Nereye Bu Gidiş?

Nereye Bu Gidiş?

Blockchain tartışmaları Türkiye’de çok yapılmıyor ve hemen hemen kimse bu sistemi bilmiyor ancak uluslararası alanda çok önemli tartışmalar mevcut.

Murat  Kirişci

Malum salgının abartılı tedbirlerinin tüm dünyada kalkmaya başlaması sevindirici bir gelişme. Ancak tedbirler kalkıp toz bulutları yok olduktan sonra ortaya çıkacak enkaz hakkında bu kadar sevindirici beklentilerin olmayacağı açık. Tüm dünyada ve Türkiye’de konunun gerçek bir düzlemde ele alınmamış olması, insanların/toplumların doğru bilgilendirilmemesi/yönlendirilmemesi, tıbbi sorundan daha büyük bir algı ile dehşet senaryolarının üretildiği korkuların kol gezdiği hayalet şehirlerin, hayalet yaşamların oluşması doğal olarak salgın tehdidi(!) kalktıktan sonra hatırı sayılır bir enkaz bırakacaktır. En azından insanların psikolojisinde bıraktığı derin yaraların sarılması çok kolay olmayacaktır.

Salgının başlangıcında özellikle sosyal medya vasıtasıyla ortaya saçılan dehşetli ölüm şekillerinin salgın tüm dünyaya yayıldıktan ve gereken korkuyu oluşturduktan sonra bir daha hiç görülmemesi ilginç değil mi? Korku organize edilip dünyanın her yerine yeterli derecede yayıldıktan sonra tartışmaların seyri neden değişti? Malumatfuruşluğun zirve yaptığı, herkesin her şeyi bildiği(!) bir dönemde ısrarla yeni bir dünyanın geldiği ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı söyleniyor. 11 Eylül sonrasında da aynı slogan atılmıştı. Sloganda bir değişim olmadığına göre 11 Eylül’den bugüne ne değişti ya da bugün ne değişecek? Madem bir değişim var, bu değişim dünden bugüne mi oluştu? Sadece birkaç senenin ürünü mü bu değişim? Ya da mümkün mü bu kadar detaylı bir değişimin kısa bir süreye sığdırılması? Ne vardı da ne değişiyor? 

Sorun şu ki, piyasada konuşan çoğu kimsenin değişim hakkında spekülasyondan öte bir bilgisi yok.  Değişimin nasıl olacağına dair spekülatif (adına analiz diyorlar) tartışmalar, büyük büyük iddialar var ama neden olduğuna dair herhangi bir analiz yok ortada. Çok gizli bilgilerden yola çıkılarak yapılan bu sözde analizlerin içeriği neden çok zayıf? Bu kadar büyük sistem bilgileri nasıl oluyor da herkesin anlayabileceği hale dönüşüyor. Eski bilgiler ve istihbaratların ortaya saçılarak insanlar arasında dolaşıyor olması şüphelenilecek bir durum değil midir? Madem bu kadar sır niteliği taşıyor bu bilgiler/istihbaratlar, neden insanların konuşabileceği kadar ortada duruyor? Bu kadar gizli, sır niteliğindeki bilgi/istihbarat alelade insanın ağzına nasıl pelesenk oluyor? Değişen asıl burada işte. Bilgi/istihbarat elde etme, bilgileri analiz etme, bu bilgiyle işlem yapma (siyasi, ekonomik, sosyal vs.) sistemleri değişmiş demek ki eskiler ortalığa saçıldı. Bu ortalık malı güncel olmayan bilgiyle konuşanlar da analiz yaptıklarını iddia ediyorlar. Bu bilgilerle değişimin nedeni ve nasıllığı anlaşılabilir mi? Belki bir lahza “neler oldu?” sorusuna cevap bulunabilir ama “Neler oluyor? Neler olacak?” sorularını asla cevaplayamaz bu bilgiler. Eğer yirmi sene önce otuz sene önce konuşulmadıysa, elli sene önce hesaplanmadıysa bugün yaşadıklarımızı yaşayabilir miydik? Şimdi de öyle. Şimdi hesaplananlar belki elli sene sonrayı, şimdi konuşulanlar belki yirmi sene sonrayı anlatıyor. Geçmiş bilgilerle boş/ham iddialar ortaya atıp sözde analiz yapmalar bu yüzden anlamsızdır. 

Yeni Bilgi – “Neden Değişim”e Cevap

1992 yılında Çin’de bulanık mantık (yapay zekâ) çalışan kişi sayısı on beş bindi. Bugünü düşünün! 90’larda yapay zekâ sistematik bir gelişme gösterdiği için dünya bugün yapay zekâ konusunda iyi bir yerlere geldi. 2010’larda başlayan tartışmaların/çalışmaların geldiği noktayı belki 2030’larda göreceğiz. Ama şu anda dünyada bilinenin çok üstünde, çok farklı nitelikte ve hayatı gerçekten değiştirecek bir noktada bilgi ve teknoloji var. Bu bilgi ve teknoloji akademik çalışmalarda kısmen görünür durumda. O halde yeni dünyanın ne olduğunu anlamak isteyen için önce yeni dünyanın tartıştığı bilgilere ihtiyaç var. Yeni bilgilerin kullanılması ancak günü ve geleceği kısmen analiz etmeye imkân tanıyacaktır.

Dünyada çok gelişmiş tartışmalar mevcut olmakla beraber Türkiye’de sadece akademik camiada ileri tartışmalar var. Ancak toplumsal bir karşılık bulamamış durumda bu tartışmalar. O yüzden teknik/teknolojik tartışmalar genelde konudan bihaberler tarafından gündem ediliyor. Yapay zekânın geldiği noktaya bakıldığında bu konuyu çalışanlar/bilenler değil genelde spekülatif konuşanların ağzına sakız olduğu görülüyor. Yapay zekâ hakkında konuşanlar konu hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıklarından kullandıkları dil ve üslup dönemin yapısına hiç uygun düşmüyor. Dil ve üslup olarak en az elli yıl geriden gelen bu analiz biçimleri günü anlamaya yetmediği gibi gelecek hakkında da hiçbir öngörüde bulunamıyor. Elli yıl geriden konuşmak(elli sayısına takılmayalım, sayılar değişebilir) yanlış mı diye soranlar için söyleyelim ki elli yıl önceki şartları bilmek, tarih hakkında bilgi sahibi olmak elbette önemli ama bugün önümüze sunulan tarzın ne olduğunu bilmeyenler bu değerlendirme hatalarından kurtulamaz. Sanayi devriminin ve hatta IT devriminin dilinin ortadan kalktığı bir dönemden geçiyoruz. Eğer yeni dünyadan, değişimden bahsediyorsak bugünün dilini bilen, yapay zekâ dönüşümlerine hâkim kişilerin sözlerini dikkate almalıyız. 

Bugün yapay zekâ teknolojileri ile ortaya çıkan otonom sistemler devrimine eleştiri getirenler, genelde sanayi devriminin argümanlarıyla itiraz ediyor. Ne yaman çelişkidir ki 80’lerin sonuna kadar sanayi devriminin getirdiklerine itiraz edenler, günün getirdiklerine o itiraz ettikleri dönemin diliyle karşı durmaya çalışıyorlar. 

Yırtıcı kapitalizmden bahsediliyordu önceden. Bugünün yapısı yırtıcı değil, yıkıcı. Yani ezip geçiyor, elde avuçta ne varsa yok ediyor, geçmişi formatlıyor, geçmişe dair ne varsa yok sayıyor. Tarih, coğrafya, dil, din, ırk vs. ne varsa hepsini yok ediyor. Güncel bilginin en önemli özelliği “hızın hızını arttırıyor” olması. Bir bilginin eskime süresi ortalama üç ay ve bu süre de şimdilik böyle. Daha hızlı da olacak. Yeni sisteme dâhil olmayanları yok sayacak bir hızdan bahsediyoruz. Yeni sisteme ayak uyduramayanın var olmadığının iddia edildiği ve bizzat uygulandığı bir sistem bu.

5G teknolojisini uyduruk iyonizasyon hikâyeleriyle konuşmak, dedikodu yapmak yerine ne olduğunu anlasa insanlık bu yeni dönemin hız ifadesinin de ne olduğunu görebilir. Hızın hızını arttıran bir dünyada düşünmek/akletmek nasıl mümkün olabilir ki? Bu yeni hıza adapte olmayanların hayatta kalması nasıl olur? Sisteme dâhil değilseniz nasıl kontrol edilebilirsiniz? Bu hız içinde Yıkıcı Kapitalizm için üretirken nasıl hayata söz söyleyebilirsiniz? Bu hız için koşarken nasıl tecrübe biriktirebilirsiniz? Sanayi devriminin merkezi üretim sistemlerine itiraz eden süreçleri, merkezilikten uzaklaşan yapay zekâ teknolojilerinde göremeyeceğiniz için sisteme nasıl eleştiri getirebilirsiniz? Sanayi devriminin merkezi üretimlerinin patronları görünür idi. Şimdiki sistemin üretiminde kişilerin kendileri olacak ve daha yerel daha minimal üretim merkezleri yapılacak. Bu yerele itiraz nasıl olacak? İnsanlar kendilerine mi itiraz edecekler? Para sistemi bankalar aracılığıyla yapılıyorken kan emicilik yani filmin kötü karakteri bankalar ve patronlarıydı. Yapay zekâ teknolojilerinin ürettiği ekonomi modelinde kişi kendinden başka kimseyi tanımayacak. Bu yeni ekonomide kime itiraz edip, kime isyan edecek? Kişiyi bırakın, kurumsal olarak bile hangi firmayı muhatap alacak? İşte değişimin sebebi!  

Değişimin sebebi olan yeni bilgiyi düşünürken şu noktaya da dikkat etmeliyiz: Her konuda karanlık güçler aramak, karanlık güçler tartışması yapmak, bir süre sonra doğru düşünmeyi yok eder. Bilgiden ziyade zanlar üzerine kurulmuş, somut kanıtlara dayanmayan söylemler muhakeme gücünü ortadan kaldırır. Bağımsız düşünemez hale geliriz ve böylece istenilen kalıplarda düşünmeye başlarız. Spekülasyonlar hakikate ulaşmanın öndeki en büyük engellerdir. Spekülasyonları konuşmaya başladığımızda aslında dedikodudan ibaret “-mişli” rivayet kalıplarıyla konuşup bilgi ve belgesi olmayan boş sözlere sahip oluruz.

Bilgiye dayalı ve metodik düşünmek gerek. Mukayese ile düşünmeyi öğrenmek spekülasyonlara, dedikodulara karşı en güçlü silahtır. Dikkat edilecek olunursa spekülatif konuşanlar hep aynı konuşurlar ve ne çevrelerini ne de dünyayı fark edebilirler. Değişimin ne olduğunu, neden olduğunu anlamanın yöntemi bilgi ve analizdir.

Neler Değişebilir?

Yeni bir ekonomi modelinden bahsedilmekte. Bu ekonomi modelinin çalışma prensipleri ve hâkimiyet yüzdeleri bir süre tartışmalara neden oldu. Ama bugünkü ekonomi modelinde güç sahiplerinin masadaki pasta paylaşımında anlaşmaya vardıkları görülüyor. Çünkü salgın sonrası dünyada yaşanacak devasa ekonomik sorunlardan bir çıkış stratejisi vardır ve bu çıkışın uluslararası toplumlarda kabul görebilmesinin en önemli işlevlerinden birisi hastalık ile üretilen KORKU SALGINI’ dır ki ortaya çıkacak işsizlik ve arz-talep dengesindeki bozulma ile beraber bu korkunun ardına mevcut ekonomi-politiğin değişiminde bir itiraz süreci oluşmayacaktır. Oluşan itirazi söylemler ise cılız ve marjinal kalacaktır. 20. yüzyılda değişim süreçlerine itirazlar ekonomi politik hareketlerin, gecikerek değiştiğini göstermiştir ki (68 hareketlerini böyle okumak gerek) geçmiş deneyimler bugünün insanının rızası imal edilerek değişime gönüllü kabul göstermelerine yönelik çalışmaları içermektedir. Yani kişilerin tek tek rızaları imal edilmez ise 68 hareketlerinde olduğu gibi, yeni modellere itiraz eden grupların ortaya çıkması engellenemez. Sahi, 68 hareketleri neye karşı ortaya çıkmıştı? 

Reel ekonominin çöktüğü bir döneme girdik. Virüs bu çöküntüye sadece araç oldu. Yani zaten var olan çöküntüye günah keçisi olarak seçildi. Bu yüzden tüm dünyada gereğinden fazla korku üretildi ve gereğinden fazla tedbirler alındı. Şu anda işini kaybedenler, ticaretini batıranlar, maddi sıkıntılar yaşayanlar kime kızabilir? Virüs salgınına kızmak yel değirmenleriyle kavga etmeye benzemiyor mu? Muhatapsız bir isyan var olabilir mi? İnsandan bağımsızlaştırılmış bir sermaye çok daha soyut olacağından ekonomik suçların merkezine oturtulabilir mi? Bunlara ekonomi diyoruz ama dikkat edilirse açıklamaların tümü aynı zamanda siyasettir. Ne ekonomi siyasetsiz, ne siyaset ekonomisiz olabilir. O halde ekonominin değişimi demek siyasetin değişimi demektir.

Aylardır yapılan hata şudur ki virüse bakarak konuşulmakta ancak bu hastalık nedeniyle alınan tedbirlerin ve dünyanın gidişatının ne olduğuyla ilgilenilmemektedir. Nitekim dünya bir süredir ciddi krizler yaşıyordu. Hatta bu krizlerin yakın zamanda kapıları kırıp haneleri, dükkânları, işleri, işletmeleri yok edeceği bilinen bir gerçekti. Genelde çokbilmiş uzmanlar sermaye ile ulus devlet çatışmasından bahsediyordu. Yani ekonomiyi yönlendirme yetkisinin kimde olacağı tartışmasıydı bu. Güncel çatışmaların teknoloji üzerine olduğunu söylüyorlardı. Ama bir önceki bölümde bahsettiğimiz güncel bilgiden habersiz olduklarından olayları doğru yorumlayamadılar. Bugün değişen sistem para ve teknolojinin evlenmiş olmasıyla ortaya çıkmıştır. Bu evlilikten doğan çocuğun ismi ise BİLGİ EKONOMİSİ’dir ve içeriği hibrittir. Yani ulus devlet kadar sermaye/para, para kadar teknoloji, teknoloji kadar sosyal hayat, sosyal hayat kadar bireyselleşme iç içe geçmiştir bu yeni ekonomide. O yüzden içerdiği bilgi ve teknoloji şimdiye kadar kullanılan fikirleri içermekle beraber daha geniş ve daha karma bir yapıya sahiptir. Değişen ekonomi ise şimdiye kadar bilinenlerin hepsini YIKMIŞTIR. Dedik ya bu yeni sistemin özelliği yıkıcı diye.

Bilgi ekonomisi, sermaye ile oluşmuş uluslar üstü güç merkezlerini daha yerel hale getiriyor ki bu aslında sermayenin bu kadar güçlü olmadığı eski dönemlerdeki duruma bir gidişi tetikliyor. Bu noktada, sermayenin fabrikalar aracılığıyla ortaya koyduğu merkezi üretimi yerelde daha küçük atölyelere indirgeyen bir dönüşümden bahsedilebilir. Merkez bankaları da bu eski yapıya iyi bir örnek teşkil edebilir. “Dünya beşten büyüktür” ifadesini de bu merkeziyetçiliğe bir itiraz olarak okumak mümkündür. Aşırı merkeziyetçi, aşırı fabrikalaşmış sistemler aslında hep kriz üretiyordu ve 2000’lerin başından itibaren kendini içten kemiren halde buldu. Merkeziyetçilikle her şeyin çözüleceğine olan inanmışlık, bu krizlerle kendini yok etti zaten. Salgın karantinası ile başlayan çevreci olaylar (havanın temizlenmesi, ozon sorununun azalması, hayvanların daha özgürleşmeleri, doğal kaynak kirliliğinin azalması gibi) aslında bu merkeziyetçi üretim modelinin doğayı da çok tahrip ettiği görüşüyle uyumludur. 

Bu yeni ekonomi modeli bilgiyi geliştiren, bilgiyi daha güçlü hale getiren bir üretim modeli sunuyor dünyaya ve bilgiyi geliştiren herkesin merkezileşmeye ihtiyaç duymadan üretime katılmasını sağlıyor. Örneğin 3D yazıcılarla artık ev bile yapmak mümkün. Yine yapay zekâ teknolojileriyle üretilen yapay et kişilerin kendi başlarına besinlerini üretebilmelerine imkân sumaktadır. Çok da eski olmayan bir dönemde insanlar mesela kazaklarını kendileri örerdi. Şimdiki 3D yazıcı sistemleri de insanları kendi tekstil ürünlerini üretmeye teşvik edecek niteliktedir.

Elbette yeni sistemin üretim modeline iyi derken potansiyelleri ve imkânları da göz önüne almamız gerekmektedir. Reel ekonominin çöktüğü, karantina süreçleriyle yalnızlığa itilen insanların etkinlik duygularını kaybettikleri, amaçsızlığa doğru itildikleri, evlere hapsedildikleri bir dönemin, beklenen durumlar ile gerçekleşenler arasında nasıl bir korelasyon üreteceğini de gösterecektir bizlere.

Yeni bir sistem geliyorsa, gelene karşı durup bunu reddetmeye kalkmak, bilgi dışı ise, çok makul değildir. Çünkü itirazımız ile geleni engellediğimizde oluşacak boşluğu da iyi hesaplamamız gerekir. Aslında dünya sürekli dönüşümler yaşıyor. Bu dönemin özelliği ise, insanı aşırı hızlı bir dönüşme tabi tutmasıdır ki bunun sonuçları hakkında da çok fazla bilgi sahibi değiliz. Muhtemelen bu sistemi kurgulayanlar çok önceden bu sonuçlar hakkında öngörülere sahiptir ancak bunları biz yaşarken öğrenebileceğiz. Bu yüzden bilgi edinmek ve yeni olan hakkındaki bilgileri analiz etmek gerekmektedir. Bir altlık oluşturmadan yaptığımız itirazlar hayatta çok yer bulamayacaktır.

Salgınla Beraber Oluşan Durumlar

Salgın ve alınan sert tedbirler dünyanın her yerinde tarihin kaydettiği en hızlı finansal çöküntüleri getirdi. Bu çöküntüler toplumsal değişimlerle beraber üretim yerlerinin de değişimini getiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın virüse karşı tedbirler kapsamındaki konuşmasının başında ifade ettiği “dünya bir daha eskisi olmayacak” sloganı yeni dünyaya verilmiş bir mesajdır. Bu çıkış, Türkiye’nin bu yeni dünyada, yeni ekonomi de var olduğunu ve bu dünyanın oluşması, ilerlemesi esnasında gerekli olan her duruma katılacağının bir teminatıdır. Elbette teminat sadece söz ile olamayacaktı ve yeni dünya sistemine katılım olarak yüz milyar TL’lik bir başlangıç sermayesi taahhüt olarak verilmiş olundu. Bu açıklamadan itibaren Türkiye’nin dünyadaki konumu farklı bir noktaya evirildi. 

Adına ‘maske diplomasi’ denilen yeni bir kavramsallaştırma ile Türkiye, gelişmiş olanlar da dâhil olmak üzere birçok ülkeye sağlık malzemeleri göndermeye başladı. Bu noktada Türkiye’de çok konuşulmamasına rağmen uluslararası medyanın büyük bir bölümünde Türkiye’nin kriz hallerinde hızla üretim yapabilen bir ülke olduğu yazılmaya başlandı. Hızlı üretim ilk etapta tekstili kapsarken solunum cihazı gibi üretimlerle Türkiye yeni tedarik zincirinin önemli bir halkası olarak tanımlanmaya başlandı. Bu arada uluslararası medya mensuplarının Türkiye’deki hastaneleri gezip haber yapmaları, salgına karşı başarılı olunduğunu ısrarla dillendirmeleri de yeni düzende Türkiye’nin pozisyonu hakkında çok net bilgi vermektedir. Bu arada salgında başarılı olma haberleri ile Sağlık Bakanı’nın “DSÖ’nün salgınla mücadele algoritmasını kullanmıyoruz. Biz kendi algoritmamızı kullanıyoruz” açıklamaları beraber düşünüldüğünde tartışmalı hale gelmiş olan DSÖ üzerinden eski sistemin uluslar üstü kurumlarına karşı başlatılan savaşta da taraf olunduğu da açıkça ifade edilmiş olmaktadır.

Boris Johnson, İngiliz devletinin görüşünü salgının ilk döneminde sürü bağışıklığı olarak açıklamıştı. Aslında bu çıkış yeni dünya sistemine karşı bir duruşu ifade ediyordu. Masadan daha fazla pay almayı hesaplayan bir açıklamayla tedbire gerek duymayacaklarını beyan etmelerinden sonra Johnson’un hastanede yatmaya kadar giden süreci ile Kraliçe ve Prens Charles’ın testlerinin pozitif çıkması haberleri bu tavrın kısa sürede kırılmasına sebep oldu. Yine sisteme daha başından itiraz eden İran’ın yönetim kadrosunun büyük bölümünün hastalığa yakalanması ile sessizliğe bürünmesi de yeni dünyanın ikna edici olduğunun göstergesidir. ABD’de ise durum çok daha ilginç seyretmekte. Karantina konusunda çok istekli olmayan ABD’de alınan tedbirlerin tümüne karşı olanlar ile tedbirleri en sert şekilde yerine getirmeye çalışanlar karşı karşıya geldi. “Hayatımı geri ver” mottosuyla karantinaya karşı çıkanlar, karantina isteyenler kadar çok ve hayatlarına normal devam ediyorlar. Ölüm sayısı sürekli yükselmesine rağmen ABD bu konuda karmaşa yaşıyor. Bu karmaşanın sebeplerinin başında blockchain isteyenler ile bu sisteme karşı çıkanların kavgası gelmektedir. ABD’deki bu kavganın etkisinin yansıdığı bir kurum da DSÖ’dür ve DSÖ ısrarla salgını köpürtmeye devam etmektedir. Bunun yanı sıra ikinci dalga tartışmaları da bu güç savaşının bir başka enstrümanıdır.

Blockchain yeni ekonomi modelinin açılımıdır. Her yerde kötücül özellikleri ile bahsedilmektedir. Hatta para ve ekonomiden anlayan(!) bazı şahıslar blockchain’in İslam’a uygun olmadığı gibi fetvalar da vermektedir, ancak bu durum sistemi, ekonomiyi, yeni dünyanın gidişatını bilmemekten dolayıdır. Blcokchain için caiz değildir diyenlerin de ekonomi modeli olarak ele aldıkları tartışma noktası, kapitalizmin bir önceki sisteminden beslenmektedir. Bu da fetva verenlerin cehaletini ortaya çıkartmaktadır. Blockchain teknolojisi ile ilgili birçok olumsuz durum olabilir ama bilginin merkeziyetçiliğinden kurtulabilmesi önemli bir olumluluktur. Blockchain tartışmaları Türkiye’de çok yapılmıyor ve hemen hemen kimse bu sistemi bilmiyor ancak uluslararası alanda çok önemli tartışmalar mevcut. Özellikle merkeziyetçilikten kurtulmuş, dağıtık sisteme sahip yapının aile bağlarını ve sosyal ilişkileri daha güçlendireceği, ailenin yine toplumun merkezine geleceğini öngörmektedir. Hatta bu karantinanın olumsuz etkilerinden birinin, büyük şehirlerde yaşamak olduğunu düşünen insanların daha küçük yerlerde yaşamayı tercih edecekleri iddia edilmektedir. Özellikle internet bağlantısı olduktan sonra, kendi üretimini yapabilen insanların büyük şehir yerine küçük yerlerde yaşamaktan daha çok keyif alacakları da yoğun olarak tartışılmaktadır.

O halde yeni dünyada değişecek olan temel durum merkeziyetçiliktir. Bu durumun temel sonucu olarak dağıtık düzen bir ekonomi ve dağıtık düzen bir siyaset çok daha anlaşılabilir olacaktır.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *