Dijital Kontrol Toplumu

Dijital Kontrol Toplumu

Bugün toplumlar Big Data ile tam bir gözetleme mekanizmasına tabidir artık. İnsanlar psikolojik olarak tabiri caizse darmadağındır. Herhangi bir bütünlükleri kalmamıştır. Herkes, her şey sonu gelmez bir “aynılığa” tabi tutulmuştur.

Ahmet Ferhat Öksüz

İktidarlar yönettikleri toplumu kontrol altına alabilmek adına birçok şey yapmıştır. İlk toplumlardan bu yana geçen binlerce senelik süreçte birçok yöntem kullanmışlar ve insanları neredeyse toplumsal bir denek haline getirmişlerdir. İktidarlarını korumak ve kavileştirmek adına çoğu kez birer uyuşturucudan daha tesirli sistemler kullanmışlardır. Bu durum özellikle son 2-3 yüzyılda daha derin bir alana sirayet etmiş/ettirilmiş ve hatta biyolojik/psikolojik noktada dahi insanları kriminalize etmişlerdir. Faocault’un, biyopolitika kavramıyla ortaya döktüğü süreçler işte bu noktada iktidar kavramı üzerindeki düşünce ve çalışmaların dönüm noktalarından biri olmuştur. Nitekim bilindiği üzere iktidarlar 17. yy.’la kadar iktidarlarını kanla/kılıçla/baskı ve zorla kısaca dışsal süreçlerle ikame etmişlerdir. Burada şiddet dediğimiz olgu henüz ruha/psikolojik alana sirayet etmemiştir. Şiddet ancak kan ile kendini açığa vurur durumdadır. İş bu yöntemlerle iktidarlar kontrolü elinde bulundurmuşlardır. Ancak bu durum 17. yy.’da değişmiştir. 17. yy.’dan sonra iktidarlar uyguladıkları şiddeti dışsal süreçlerden içsel süreçlere evirmişler ve bu şekilde kendilerine göre daha insani(!) bir cezalandırma yöntemini yürürlüğe koymuşlardır. Oysa bu sayede insanları giderek daha çok kontrol altına alınmış birer böceğe dönüştürmüşlerdir. İnsanlar bu yolla psikolojik olarak çökertilmiş ve kullanılmaya/kontrol edilmeye daha müsait hale getirilmişlerdir. 17. yy. öncesine kadar her an ve alanda gözetleme imkanı bulamadıkları insanları bu şekilde her an ve alanda gözetleme imkânı bulacak şekle koymuşlardır. Burada özellikle Bentham’ın bir hapishane projesi olan “panaptikon” kavramı daha bir hissedilir hale getirilmiştir. Bu projede insanlar bir noktadan her an ve eksiksiz şekilde kontrol edilir bir seviyeye ulaştırılmıştır. Bu durum da 20. yy.’a kadar sürmüş denilebilir. Bu yüzyılın sonu ile 21. yy.’ın başından itibaren bugünlere kadar ise özellikle de teknolojinin baş döndürücü bir şekilde gelişmesinden sonra kontrol mekanizmaları da giderek dijitalleşmeye uğramıştır. “Sosyal medya” gibi neredeyse tüm insanlığın içinde hapsolduğu dijital alanlarda bu kontrol işlemi daha kolay ve zahmetsiz şekilde vuku bulmuştur. Nitekim panaptikon sisteminden bile bu kadar verim alınamamıştır denilebilir!

Panaptikon dönemde bile şiddet olgusu hala Öteki’nden Ben’e vaziyettedir. Üstelik hala bir zorbalık -her ne kadar arkaik dönem kadar olmasa da- mevcuttur. Oysa dijital dönemde ise bu durum bambaşka patolojik bir hâl almış, şiddet yön değiştirmiş ve Ben’den Ben’e uygulanır hale getirilmiştir. Daha da ironik/paradoksal olarak bu sefer bu iş insanların kendi eliyle yani “gönüllü” olarak yapılmıştır. İnsan, iradesini dahi kaybetmiştir/kaybeder hale getirilmiştir. İradesiz bir insan profilinden söz ediyoruz. Bu insan profili yeni dönemin insan profilidir. Eksiksiz olarak bütün iradesi gasp edilmiş ve dahi kararlarını bile kendi başına alamayacak hale getirilmiş aciz bir insan tipi, işte bu yüzyılın getirdiği en büyük facialardan biri belki de en fecisidir. Peki bu nasıl başarılmıştır? Bu elbette dijital panaptikonla yani Big Data ile…

Big Data dediğimiz yeni nesil kontrol ve bilgi toplama mekanizması her alanda ve her an insanları kontrol edebilecek düzeyde bir yapıdır. Nitekim Amerikan Big Data şirketi olan Acxiom bu durumu sloganlaştırmıştır bile: “Sizlere 360° dereceden bakma imkanı sunuyoruz.” demektedirler. Hakikaten de bu imkânı çok rahat ve kolay bir şekilde sunabilecek vaziyetteler. Bu sistem size bir “perspektifsizlik” bahşeder ve bu sayede siz insanları ruhunun en derin noktalarına kadar dahi analiz edebilirsiniz. Onların ne düşündüğünü ya da neler düşünebileceğini dahi “hissedebilir”, “öngörebilirsiniz”. Oysa Bentham’ın panaptikonu ise size bu hizmeti sadece bir “perspektif” ile sunabilir. Bu da sizin insanlar üzerinde derine inme imkanı bulmanızı sağlayacak nitelikte değildir. Bentham’ın panaptikonu “kör nokta”lara inecek istidatta değildir halbuki dijital panaptikon yani namı diğer Big Data size kör noktalara/açılara dahi inebilecek imkanı sunabilir. 

Bu yeni durum sizlere her alanda ve her an bilgi sunabilir. Siz bu şekilde insanların duygusal, ideolojik yapılarını ve yönlerini dahi öngörebilir ve ona göre hareket etme imkanı bulabilirsiniz. Sanki size yapay bir gelecek sunuyor gibi, değil mi? Burada basit bir misal verelim. İnternette dolaşırken karşınıza çıkan bir reklam sanki sizin iç dünyanızdan haberdarmış gibi gelir. Bizler de bu duruma ahmakça bir hayranlık ve hayret duyarız. Oysa bu aygıtlarda bulunan veri toplama merkezleriyle bizim evvelki aramalarımız ve internet dolaşımlarımızda neler yaptığımız hatta neler hissettiğimiz dahi kaydedilir. Bu şekilde size ileride “hayranlık ve hayret duyacağınız” reklamlar ve veriler sunma imkanı sağlar. İşte akıllı(!) teknolojilerin aklı buradan yani Big Data’nın topladığı verilerden kaynaklıdır. Biz çoğu zaman bunun farkında bile değilizdir. Çünkü ahmakça bir hayranlık ve hayretin içindeyizdir ve bundan çıkmaya da niyetimiz yoktur.

Panaptikon dönemine ki bu dönem Avrupa adına bir Aydınlanma dönemiydi “istatistik” olgusu damgasını vurmuştur. Biyopolitika kavramı temelde bu istatistik olgusuna dayanmaktadır diyebiliriz. Bu dönem nesnel, niceliksel yani sayıların hâkim olduğu bir dönemi içerir ve kendiyle beraberinde getirir durumdadır. Yeni döneme ise damgasını vuran kelime/kavram “şeffaflık”tır. İşte bu istiflenen tüm veriler şeffaf bir ortamın tezahürüdür. Size bir öngörü ve yapay bir gelecek imkanı dahi sunar. Burada olabilecek her şey veriye dönüştürülme eğiliminde ve hatta zorlamasındadır. Chul Han; Dataizm’in bir ideoloji hatta dijital bir totalitarizm olduğunu söyler. Haddinden fazla veri bir süre sonra bilgiyi gereksiz ve kullanılamaz hale getirecektir. Bu durumu sosyal medyada müşahede edebiliyoruz. Sosyal medyada haddinden fazla gereksiz veri vardır ve sizin bir süre sonra bunların hepsini okuyacak vaktiniz kalmaz. Olan tek şey sadece bir karmaşa ve muğlaklıktan ibarettir. Bilgi artık size sadece “bilgisizlik ve belirsizlik” sunacak hale gelir. Öğrenebildiğiniz tek şey artık hiçbir şeyi tam bir şekilde öğrenememek olacaktır. Okuduğunuz ve seyrettiğiniz şeyden size kalan sadece kuşku ve belirsizliktir. Bu dönemin bize sunduğu en sansasyonel şey de zaten muğlaklık/belirsizlik halidir.

Burada Han, durumu daha acayip hale getirir ve der ki “Dataizm, dijital bir Dadaizm’dir.” Bilindiği üzere Dadaizm her şeyin manasız olduğunu söyleyen, Tristan Tzara’nın ortaya attığı bir akımdır. Buradan itibaren dil de bütün olarak manadan sıyrılır ve “anlamsızlığın aracı” haline gelir diyebiliriz. Nitekim Tzara; “Hayattaki olayların ne başı ne de sonu vardır. Her şey çok aptalca cereyan eder. Bu yüzden her şey aynıdır. Basitliğin adı da Dada’dır.” der. Chul Han da “Big Data: Dataizm ve Nihilizm’ adlı yazısında Dataizm’in bir nihilizm olduğunu ileri sürer. Hakikaten de bu yönüyle bakıldığında veriler de manadan yoksundur ve size herhangi bir anlatı sunmaz. Tamamen işlemsel ve nicelikseldir. Anlam size bir anlatı sunar. Anlatı, anlamın zuhur ettiği bir durumdur. Oysa veri/data size herhangi bir semantik değer sunmaz. Sadece anlamsızlığı/anlamsal boşluğu doldurmaya çalışmaktan ibaret kalır. Onu da zaten başaramaz.

Dijital çağda hayat ölçülebilir ve nicelikleştirebilir mottosu hakimdir. Burada Han şu kavramı ortaya atar: “Nicelikleştirilmiş Benlik.” İnsanlar bu haliyle bütün her şeyini kaydedilebilir hale getirir ve aslında kendini sayılabilecek hale evirir yani kendi kendini nicelikleştirir. Bir gün içerisinde yaptığı her şeyi anlatıdan yani anlamdan sıyrılmış bir şekilde kaydeder ve bir sayı haline getirir. Orada kendine, kendinin kim olduğunu sormaz. Çünkü kendine kim olduğunu soran insan hakikat aramaya çalışıyordur. Oysa bu durumda hakikatin içi boşaltılır. Anlam yerini koca bir boşluğa bırakır. Bu sayede insan bir anlamsızlığın içinde debelenir durur. Kendini anlamaya ve anlatmaya çalışan bir insan hakikatin peşinde koşuyordur. Oysa Dataizm’in pençesine düşmüş bir insan ise tamamen hakikat ve hatta ahlak kavramlarının içini boşaltır. Kısaca boşluğa düşürür kendini. “Neden, niye?” suali yerini “Böyle işte!”ye bırakır. Yani sorgulama yerini düşünmemeye hatta yer yer tapmaya bırakır. Bu sayede kendini de sömürüye açık hale getirir hem de kendi eliyle! Kendini sömürüye açan birey ise kendinin hem faili/katili hem de ironik ve paradoksal olarak kurbanı durumundadır. Bu durum onun gözetime açık durumda olduğunu da ortaya döker. Kendinin hem gardiyanı hem de mahkumudur bu haliyle birey. Dijitalleşmiş birey için Han: “Kendinin panaptikonudur.” der. İktidar bu şekilde gözetleme işini salt kendinde toplamaz. Herkese taksim eder. Burada ise garip bir şekilde gönüllülük esastır.

Han bu hususta daha hassas bir noktaya da parmak basar ve der ki: “Big Data karşımıza sadece Big Brother olarak çıkmaz. Aynı zamanda Big Deal yani Büyük İş olarak da çıkar.” Hatta Han Big Brother ve Big Deal’in ittifakından da bahseder. Ortada dijital bir ticaretten söz edebiliriz. Çünkü bugün insanlar birer meta halindedir. Gözetlenen insan aynı zamanda bir pazar malıdır da. Bu da büyük bir “Sosyal Pazar”ın varlığını ortaya çıkarır. Bugün veri şirketleri insanların kişisel verileri üzerinden ticaret yapmaktadır ve üstelik bunu devasa bir pazar haline getirmiştir. Burada insanlar kategorilere ayrılır yani birer meta halindedirler. İnsanlar dijital ekonomik değerlerine göre sınıflandırılmıştır. Herhangi biri eğer dijital pazarda değersiz ise ona “çöp” denir. Şayet ekonomik olarak büyük bir meblağa tekabül ediyorsa o zaman bir “yıldız” olarak ele alınır. Yani piyasa değeri yüksektir. Burada dijital bir sınıflandırma vardır. Eski sınıfsal toplum burada yerini dijital sınıflı topluma bırakır. Han burada bir kavram daha atar ortaya: “Bannaptikon!” Bu da ekonomik değeri düşük olanların sistemin “yasaklısı” olduğunu ifade eder. Yani herhangi bir ekonomik değeri olmayan birey, dijital toplumda “yasaklı”, “hariçte kalan” hale gelir. Hatta bu insanları fazlalık olarak algılar ve toplumun dışına atılması gerekli birer varlık olarak tanımlar. İnsan, bu acı haliyle ekonomik bağlamda yararlı-yararsız yani gerekli-gereksiz olarak yer bulur kendine. Ne acı!

Bugün toplumlar Big Data ile tam bir gözetleme mekanizmasına tabidir artık. Bu durum insanlarda patolojik tezahürler bırakır. İnsanlar psikolojik olarak tabiri caizse darmadağındır. Herhangi bir bütünlükleri kalmamıştır. Herkes, her şey sonu gelmez bir “aynılığa” tabi tutulmuştur. Farklı olan, sistem için tehlike unsurudur. Hatta ortadan kaldırılmalıdır. İktidarlar gözetleme işini de herkese dağıtmışlardır. Birey aynı zamanda kendinin gözetmenidir. Aynı zamanda kendinin de mahkumudur. Mesafe kaybolmuş, mesafesizlik yeni çağın karşı koyulmaz mottosu haline gelmiştir. Sürekli olarak artan narsisistlik boşuna değildir. Başkasına tahammül edemeyen insanın kendine dahi tahammülü kalmamıştır. Öteki’ni kaybeden esasen Kendi’ni, kendi Ben’ini kaybetmiştir. Öteki denen şey ortadan kaldırılmalıdır anlayışı hakimdir. Sistem, bireyi yalnızlaştırmış ve bu sayede kontrol edilebilir hale de getirmiştir. Bireyin elinden sorgulama ve düşünme kavramları alınmıştır. Bu sayede birey manasızlığın boşluğuna düşürülmüştür. 

Bizler insanlar olarak bu düştüğümüz boşluğu Yusuf’un Kuyusu olarak ele almalı ve bu kuyudan bir an evvel nasıl çıkarız sorusunu kendimize sormalı ve düşünceyi bir an olsun elden bırakmamalıyız. Çünkü düşünmeyen insanların pislikten çıkamayacağı bize bildirilmiştir. Biz de Söz’ün en güzeline uyalım ve daha insani/vicdani bir dünyanın temellerini bir an evvel atacak bir zemini oluşturalım vesselâm…

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *