altının boşluğunu gösterir…
H: Cumhuriyetin yahut demokrasinin Müslümanlarla alakası hususunda iki çift söz söylemek gerekirse neler söylenebilir? Geçerken demeli ki, laikliğin iki sistemde de olmazsa olmaz ilke olduğunu, meşruiyetle doğrudan alakalı olduğunu unutmuş değiliz ama önemine binaen yahut başlı başına bir mesele olduğu için bahis dışı tuttuğumuzu belirtmek isteriz.
Deriz ki: Çağdaş söylem, savunu ve propagandaların etkisinde kalarak İslami siyasi kavrayış ve tutumda, bir hükümet etme rejimi ve pratiğinde sorunlu olduğumuz bir gerçek. Bu gerçek toplumsal yapılanma tarafıyla doğrusal irtibatlı da bir gerçek. Hükümet etme biçimi, aslında toplumsal yapılanmanın siyasi bir ürünü.
Mevcut halimizin gösterdiği sorun yeni de olmayıp uzunca geçmişe dayalı. Burada iki nokta öne çıkıyor: İlki, sanki türediyiz, her şeyi yeniden keşfe çıkmışız: Elimizde bir model yok, başvuracak bir referanstan mahrumuz. İkincisi, mevcuttaki sistem içinden düşünüp tarihi buradan hareketle yorumlamayı marifet sanıyoruz. Aklın, bilimin, devletin dinin dışında olması gerektiği gibi absürt bir yaklaşımla da rahatlıyoruz…
Dinlerin yahut ideolojilerin, bunlara dayalı oluşan milletlerin tarihi akışta ilerleyiş ve düşüşleri nöbet devri gibidir. Gerçek, düşüşlerin hangi illet ve sebeplere dayalı olduğunda gizlidir. Burayı doğru anlayıp iyi bir tahlilden geçirebilir, alınması gereken dersi de çıkartabilirsek, geleceği planlayıp yeniden yükselişe geçirecek yol haritasına kavuşmak, zilletten izzete yelken açmak mümkün olacaktır…
Akılda tutalım ki: Kur’an, Karye’yi, orada yerleşik toplumu ve yaşam tarzını değerlendirirken “teslim olup şükredenler, nankörlük edip azgınlaşanlar” ikileminde tasvir ediyor. Toplumların yükseliş veya düşüşlerini “ileri gelenlerle” irtibatlandırıyor.
Şu halde ileri gelenlerin, bunların Müslüman yahut münkir olmalarının milletlerin izzet veya zillet içinde, yükseliş ve düşüşte olmalarında önemli ve belirleyici rolleri var. Durum böyleyse, Müslümanların toplumsal değişim ve dönüşümün ileri gelen sınıfla irtibatını kurması, tebliğ, marufun emri münkerin nehyi bağlamındaki stratejisini bu merkezde yenilemesi icap edecek…
Şüphesiz bir model, özünden, muhtevasından kopuk olamaz. Şekil muhtevayı korur, muhteva şekli belirler. Şu halde her şekil kendi muhtevasıyla anlam kazanır.
Müslümanların bir yönetim şekli veya modeli olmadığından bahsetmek, hem İslam’ı “özelleştirilmiş” ve “bireyselleştirilmiş” inanca dönüştürmek, hem de tarihte Müslüman toplumların yaşamadığından bahsetmek gibi bir tarih dışılıktan bahsetmek olur: Ki bu dinde eksiltme yapmaktır…
Tarihi akışta ve milletler arenasında “belamızı” bulduğumuz illetleri ve sebepleri ana başlıklar halinde sıralarsak, başımıza ne geldiğini, niye geldiğini anlamakta zorlanmaz, sorunun dıştan çok içten kaynaklandığını kavramakta gecikmez, çıkış için yapılması gerekenlere doğru yerden bakmış oluruz:
Akıl, bilim, teknoloji, üretim, adalet, özgürlük ilkelerinin dinin dışında görülmesi, böyle sanılması… Cahilliğin, kabileci zümreciliğin mezhepler ve siyasi fırkalar olarak veya içinde yeniden peydahlanıp ümmeti, millet bütününü parçalaması… İslami kavram ve konuların içerden müdahaleyle milliyetçilik ve tekçiliğe meşruiyet sağlaması, şekilciliğin, bağnazlığın, öfkenin muhtevaya galebe çalması… Alternatif veya model diye diye sahici referanstan ve modelden kopup küresel ve yerel modernist ve çağdaş referansa müracaatla dinin yeniden ele alınması… Nihayet medrese/molla tekfirciliği ve üniversite/aydın ahlaksızlığı kıskacında can çekişiyor olmak…
Netice: Müslüman millet, elan, siyasi ve iktisadi menfaatini İslami birlikte, Müslüman milletler bütününde değil, parça bölük Batıcı blokta ve referansta arıyorsa, bir: Ne yaptığını bilmez şaşkın yönetici takımının ve ileri gelenlerin, iki: bunlara doğrusunu söyleyip gösteremeyen molla ve aydın bilgin takımının günahı, arşa yükselmiştir!
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *