Atasoy ağabeyin yazıları kıpır kıpır, cümleler yerinde duramayan cinsinden. Kalemi derinden daldırıyor, soruyor, sorguluyor, üzüyor ve üzülüyor. Adeta biz Müslümanların yakamızdan yapışmış, gözümüzün içine bakarak sarsıyor.
Mehmed Durmuş
Atasoy Müftüoğu ağabeyin hayattaki kıdemiyle kaleminin cevvaliyeti eş oranda seyretmektedir. Burada konu edineceğimiz kitabının arka kapağında sunulan notlara baktığımızda, elimizde tuttuğumuz kitabın 35. eser olduğunu fark ediyoruz. Maşallah. Şüphesiz çok kitap, çok hacimli kitap niteliğe değil, niceliğe dair ayrıntılardır. Ancak üstadın sonuncu eseri niteliğin zaferini de taçlandırmış gibidir. Bunda Atasoy ağabeyin hiçbir cemaatin, grubun, kliğin özel hocası olmamış, kendisini İslam ümmetine vakfetmiş, bütün Müslüman ‘genç’lerin ağabeyi olmuş olmasının payı büyüktür diye düşünüyorum. O bir Müslüman mütefekkir olarak insanlığa şahitlik görevini yapmayı sürdürüyor.
Atasoy ağabeyin son kitabı Evrensel Yalanlarla Yüzleşmek başlığını taşıyor. (Mahya yayınları, Ekim 2020. Bu arada kitabın iç düzeni ve yazım kuralları açısından yayınevinin titizliği dikkat çekmektedir. Kitapta sadece üç yerde birer harf üzerinde hataya rastladım. Bu titizlik ilmî eserlere çok yakışıyor). Kitap sunuş ve ‘bitirirken’ yazılarının haricinde 13 makaleden oluşuyor. İlk makalenin başlığı, İslam üzerinde oynanan en büyük şeytanî oyuna dairdir: Zihinlerimiz ve Kalplerimiz İslamî Bir Toplum Fikrine Yabancılaşıyor. Başlığın kendisi bile bütün evrensel yalanları bir hamlede özetlemeye yetiyor. Dikkat edilirse, İslamî bir toplum fikrine zihinlerimiz ve kalplerimiz “yabancılaştırılıyor” kolaycılığına düşmeyip, ‘yabancılaşıyor’ denerek, ‘suçlu’ ibresi üzerimizde durduruluyor. Artık laikler, liberaller, komünistler, Kemalistler vd. değil, ‘müslümanım’ diyenler İslamî toplum fikrini çağdışı buluyorlar.
Eleştirideki seviyeli tutum kitabın başından sonuna müşahede ediliyor. İğne de çuvaldız da öncelikle bize batırılıyor. Kitabın diğer başlıklarında da bu bakış açısını görmek mümkündür. Mesela “Eleştirel Bilincin Sesini Yükseltmek” deniyor; eleştirel bilincin sesini yükseltecek olan kimdir? Hiç şüphesiz eleştirel bilinç kimin yitiğiyse, o. Keza “Etkili ve Güçlü Tanıklıklar Yapmak” denmektedir. Başlık tarihte uyuyakalmışları, etkili ve güçlü tanıklıklar yapmaya uyandırmaktadır.
Atasoy ağabeyin yazıları kıpır kıpır, cümleler yerinde duramayan cinsinden. Kalemi derinden daldırıyor, soruyor, sorguluyor, üzüyor ve üzülüyor. Adeta biz Müslümanların yakamızdan yapışmış, gözümüzün içine bakarak sarsıyor. Cevaplar istiyor, gözlerimizi kaçırmamıza fırsat vermeden. Umut da veriyor ama sahte değil. Umutsuzluktan da bahsediyor, bu da gerçekçi. İçi boş romantizmlere pirim vermiyor. Umut vaat ederken de, umudumuzu suya atarken de gerçeklere dayanmayı ilk ilke ediniyor. Atasoy ağabeyin canhıraş cümleleri, öldü sanılan bir insana sunî teneffüs yapan kimsenin gayretini andırıyor.
Bir yazar hangi uzvuyla yazarsa, okuyucunun da o uzvuna hitap edermiş derler ya, Atasoy ağabeyin yazılarında da bu böyle. Diyor ki, bir edilgenliği, zaafı, kötülüğü, felaketi aşabilmek için, ondan kurtulabilmek için o şeyin kötü olduğunu derinliğine hissetmek ve ondan rahatsızlık duymak gerekir. Radikal bağımsızlık için radikal bağımlılıklarla ilgili çok derin bir rahatsızlık duymamız, daha sonra da bu bağımlılığı aşma iradesi ortaya koymamız gerekir. Evrensel Yalanlarla Yüzleşmek kitabı, derin rahatsızlıkların bir depreşimi sanki.
Bize birileri Müslüman halkların evrensel sorunlara, toplumsal sorunlara, siyasal ve entelektüel sorunlara yabancılaştırılarak, içsel/manevi sorunlara yoğunlaştırılmalarındaki hikmeti(!) anlatmalıydı. Orta çağın batınî uyuşturucularının (Yunus Emre, İbnul Arabi, C. Rumi vb.) etkisine; İslam’ın bir tür mistisizme indirgenmesine karşı bir uyaran olmalıydı. Ve Nurculuk ve Neonurculuğun adını birileri ‘çağdaş uyuşturucular’ olarak belirlemeliydi. Dinî ve politik popülizm temelinde çok yoğun, çok sistematik bir yöntemle menkıbe üreterek, üretilen bu menkıbeyi pazarlayarak/toplumsallaştırarak Nurculuk ve Neonurculuğun, başta iktidar kadroları olmak üzere, bütün bir devlet bürokrasisini ve bütün muhafazakâr/sağ kesimleri kolaylıkla kapsamlı bir Amerikan projesine ikna edebildiğini, şahitlik biri not düşmeliydi. Türkiye’nin, içerisine kapatıldığı sağ-muhafazakâr-yerli-millî-batınî konformizm sebebiyle, çok kapsamlı bir Amerikan projesi olan Nurculuk-Neonurculuk hareketine, sahip olduğu bütün kadrolarla, kültürel/sosyal/siyasal/askerî vb. bütün kadrolarla ve büyük bir coşkuyla nasıl yardım ve yataklık yaptığını hatırlatacak bir kalem erbabımız bulunmalıydı. İslam toplumlarında muhafazakâr halkların, muhafazakâr firavunlarla, muhafazakâr kârunlarla iftihar etme noktasına nasıl geldiğini sorgulayacak bir yüreğimiz olmalıydı, zehirle pişmiş aştan kelimelerle…
“Siyasal İslam bitti” yaygarasına karşı da -maslahat gereği kulağının üstüne yatanlara inat- bir çift sözü var Atasoy ağabeyin: “…hiç kimse İslam ve siyaset bütünlüğünü, bütün boyutlarıyla tartışmaya cesaret edemiyor, bu nedenle de, İslam karşıtlarının oluşturduğu küresel koroya katılarak, ‘Siyasal İslam bitti’ diyebiliyor. Bilmek, anlamak, konuşmak gerekir ki, ‘Siyasal İslam bitti’ demek; ‘tarih bitti, modern/neoliberal/seküler model nihai zafere ulaştı. Bizler, Müslümanlar olarak, İslam’ı, siyasal boyutlarını da içerecek şekilde insanlığın bilincine, dikkatine, ufkuna, vicdanına kazandırabilecek entelektüel/felsefi bir birikime, bilince ve iradeye, cesaret ve şecaate, temsil yeteneğine sahip değiliz. Ayrıca İslam’ı, siyasal kavram ve kurumları içerecek şekilde, bağımsız bir sistem olarak tahayyül ve tasavvur edecek kadrolara da sahip değiliz. Bütün bu nedenlerle bizler, Müslümanlar olarak, ancak neoliberal, seküler dünya sisteminin paryaları olarak yaşayabiliriz.’ demekten başka hiçbir anlam taşımız.” Paryalaşmaya karşı yegâne panzehir olan bir Din-i Mübîn’in, paryalaşmaya hevesli müntesipleri…
Atasoy Ağabey bu son kitabında, genelde ‘koronavirüs küresel sağlık krizi’ olarak adlandırdığı, koronavirüs salgınının getirdiği yeni problemlere de sıkça değinmektedir. Göçmenlerin ve yaşlıların insan süprüntüsü muamelesi gördüğü, görebildiği, insanlığın geleceği üzerine uzmanların spekülasyonlarına maruz kaldığı bir dünyada takke düştü kel göründü demektedir. Yaşlı kesime yapılan muameleyle ilgili hakikatin farkına varmamıza, eleştirel satırların katkısı çok oluyor.
Hasılı Atasoy ağabeyin sayfalarında düşünceye dair çok şey var. Şüphesiz hiçbir beşer hakikatin tek başına sahibi de değildir, hakikat sadece bir tek fertten sorulacak da değildir. Ağabeyimizin gayret ve çabaları, Müslüman olmak gibi bir meselesi olan herkesin ödevidir. Bütün canların ödevlerinden kamilen sîgaya çekilecekleri bir gün elbet gelecektir. O günde hesabı kolay verecek olanlara selam olsun.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *