Cumhuriyet Gazetesi’nin Mayıs 1924’te neşredilen ilk nüshası, dini bayram kutlamalarına denk gelir. Gazete bu bayram kutlamalarına demokrat laik devletin iştirak etmesini yadırgar.
Yakup Döğer
Cumhuriyet Gazetesi’nin Mayıs 1924’te neşredilen ilk nüshası, dini bayram kutlamalarına denk gelir. Gazete bu bayram kutlamalarına demokrat laik devletin iştirak etmesini yadırgar. Gazeteye göre demokratik laik rejimlerde demokrat bir hükümetin dini bayramları kutlamasında iki gülünç safha vardır. Birincisi demokratik devletlerin, din ile ilişkisinin olmaması gerektiğinden dolayı, dini bayramları kutlayamaz.
Gazete biraz daha tafsilata girer. Demokrasilerde dini devletten ayırmak demek, devletin dinle alakasını kesmek demektir. Din ile devletin sadece eğitimde, hukukta birbirinden ayırmak, dinin devletten ayrılması için yeterli değildir. Eğer demokrat laik bir devlet olmak isteniyorsa, devlet hayatının her alanından dini tasfiye etmeli, devlet dinden azade kılınmalıdır. Eğer bu zaruret idrak edilmez ise, cumhuriyet olmanın manası kavranamamış demektir.
Gazete günün İslamcılarının dahi söylemekten içtinap edeceği izahlarda bulunur. Mesela dini bayramlarda, merasimler yapılırken, bu dini merasimlerde vali kimi temsil eder? O merasimde bulunan askerler kimin namına hareket eder? Valinin bir devlet memuru olmak itibarıyla dini bir sıfatı var mıdır? Yoksa eğer devlet olarak bu merasimleri yapmanın, valinin askerin o merasimlerde bulunmasının hikmeti nedir?
Gazete bu alışkanlığın nereden kaynaklandığını da açıklamaya çalışır. Devletin dini merasimlere müdahil olması, teokrasi devrinin yadigârıdır. Yani eski düzenden kalma alışkanlıktır. Bu alışkanlık ise yeni düzende, laik rejim cumhuriyette terk edilmelidir. Teokratik devletlerde hükümdar aynı zamanda dinin de temsilcisi konumundadır. Bu sebepten eski düzende devletin dini bayramları kutlaması zaruri ve normaldir.
Gazete başka bir hususa daha işaret eder. Bu işaret ise, devlet ve millet ayrılığıdır. Yeni düzen kurulmuştur ama hükümeti ve milleti birbirinden ayırmak gerektiği daha öğrenilememiştir. Dini bayramlar, millete gelen mukaddes birer gün olduğu halde, sanki devlete gelen mukaddes günler gibi anlaşılmaktadır. Bu çok yanlış bir anlayıştır. Devletin mukaddes günü olamaz. Bu hususlarda eski anlayışın terk edilememesi, dini bayramlarda resmi merasimlerin ananevi bir şekilde devam etmesine neden olmuştur.
Gazete laiklik merkezli düşünmekte, kendi zaviyesinden meseleyi izaha çalışmaktadır. Eski düzende bu tür dini merasimlere devletin müdahil olması, devletçe kutlanması normaldir. Fakat demokrasi denilen bu cumhuriyet devrinde artık böyle gülünç uygulamalara nihayet vermek gerekmektedir.
Cumhuriyet Gazetesinin henüz ilk nüshasında böyle bir çıkış yapması ve dini devletten ayırmanın her alanda gerçekleşmesi gerektiğine dair neşriyatı, dönemin İslamcı cenahı arasında şaşkınlık ve telaşa yol açar. Aslında yeni kurulan düzen tam da bu meselenin gerçekleştirilme amacını gütmektedir. Fakat dönemin Müslüman münevverleri ne olup bittiğinin çok da farkında değildir. Devlet-i Ali yıkılmış, yerine siyasi, iktisadi, içtimai, hukuki değerlerinin Avrupa’dan almış demokratik laik bir cumhuriyet kurulmuştur. Yeni düzenin sahipleri de dinle ve dini olanla düşmandır.
Sebilürreşad, Cumhuriyet Gazetesinin ileri sürdüğü bu düşüncelere cevap verir. Verdiği cevap dönemin Müslümanlık düşüncesinin durumunu göstermesi açısından manidardır. İslamcılar böyle bir durumun mümkün olmadığını, olamayacağını savunurlar. Yaslandıkları tek dayanak ise dönemin anayasası Kanun-i Esasi’dir. Oysa Kanun-i Esasi de eski düzenin kalıntılarındandır. Yeni kurulan demokratik cumhuriyette bir bütün olarak lağv edilmesi, ortadan kaldırılması söz konusu bile değildir. Nitekim tarihin şahitliği ile de öyle olmuştur.
Sebilürreşad, Cumhuriyet’in ortaya attığı bu tartışmaya şöyle cevap vermektedir:
“Kanun-i Esasisinde dininin, Din-i İslam olduğu açık bir şekilde yazılı olan bir devlet hakkında böyle bir tartışmanın yapılması anlamsızdır. Millet gibi hükümetin de bayramı mukaddes bir gün gibi telakki etmesinden kurtulması için öncelikle, devletin dininin İslam, yasama ve yürütmeye sahip olan meclisin şeriat hükümlerini uygulamakla mükellef olduğu maddeleri Kanun-i Esasiden kaldırmak gerekmektedir. Bunu yapmak ise herkesten ziyade Kanun-i Esasi encümeni başkanının taktir etmesi gerekir. Bu sebepten Cumhuriyet’in ortaya attığı böyle bir mütalaa gereksizdir.” (S.R. cilt 24, sayı 600)
Yeni kurulan demokratik laik cumhuriyette söz sahibi olanlar, eski ittihatçı artıklarıdır. Yaptıkları daha neler yapabileceklerini göstermektedir. Fakat dönemin İslamcı cenahı hem savunmacı hem de sığınmacı bir usulü gütmektedir.
Bu tartışmanın üzerinde düşünülmesi gereken bazı hususları vardır. Din ile devlet ayrımı Cumhuriyet gazetesinin dediği gibi gerçekleşseydi belki her şey daha farklı olur muydu? Devletin dini tamamen kontrol altına alması ve bir devlet dini ortaya çıkarması nasıl bir sonuç doğurmuştur? Sağ muhafazakâr iktidarların dini laik politikaları için kullanışlı bir malzeme olarak görmeleri ve Müslüman ahaliyi din üzerinden aldatarak demokratik laik iktidarın beka sorununu çözme çabalarının mahiyeti günümüz aydınlanmış Müslüman entelektüelleri tarafından nasıl yorumlanmaktadır?
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *