ABD başkanlık seçimlerinin İran iç dengelerine etkisi

ABD başkanlık seçimlerinin İran iç dengelerine etkisi

İran içinde hem devlet hem toplum nezdinde yaşanan yoğun ve gergin bir atmosfere denk gelen ABD seçimleri, İran devlet adamlarının açıklamalarının aksine, geniş bir kitle tarafından çok yakından takip edildi.

Dr. Mehmet Koç / AA

İranlı yetkililerin “ABD seçimlerinin sonuçları bizi etkilemez” söylemi gerçeği yansıtmamakla birlikte, Beyaz Saray’a kimin oturacağı Tahran’daki birçok siyasi aktör, askerî elitler, akademisyenler, araştırmacılar ve hepsinden öte toplum tarafından merakla takip edildi. Zira Donald Trump’ın Mayıs 2018’de nükleer anlaşmadan çekilerek İran’ı kapsamlı yaptırımlarla karşı karşıya bırakması, devlet kadar toplumu da zor duruma düşürmüştü. Trump’ın izlediği dış politikadan hem ekonomik hem de güvenlik bağlamında bu kadar etkilenen başka bir ülke olmamıştır. Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin ABD tarafından Bağdat havalimanı yakınlarında gerçekleştirilen füze saldırısı sonucu öldürülmesi, ABD-İran geriliminin en kritik aşamalarından biriydi.

ABD’de resmî olmayan sonuçlara göre Joe Biden seçimlerin galibi oldu. Trump ise şimdiye kadar yaptığı açıklamalarda, seçim sonuçlarını yüksek mahkemeye taşıyacağını, seçimlere hile karıştığı yönündeki iddialarının arkasında olduğunu söylüyor. Seçimleri Biden kazanmış olsa da, Trump’ın önünde, başkanlığı devretmek için yaklaşık iki buçuk aylık bir süreç var. Bu süre zarfında Trump’ın, kendisiyle masaya oturmamış Tahran yönetimini daha çok cezalandırmak amacıyla, yaptırımların çerçevesini genişletme ihtimali yüksek. Trump’ın Tahran’la müzakere şansı bulunmuyor. Zira Tahran yönetimi hem ülkenin çok ağır maddi kayıplar vermesine neden olan, hem de Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sorumlu olan Trump yönetimiyle müzakere masasına oturmayacaktır.

İran’ın iç dengelerini etkileyen dinamikler

Ruhani hükümetinin Temmuz 2015’te P5+1 ülkeleriyle (Çin, Fransa, Rusya, ABD, İngiltere + Almanya) imzaladığı ve 2016 yılında hayata geçen Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP), bir yandan İran ile ABD arasında devrimden bu yana süre gelen gerilimi aşamalı bir şekilde azaltabilme, öte yandan İran’ın uluslararası topluma entegrasyonunun önünü açma potansiyeline sahipti. Hükümet kanadının anlaşmayı, devrimden bu yana uluslararası toplumla süregelen gerilime son verecek bir normalleşme aracı olarak görmesi, fakat diğer taraftan müesses nizamın bu normalleşme çabalarını “düşmanın sızma operasyonu” olarak değerlendirmesi, İran’da iki farklı yaklaşım ortaya çıkardı. Anlaşmanın İran ekonomisinin dünya ekonomisiyle entegrasyonunu sağlama potansiyeli göz önüne alındığında, siyaseti ve ekonomiyi önemli oranda kontrolü altında tutan müesses nizam, kontrolü kaybedeceği kaygısını yaşamaya başladı. Öte yandan Cumhurbaşkanı Ruhani, anlaşma sayesinde ülkenin elde edeceği maddi kazanımların yanı sıra, Hamaney sonrası kendisi için devrim rehberliği şansı oluşturma çabasındaydı. Zira devrim rehberi olmak Ruhani’ye, ülkenin temel politikalarını belirleyen en yüksek siyasi otorite olarak, nükleer anlaşma ile başlayan sürecin uluslararası topluma entegrasyonla tamamlanması fırsatını sağlayacaktı. Bu ihtimal, Cumhurbaşkanı Ruhani başta olmak üzere, hükümet üyeleriyle müesses nizam arasında sıkı bir mücadeleyi intaç etti. Ancak nükleer anlaşma ile İran’a önemli tavizler verildiğini savunan Trump’ın anlaşmadan çekilmesi her ne kadar İran için birtakım riskler barındırmış olsa da, bu süreçten kazançlı çıkan taraf, ülkenin kaderini elinde bulunduran müesses nizam oldu. Yaşanan tüm olumsuzluklardan ise hükümet kanadı sorumlu tutuldu; hatta kimi radikal çevreler Cumhurbaşkanı Ruhani ile Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in sadece istifasını istemekle kalmayarak idam ile yargılanmaları gerektiğini bile dile getirdiler.

Müesses nizam, yasama ve yürütme erklerini de tamamen kontrolü altına almak için, elindeki aygıtlarla seçim mühendisliğine soyunmuş durumda. Şubat 2020 meclis seçimlerine giden süreçte, Anayasayı Koruyucular Konseyi pek çok ılımlı/reformcu aday adayını diskalifiye etti. Devrim sonrasının en düşük katılımlı seçimi olsa da, meclis seçimleri meclisin dörtte üçünün muhafazakârların eline geçmesiyle sonuçlandı. Müesses nizam benzer bir süreci Haziran 2021’de yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de tekrarlama hazırlığında. Nükleer anlaşmada yaşanan hezimet ve ekonominin içinde bulunduğu zor durum, Ruhani hükümetinin itibarını önemli ölçüde zedeledi. Bununla bağlantılı olarak, reformcu ve ılımlı tabanda bir hoşnutsuzluk ortaya çıktı ve burum ülkede anayasal süreçlerle gerçekleşecek bir değişime olan inancı da giderek zayıflattı. Bir yandan hükümete destek veren tabanda meydana gelen hoşnutsuzluklar, diğer yandan yaptırımlar ve yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) etkisiyle daha çok hissedilen ekonomik baskılar, şehirlerde protesto riskini de artırmakta.

Ülke içinde hem devlet hem toplum nezdinde yaşanan bu yoğun atmosfere denk gelen ABD seçimleri, yukarıda da belirtildiği üzere, İran devlet adamlarının açıklamalarının aksine, geniş bir kitle tarafından yakından takip edildi. Devrim Rehberi Ali Hamaney’in “Kim seçilirse seçilsin siyasetimizde bir değişiklik meydana gelmeyecektir” vurgusu İran’ın ne savaş ne müzakere stratejisini sürdürmeye kararlı olduğunu gösterse de, Biden’ın maksimum baskı politikasından vazgeçmesi durumunda, İran da bu stratejisini gözden geçirecektir.

Biden’ın başkanlık döneminde İran’a dair muhtemel senaryolar

Yukarıda işaret edilen hususlar kapsamında, ülke içerisinde hükümetle müesses nizam arasında yaşanan gerilimin dar bir kapsamda tekerrür etmesi ihtimali epey yüksek. Biden petrol veya petrokimyanın bazı kalemlerine yeniden satış izni vermesi veya İran’ın bankacılık sisteminin küresel finans sistemi ile entegrasyonu üzerine yeni görüşmelere zemin hazırlayabilir. Bu durum Ruhani hükümetini pek çok alanda rahatlatacağı gibi, İran toplumunun da hükümete olan desteğini tazeleyecektir. Öte yandan hükümet ve ABD müzakerelerinin İran’da 2021 cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce mi, yoksa sonra mı yapılacağı hususunda, müesses nizam ve hükümet karşı karşıya gelecektir.

Biden’ın iktidara geldiği takdirde nükleer anlaşmaya döneceğine dair vaadini kısa sürede gerçekleştirmesi mümkün görünmüyor. Bununla birlikte, Biden’ın seçimi kazanmış olması, ilk etapta İran ekonomisi üzerinde olumlu bir psikolojik etki yarattı. Başta döviz, borsa ve otomotiv sektörleri olmak üzere olumlu işaretler geldi ve piyasalara iyimser bir atmosfer hâkim olmaya başladı.

İran’da 18 Haziran 2021’de düzenlenecek olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hazırlıkları, Biden’ın görevi devralacağı 20 Ocak 2021’den itibaren hız kazanacaktır. ABD’nin anlaşmadan çekilmesiyle önemli güç kaybına uğramış olan Ruhani hükümeti ve hükümet tabanında yaşanan erozyon, Biden’ın sağlayacağı birtakım tavizlerle toparlanma sürecine girecektir. Haziran ayındaki seçimlerden umudunu kesmiş olan reformcu ve ılımlı kanadın seçimlere katılım gösterip göstermeyeceğini, Biden’ın vereceği tavizler, müesses nizamın bu tavizleri yeniden “ABD’nin İran’a sızma girişimi” şeklindeki okuma ihtimali ve bu ihtimal gerçekleşirse geliştireceği tedbirler ve ortaya koyacağı sınırlandırmalar belirleyecektir. Müesses nizam seçimlere katılımı artırmak amacıyla, pek kazanma ihtimali olmayan, düşük profilli bazı reformcu adaylara onay verebilir. Bu durum bazı ılımlı çevreleri sandık başına götürebilir; ama toplumun büyük bir kesimini ikna etmek için yeterli olmayacaktır.

ABD’nin uluslararası toplumun denetiminde imzaladığı bir anlaşmadan çekilmiş olması, müesses nizam nezdinde ABD’ye dair var olan güvensizliği iyice pekiştirmişti. Dolayısıyla Biden yönetimi Tahran ile masaya oturmak isterse ya güven oluşturucu adımlar atmalı ya da Tahran’ı buna mecbur edecek daha sert adımlar atarak yaptırımların çerçevesini genişletmeli.

Müesses nizamın yeni ABD yönetimiyle müzakere yoluna girmesi, yukarıda belirtildiği üzere, ancak Hamaney’in “Hizbullahi” (yani kendisine sıkıca bağlı) bir yönetimin müzakere masasına oturmasına müsaade etmesiyle mümkün olacaktır. İran adına müzakereleri yürütecek yeni heyetin bir kısmı (deneyimli oldukları için) mevcut heyetten, diğer kısmı ise yeni iktidarın karakterine uygun yeni isimlerden oluşturulacaktır. Yeni müzakere heyetinin başında Cevad Zarif’in olması şaşırtıcı olmayacaktır. Zarif’in yeni hükümette dışişleri bakanlığı pozisyonunu koruma ihtimali de mevcut.

İki ülke arasındaki müzakereler, ABD’nin anlaşmaya dönüş süreci ve (Trump’ın anlaşmadan çekilmesine karşın) İran’ın kademeli bir şekilde anlaşmada askıya aldığı taahhütleri tekrar nasıl hayata geçireceği hususunda olacaktır. Bu fırsattan istifade ile balistik füzelerin durumu ve İran’ın bölgedeki yayılmacı faaliyetleri konusunda da birtakım müzakereler gerçekleştirilecektir. Bu vesileyle İran üzerindeki ekonomik baskılar hafiflemiş olacak ve toplumda da nispi bir rahatlama sağlanmış olacaktır.

Sonuç olarak, müesses nizam ABD’nin İran’a yönelik politikalarının değişmediğini, demokrat ya da cumhuriyetçi iktidarların sadece yöntemde farklılık gösterdiğini savunuyor. Müesses nizama göre, ABD’deki her iki partinin de nihai amacı İran’da bir rejim değişikliği gerçekleştirmek. Dolayısıyla her iki liderin politikalarına karşıt nitelikte politikalar geliştirmeyi hedefleyerek ülke iç dinamikleri de bu esasa göre belirlemekte. Bu doğrultuda, Trump’ın başkanlığının son döneminde artması öngörülen ekonomik baskılardan kaynaklanacak halk ayaklanmalarını kontrol altında tutmak için hazırlıklara devam eden müesses nizam, Biden’ın başkanlığı döneminde Ruhani hükümeti ve reformcu çevreleri kontrol altında tutmak ve 2021 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde mühendisliğe giderek gönlüne uygun bir iktidarı iş başına getirmek niyetinde. Dolayısıyla İran ile ABD arasında yeni bir müzakere masasının kurulması, ancak bu iktidar değişikliği yaşandıktan sonra mümkün görünüyor.

[Mehmet Koç İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) iç politika koordinatörüdür]

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *