Ercümend Özkan’ı anmak, Kur’an’ın ‘onlar gibi olun’ maksadıyla aktardığı, hayatlarından değişik kareler gösterip örneklediği salihleri anmanın bir uzantısıysa anlamlı olmalı…
Hüseyin Alan
Allah rahmet eylesin. Vefatının 25. yılı dolayısıyla dostları ve sevenlerinden ‘ananlar’ oldu, hakkında birçok şey yazdılar, hayatından kimi kareleri tazelediler.
Allah ‘salihleri anın’ buyurmuştu. Müminler vefalı insanlardır; anılmalıydı elbet…
Onu da anmak herhalde fiziğini, hatipliğini, biyografisini, kentliliğini, tahsilini, mesleğini, mali yapısı(sızlığı)nı, rütbesi(sizliği)ni, arkasındaki kalabalık(sızlık)ı değil;
Kişiliğini oluşturan inancını; kimliğinin icbar ettiği ahlakı, tutum ve davranışlarını; uğrunda var olduğu İslam’ı hükümran kılma mücadelesini; toplumsal hayatın hesap gününe göre düzenlenmesi için kurduğu münasebetlerini, bu uğurda sistemle yaptığı kavgasını; ahaliye hak olanı duyurmasını; küfre olan hasımlığını İslama olan hısımlığıyla sürdürdüğü çırpınışını anmalı…
Şahitleri nasıl bileceğiz? Neyi ne ile kıyaslayarak anlayacak; hangi referansla doğrusunu eğrisinden ayırıp kıymet bileceğiz?
‘Erdemli-fazıl-bonkör-sivil hak talepçi’ amel sahibiyle; iman kaynaklı ‘cesur-cömert-dinin hak saydığını hak bilen-tavizsiz’ salih amel sahibini bir ve aynı mı tutacağız?
‘Islahatçı-maslahatçı-pazarlıkçı-uzlaşmacı-menfaatçi-devletçi-aşkın tanrıcı’ semitik/kitap ehli dinlilerle;
‘Millet-e İbrahimci-hanif tevhidçi-yegane ilah Allah’çı, leküm dinikum veliyediin’ci’ mümin Müslim muslih olanları eşdeğer mi tutacağız?
Kur’an’ı ‘okuyup anlayan, istifade edip düzelen, en güzel söze itaat edip şekillenen, böyle yaptığı için test edilip onaylanmış yegane otoriteye, en güzel örneğe uyan’ ile;
Anlamak için okuyup durduğu halde ‘cahiliyeyi aşamayan, İslam’ı soyut bir fikri mesele yapan, peygamberini tanımadığı için önüne çıkartılana itibar eden, her toplumsal yapı içinde kendine tanınan pozisyonda kalmayı veya pozisyon genişletmeyi’ maharet ve mücadele sananları aynı kefeye mi koyacağız?
Ercümend Özkan’ı anmak, Kur’an’ın ‘onlar gibi olun’ maksadıyla aktardığı, hayatlarından değişik kareler gösterip örneklediği salihleri anmanın bir uzantısıysa anlamlı olmalı…
Üniversiteyi bitirdiğim 1980’de, ülkede mevcut ‘dini-siyasi gruplardan’ birine dahil olmak, faaliyetlerine destek vermek benim için İslamcılıktı. ‘Dindar olmanın, dava sahibi olup dine hizmet etmenin’ yolu buydu.
Öyle de yaptım; MTTB, Akıncılık geçmişim milli görüş ve tarikatlara sevketmiş, mücadelecilikten, klasik ve neo nurculuktan uzak tutmuştu.
Düğünümde takım elbise giyip kravat takmayacak, eve tv almayacak, kategorik olarak Kemalist düzene karşı olacak kadar takva ehliydim. İran devrimi ve Afgan direnişi siyasi görüşümü destekliyordu.
Çok sürmedi İktibas Dergisi ve Ercümend Özkan ile tanıştım. Milli Görüş, dergiyi ve sahibini, ‘karargâha tâbi’ değil diye damgalayıp ‘dışlamış’;
Nurcular, tarikatlar ve diğerleri ‘hadis sünnet’ düşmanı olarak tanıtıp izole etmişti.
Bir ‘hain’ ile tanışıklık ilginçti! İlkin hazımsızlık, ardından yakınlık.
1960’lı yıllarda Ercümend Özkan’ın rejimle kavgasını, mahkeme sürecini, savunmasını öğrendiğimde dünya görüşüm;
Fakültede grup olarak okuduğumuz Seyyid Kutub’un Fi Zilal’ini o zaman kavradığımda dini telakkim değişecekti..
Hz. Muhammed’i (s), getirdiği dini, uğrunda verdiği mücadelenin neliğini, rejim sahibi liderlerin ve ileri gelenlerin niye ona saldırdığını Ercümend Özkan’dan öğrenmiştim; hani şu ‘hadis düşmanı’ olandan.
Yıllar sonra, enine boyuna siyer çalışmalarına başladığımda ancak daha iyi tanıyabilmiştim Özkan’ı. Onu tanımak bir ‘kısmetti’ ama kavramak ayrı bir ‘nimet’ olacaktı.
Mevcudun dindarlara ayırdığı çizgide geçecek bir hayattan, sünnete uygun anlamlı sürecek nitelikli bir geçişe vesile olduğu için, bizi tanıştıran rabbime şükreder, onun için ayrıca mağfiret dilerim…
2020’lerdeyiz. Geriye dönüp baktığımda onu tanımasaydım ne olurdu diye düşünürüm zaman zaman.
Hayata beraber atıldığımız, ortaklaşa ‘dava’ yürüttüğümüz arkadaşlara bakıyorum; evlerde yaptığımız Kur’an derslerini, dernekleri, vakıfları, dergileri hatırlıyorum.
Ne çok şey yaşamışız. Bir insan ömrüne sığacak onca farklı tecrübelere, hissemize düşen nice durumlara şahit olmuşuz.
Bizi dışlayan, aşağılayan, kamusal hayatta yer vermeyen pozitivist Kemalizmin yıkılışını, AKP’nin iktidar yıllarını, dindarların kamusal hayata akın edişini görmüşüz.
İdeolojik değer yüklü, verili, değiştirip dönüştürücü kamusal alanın, mahiyetsiz şekilci dindarlığı nasıl da mass ettiğine tanıklık etmişiz…
Zaman hızlı akıyor. AKP iktidar olduğunda reşit olanlar şimdi ömürlerinin yarısını tamamladı.
Kamusal hayatı ıslah ve ihya edeceklerini sanan ehl-i insafın dilinde aynı tekerleme: “İktidar-para-makam” bize iyi gelmedi; “kasa-masa-nisa” bizi bozdu!
Başka bir dinin/ideolojinin kurduğu kamusal hayatı değiştirip dönüştürme fikri ve proğramı olmayanların, kendilerinin değişip dönüşmesi mukadder değil miydi? Tarih niye vardı?
Gelinen yerde ‘günah çıkartanların’ CHP’nin 6 okunun/ilkesinin çağdaş versiyonunu tahkim etmeleri supriz olabilir miydi?
Dünya görüşleri ve dini telakkileri onları zaten buraya getirmeyecek miydi?…
Ercümend Özkan’ı ve izinde olduğu salihleri anmak deyince, “iktidarın-paranın-makamın” değiştirici olmadığını; bunların yalnızca “açığa çıkartıcı” olduğunu bilmek gerekmez miydi? Kur’an bunu nakletmemiş miydi?
Neyin peşinde olması, ne uğruna mücadele etmesi gerektiğini kavramayanlar, önlerine sunulan yapılardan birine katılıp ‘davasına’ hizmet ettiğini sanırken, salihleri anmanın ne manaya geldiğini de kavramayacaklar!…
80’lerle başlayan başörtüsü ‘mücadelesi’ birçoklarına ‘ekmek’ kapısı açtı. İstikbal verdi. Hayal etmediği kazanımlarla karşılaştırdı. Nüfuz sağladı.. Neyin karşılığıdır?
Dünyada cennet umanların ahiretteki cennetten vaz geçeceklerini bilmiyor olabilir miydik?
Müslüman coğrafyanın kan revanına destek, İslamı sekülerleştirme, kamusal hayatı kutsama, devletçi olma neyin nesiydi? Sınıf atlamak, ‘beyazlar’ arasına katılmak mıydı mesele?
Ercümend Özkan tii o zaman uyarmıştı: ‘başörtüsü yasakları tazyiki ince ayar bir taktir, Müslümanları kamusal hayatın içine çekip asimile etme, tazecik fidanları kalınlaşmadan eğip bükme maksadı taşıyor, fazlasını da verecekler, bu oyunun bilincinde olmalı..’
Akıntı güçlüydü, suyu tersine akıtttığının da farkındaydı, yaşayıp görmese de olacakları kestirmişti; basirete, gören göze diyelim.
Kırk sene sonrayı nereden bilmişti; Kur’an’ı anlayıp cahiliyeyi aşmış, peygamberini tanıyıp sahih olanı tatmış olan için toplumsal ‘gaip’ müşahhas olur…
Ömr-ü hayatını ‘madun-mazlum’ olmaya, bi yerlerin kendisini ‘görüp başını okşamasına’ ve ‘sıranın’ kendisine de gelmesine uygun beklentiye ayarlı kılanlar,
Aklına ve boynuna vurulmuş kölelik zincirini olağan karşılayacaktır. Firar ve sığınma talebi hariç köleden asillik beklenir mi?
Allah, yarattığı insan ile olan ilişkisini, ‘abd-köle’ terimiyle izah ediyor. İki efendisi olan bir kölenin durumunu örnekleyerek tek ilaha kölelikle kıyaslıyor.
İnsan fiilen, hukuken ve bedenen köle olabilir ama burdan kurtuluş her daim mümkündür. Lakin zihnen kölelik, iflah olmaz köleliktir. Efendisinin lütfuna muhtaç, ilelebet kölelik.
Zihnen köleleşenlerin Kur’an’ın ‘anın’ buyurduğu salihleri anlaması ne kadar mümkünse, Ercümend Özkan’ı anlaması da o kadar mümkündür. Oysa şahitliği daha dündü! Buradaydı! Buradan geldi geçti.
Bu ifadeler onu ‘la-yüsel’ kılmak mıdır; haşa. Elmayla armudu ayırmaktır…
Hangi peygamber geldiği toplumu çekip çevirenlerle, düzen sahibi liderlerle, servet sahipleriyle, sayısal üstünlüğe malik olanlarla pazarlığa oturmuş, uzlaşmış.
Peygamberlerin dertleri neymiş ki toplumlarının liderleri istisnasız öldüresiye onlara karşı çıkmışlar? Nemrut, Firavun, Romalılar, Kureyş oligarşisi birer mitoloji miydi yoksa!
Yahut peygamberler öldü kavga bitti mi?…
Hesap gününü esas alıp, hesaba çekilmeyi reddeden düzen sahipleriyle kavgası olanları anlatmak için başka söze ve kıyasa hacet var mi?
Salihleri anmak, yalancı şahitlikten kurtulmaya vesile olmalı. Kime kısmetse!
1 Comment
Mbozac
28 Ocak 2021, 14:21Özellikle tvdeki prgrma (dinamit) bakıldığında katılımcıların rahmetli hariç muhalif diye prgma katılan İhsan arslan ve Metiner dahil en azından milletvekilliği ile taltifleri, buna rağmen rahmetlinin ömür boyu kamu hizmet yasaklısı olması çok şey anlatıyor gözü kulağı kalbi sağ olanlara… Hani "gönlü bizden, kılıçları onlardan yana olmak" tabiri bugün onu tanıyan tüm kitle için geçerli maalesef…. Teşekkürler bu doğru hakşinas yazı için…
REPLY