Gözetim Kapitalizmi ve Değişen Bilgi Teknolojileri

Gözetim Kapitalizmi ve Değişen Bilgi Teknolojileri

İktibas Dergisi’nin Youtube üzerinden canlı konferansları dün akşam Murat Kurtuldu’nun sunumu ile devam etti.

Yazar Murat Kurtuldu, “Gözetim Kapitalizmi ve Değişen Bilgi Teknolojileri” başlıklı konuşmasında teknolojinin olanca ağırlığını artık herkesin hayatında hissettirdiği bir dönemde yaşandığını vurguladı. Kurtuldu, modern öncesi dönemde teknolojik aletlerin üretim şekli ve amacının belli olmasına karşın, bugünkü teknolojik aletlerin üretim şekli ve amaçları konusunda bilgi sahibi olunamadığını da dikkat çekti.

Konuşmasında ‘konfor’ kavramına da dikkat çeken Kurtuldu, bu kavramın tekrar Müslümanların gündemine girmesi gerektiğini söyledi.

Murat Kurtuldu, yaklaşık bir saat süren konferansında, bilişim şirketlerinin ihtiyaç duyduğu kullanıcı bilgilerinin, ürettikleri hizmetlerin kalitesini artırmaya odaklı olduğunu belirtirken, açık-kodlu yazılımlara yönelmenin de daha faydalı olacağı görüşünü seslendirdi.

Murat Kurtuldu’nun konuşmasından satırbaşları şöyleydi:

– Bu konu, Gözetim Kapitalizmi ve Değişen Bilgi Teknolojileri konusu, bizim hayatımızda, şu son dönemde çok sıklıkla konuştuğumuz bir konuya dönüşmüş durumda. Burada şunun altını çizmek gerekir, biz halen her konuşmada aslında bir giriş yapıyoruz. Böyle yapmaya da bir süre daha mecburuz, öyle görünüyor. Çünkü toplumun tepkileri nasıldır diye bakacak olursak, bu tür kategorizasyonlar çok doğru olmamakla birlikte, şu iki temel tepkinin öne çıktığını görüyorum. Birincisi, Gözetim Kapitalizmi veya Değişen Bilgi Teknolojileri karşısında tamamen tavırsız, hissiz kalan; kendisine sunulan neyse öyle davranan ve onu kullanan, bir tepki gerekiyorsa  toplumsal bir boyuta da ulaştıysa ona katılan ama bir tepki yoksa, toplumsal boyuta ulaşmadıysa yokmuş gibi davranan, büyükçe bir kitle var.

Bir de, bu durumun farkında olan, bu konuyu öteden beri tartışıp konuşmaya çalışan, gayret eden ve nasıl bir pozisyon almamız gerektiğini dönem dönem gündeme getiren insanlar var. Ama bu her iki farklı grubun ortak bir kesişim kümesinin olduğunu düşünüyorum. O da şu: Her iki grup da aslında nasıl bir gelecek tasavvuru üreteceği konusunda akılları net değil, fikirlerimiz net değil. Hala bu konuyu tartışıp konuşuyoruz.

Bunun iki temel nedeni var: Birincisi, Bilgi Teknolojileri gerçekten dünya tarihinde belki de hiç düşünmediğimiz ve örneğine rastlamadığımız biçimde hızlı bir şekilde biçim değiştiriyor. Biz onu konuşup anlamaya çalışırken bir başka evreye geçtiğini fark ediyoruz. Onu konuşmaya başladığımızda başka bir evreye geçtiğini fark ediyoruz. Dolayısıyla böylesine hızlı değişen bir dünyayı anlamak, anlamlandırmak ve bununla ilgili pozisyon alabilmek de çok kolay değil. İkincisi de bu topraklarda özellikle bu konunun konuşulmasının hayli geç kalınmış olmasından da kaynaklanıyor. Biz, bilgi teknolojileriyle son 100 yıldır karşı karşıyayız. Son 50 yıldır dünya ile senkronize bir şekilde aslında birçok teknolojiyi kendi ülkemizde de görmeye başladık.

– Gözetim kapitalizmi ve onunla beraber değişen, şekil değiştiren, sürekli yenilenen bilgi teknolojileriyle mücadele etmek o kadar da kolay değil, çünkü bilgi teknolojileri ve kapitalizm, refahı paylaşması gerektiğini öğrenmiş durumda. Çünkü refahı paylaşmayıp tamamını kendisine ayırdığında toplum öfke biriktiyor ve bu öfke bir gün, bir dönem, bir yüzyıl mutlaka bir patlamaya neden oluyor. Bunu engelleyebilmenin yolu, bunun emniyet sübabı aslında refah toplumu kavramından geçiyor. Refah toplumunda bütün refah, yani toplumun ürettiği bütün değerler toplumda eşit olarak paylaşılmıyor ama bir bölümü toplumla paylaşılıyor.

– Bir diğer konu da şu: Yine belki bununla birlikte gündeme getirilmesi gereken bir başlık olarak düşünülebilir: Bizim fakirlik veya yoksullukla ilgili kavramlarımız da modernite ile birlikte bir değişime yaşadı. Ivan Illich der ki, modernizm yoksulluğu da aynı zamanda modernleştirdi. Yoksulluk aynı zenginlik gibi bir modern evrenin içerisine girmiş durumda. Dolayısıyla hem yoksulluk hem zenginlik, eşit oranda yükseliyor. Onlar yükseldikçe, yoksulluğun tanımı değiştiği için -özellikle bizim yaşadığımız dünya için konuşuyorum bunu- biz artık yoksulluğu konfor kavramı ile beraber ele almaya başladık.

– Moderniteye en çok maruz kalan; modernite karşısında konum almaya çalışan halk kitleleri aslında. Halk kitleleri moderniteyle karşı karşıya kaldıklarında anlam dünyalarında değişimler yaşıyorlar ve bu değişimleri de biz üç temel soruda formüle edebileceğimizi düşünüyorum. Her türlü teknolojik aleti ve aygıtı biz aslında bir ‘ne’ sorusunun cevabını vererek, iki ‘nasıl’ üretildiği ve çalıştığı sorusunun yanıtını vererek, üç, ‘temel amacı nedir, yan etkileri nelerdir?’ sorusunun cevabını vererek anlıyorduk eski dünyada.

– Yeni dönemle birlikte biz bu soruların cevaplarının flulaştığını anlamaya başladık, özellikle de toplumun sıradan, ortalama bir vatandaşı açısından söylüyorum bunu. Bir örnek vereyim, sanayi toplumu ile birlikte makineler karmaşıklaştığı andan itibaren biz artık o makinelerin nasıl üretildiğini anlayamamaya başladık. Örneğin atom teknolojisinin ne olduğunu anlayamamaya başladık. İkincisi, bir süre sonra amacı da anlayamamaya başladık. Örneğin facebook, google gibi sosyal medya araçlarını kullandık, yapay zekayı kullandık, bunların başlangıçta bizim iletişim ihtiyacımızı karşılayan bir araç olduğunu düşünüyorduk, sonra fark ettik ki başka başka amaçları da var. Üçüncüsü ve bence en kritik olan da bu: Teknolojik araçların ne olduğu sorusunun dahi cevabını veremeyecek bir duruma sürüklendiğimizi düşünüyorum ben. Ev asistanları, akıllı ve giyilebilir teknolojiler, sezgisel teknoloji denilen kavramlar, bütün bunlar, araçları ve aygıtları öylesine karmaşıklaştırdı, öylesine anlaşılmasını zor hale getirdi ki sıradan bir insanın artık ‘ne’ sorusunun dahi cevabını veremeyeceği bir noktaya gelmiş durumdayız.

– Şu tür komplo teorilerini ben çok anlamlı bulmuyorum: Diyelim ki whatsapp veya farklı bir sosyal medya aracı bizim konuşmalarımızı dinliyor, bizim bu konuşmalarımız üzerinden bize bir takım hegemonik araçlar ya da devletin bizim üzerimizde kullanabileceği bir takım araçlar ihdas etmeye çalışıyor gibi teorileri ben şu aşamada çok anlamlı bulmuyorum. Çok temel bir gerekçeden dolayı bunları istiyor aslında whatsapp bizden bilgilerimizi, ya da diğer şirketler, bütün sosyal medya araçları, bunları üreten bilişim şirketleri, bilişim endüstrisi bizden bilgilerimizi isterken aslında, bize sunduğu hizmetleri daha iyileştirmek adına bunları bizden talep ediyor. Çünkü, diyelim ki öyle bir gün geldi ki, biz akıllı teknolojilere kişisel verilerimizi sağlamayı bıraktık, onu nasıl kullandığımızla ilgili geri dönüşlerimizi, feedback’lerimizi vermeyi bıraktık, o dakikadan sonra bu araçlar giderek akıllılaşmaya değil aptallaşmaya doğru seyrediyor. Çünkü biz onlara geri bildirim sağladıkça, onlar bizim kullanıcı deneyimlerimizi kaydettikçe aslında  bu araçlar daha faydalı hale geliyor. Dolayısıyla gözetim kapitalizminin ben politik ve siyasal tarafının ikinci planda olan bir kavram olduğuna inanıyorum. Yani, gözetim kapitalizminin ana amacı, bize sunduğu araçları ve faydayı maksimum düzeyde tutmak, dolayısıyla bizi dolaşımda tutmak.

– Bizim öncelikle, kaybettiğimiz anlama ve algılama kabiliyetlerimizi, teknolojiye karşı, yeniden kazanmamız gerekiyor. Çünkü, modern öncesi dünyada ortalama bir insanın, yaşadığı dünyayı anlamlandırmayla alakalı bu kadar temel problemleri yoktu. Bizimse bugün için çok temel problemlerimiz var, ya fazlasıyla yanlış biliyoruz ya da büyük ölçüde bilmiyoruz, bilmediğimiz için de tavır almaktan kaçınıyoruz, tavır alamıyoruz ya da mevcut tavırlardan birine eklemleniyoruz.

– Nereden başlamak gerekiyor, bu konuları konuşurken, tartışırken, hangi konuları da hayatımıza katarsak bir katkısı olur, ya da bir mücadele alanı, sathı açılmış olur? Şöyle bir gerçek var, özellikle bilişim teknolojilerinde, eğer  kullandığınız hizmetin arkasında bir şirket varsa bu şirketin mutlaka bir kâr kaygısı, kârlılık kaygısı var. Dolayısıyla kullandığımız ücretsiz araçlarda açık-kaynak kodlu teknolojileri önemseyecek ve önceleyecek bir yaklaşım geliştirebileceğimizi düşünüyorum. Bu bizim şeffaflaşmamızın önüne geçecek, şeffaflaşmamızı bir ölçüde durduracak olan taktiklerden veya adımlardan bir tanesi olabilir. Açık-kaynak kodlu, arkasında kâr baskısı olmayan, şirketlerin olmadığı bir yazılım dünyasını üretebilmenin imkanlarını ve yollarını konuşmak durumundayız. Bunları konuşup düşündükçe bu alanlardaki gelişmeler bize artı değer olarak geri dönecek diye düşünüyorum. İkincisi, hayatımızdaki akıllı cihazları ve teknolojileri çıkartabilir miyiz sorusu bence kişinin kendi performansıyla ve isteğiyle çok doğrudan alakalı. Bunu başarmak kolay da olmayabilir. Ama hayatımıza yeni akıllı cihazlar sokmamayı başarabileceğimizi düşünüyorum. Hayatımızın her alanına girmiş olan akıllı cihazlara bir yenisini daha eklememeyi başarabiliriz. Bunun üzerine bir tavır almayı tartışabiliriz, konuşabiliriz.

– Gözetim kapitalizmi ve bilişim teknolojilerinin bu hızlı değişimine karşı bir mukavemet alanı, bir zemin bulma şansımız var. Bütün bunları yaparken de, konfor kavramını, ciddi ciddi Müslümanların düşünmesi gerekiyor. Konfor kavramının nesine, ne kadarına karşı çıkabiliriz ya da nasıl tartışmaya açabiliriz, bunun imkanlarını da konuşmamız gerekiyor diye düşünüyorum.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *