“Grek filozofisi ve eleştirel hümanist yaklaşımı ilke edinmiş aydınlanmış akıl, varlık alemeni ‘kutsal’ ve ‘profan’ diye ikiye ayırdı. Kutsalı metafizik ve aşkın aleme, profanı şimdiye buraya ve reel fizik hayata has kıldı.”
Totemler ve Tabuları
Hüseyin Alan
Grek filozofisi, onun takipçisi ‘rasyonel aklın’ ve ‘eleştirel yaklaşımın’ aydınlanmacı bilgisine göre
Totem; tanrıyı, tabu; yasaklar dahil bu tanrının kurallarını ve ilkelerini temsil ediyor.
Buna göre ‘dinler tabu’, din buyuranlar ‘totem’ oluyor. Sosyolojik ve biyolojik evrim geliştikçe ilkelinden mükemmeline doğru bunlar da gelişim gösteriyor, isim ve şekil değiştiriyor.
İşte gök cisimlerine ve hayvanlara; kutsanmış insanlara ve liderlere; şeytanlara ve meleklere vs ‘tapanlar’
Taptıklarını totem yani ‘kutsal’ yani ‘tanrı’ kabul ediyor; totemler adına konmuş kurallar ve yasaklar da uyulması gereken ‘tabular’ yani ‘dinler’ oluyor..
Anlatıya göre totem ve tabular, sosyolojik olarak ilkel kabile tarzı toplumsal örgütlenmeden gelişmiş modern toplumsal örgütlenmeye kadar tümünde,
toplumsal kimliği, birliği ve düzeni sağlamış, bireyin aidiyetine, üstünlük iddiasına ve anlam arayışına cevap vermiş oluyor.
Bu bakımdan ‘önemliymiş’te yani..
Aydınlanma paradigmasında şekillenmiş mezheplerden Anarşizm ve Marksizme göre egemen sınıf, her çağda, geniş halk kesimini sömürmek ve yönetimine ikna etmek için her daim totem/Tanrı ve tabu/din icat eder.
Buna göre modern çağın totem ve tabusu ‘devlet’ ve ‘laikliktir.’ Devlet burda tanrıyı, laiklikse dini temsil ediyor.
Diğer mezhebi liberalizmde bu husus önemli değildir; kim neye inanırsa inansın ama siyasi ve ekonomik sisteme bulaşmasın.
Diğer mezhebi faşizmde önemli çünkü varlık gerekçesi ve tarihsel referans olarak olmazsa olmazıdır.
Diğer mezhebi muhafazakarlıkta zaten modern zihnin inşa ettiği enteresan dinler var. Amerikalı muhafazakarla Avrupalısı, Türkiyeli muhafazakarla Hintlisi bu bakımdan çeşitlilik gösterir..
Grek filozofisi ve eleştirel hümanist yaklaşımı ilke edinmiş aydınlanmış akıl, varlık alemeni ‘kutsal’ ve ‘profan’ diye ikiye ayırdı. Kutsalı metafizik ve aşkın aleme, profanı şimdiye buraya ve reel fizik hayata has kıldı.
Dolayısıyla siyasi toplumsal hayatta kendi bilgi kaynağı ve biçimiyle ‘tek doğruyu’ temsil eder, ‘hakikati’ tekeline alır.
Bu anlayışta bi şekilde tabu totem ilişkisini gösteriyor. Şöyle ki;
Modern çağın tabuları, çıkış sırasına göre liberalizm sosyalizm muhafazakarlık ve faşizmdir. Bunların kendi kuralları ve yasakları vardır. Şu halde bunların totemleriyse aydınlanmacı filozof ve bilimcileri oluyor..
Bu izahlara göre,
Batıda kapitalizm; Türkiye’de Kemalizm; Mısırda Nasırizm; Hindistan’da Gandizm; (eski) Irak ve Suriyede Baasçılık; İsrail’de Siyonizm..
Birer tabu yani din olur, bu dinlerin de doğal olarak totemleri/tanrıları olacak..
Totem ve Tabu ilişkisi, gerek kavramsal olarak tanım tarif ve izah, gerekse toplumsal reel gerçeklik olarak Batı icadı olmasına rağmen
Ne hikmetse kendilerinde ‘ezeli ve ebedi’ tanrı din fikri yokken, üçüncü ülkelerdeki imalatlarında ‘ebedi’ totem ve tabular çok var..
Grek filozofisi, aydınlanma aklı ve bilimini kabul etmezsek ne olacak?
O vakit ‘nakli’ bilgiye yani ‘vahye’ dayalı akla itimat edip başka bir izah getireceğiz. Başka bir toplumsal siyasal düzenden bahsedeceğiz. Bu durumda
Ortağı ve dengi olmayan; oğlu ve kızı olmadığı gibi başkasının oğlu ve kızı da olmayan; yegane ilah ve rab olan Allah ‘bir tane.’
Yaratan o, hayat veren o, rızıklandıran o, güvenliği ve geleceği tayin eden o, bu dünyayı geçici olarak var eden, dünyevi yaşantının nasıllığından ve buna göre akıbetten ve ebedi yaşamdan bildiren de o..
Bu Allah’ın Peygamberler vasıtasıyla öğretip gösterdiği dini,
Yani ferdi ve toplumsal yaşayışın düzenleneceği kuralları ve yasakları tanzim eden İslam, din olarak da ‘bir tane.’..
Tevhid, bu manada ‘bir’leştirme ve ‘bütünleştirme’ demektir:
Hem inanç olarak Allah’ın bir’liğini; hem Ümmet olarak müminlerin ‘bir’liğini; hem siyasi ve toplumsal düzen olarak teşrii faliyetinin şeri dayanağının ‘bir’liğini ve bütünlüğü temsil eder.
Şayet bu üçlü birlik tesis edilmemişse din, birleştirme niteliğini yitirmiş bozgunculuğa ve parçalanmaya hizmete koşulmuş olur.
Ki bunun adı ‘tekfircilik, hizipçilik, mezhepçilik, grupçuluk’ olarak ortaya çıkan parçalanmaktır. Tarihsel tecrübe de bunu kanıtlıyor.
Bu hal, dinin ‘bir’leştirici ve ‘bütünleştirici’ özelliğinin ‘parçalayıcı’ şekle sokulmuş halidir.
Bu durumda ihtilaflarda kılıçlar çekilmiştir. Siyaset sınıfı ve egemen zümre, ortakları seçkin tüccarlarla ‘bir’ olup Allah’ı ve İslam dinini
Totem ve tabu inancı ve ilişkisine dönüştürmüş demektir..
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *