Salgından sonra ortaya nasıl bir dünya çıkacak?

Salgından sonra ortaya nasıl bir dünya çıkacak?

Pandeminin ardından ortaya nasıl bir dünya çıkarsa çıksın, o dünya “daha büyük” bir yer olacak; ekonomiler küçülecek, küresel ticaret ciddi şekilde kısıtlanacak, pazarlar kaybedilecek.

Koronavirüs salgınından sonra ortaya nasıl bir dünya çıkacak?

Dr. Emir Suljagiç / AA

Kovid-19 salgını felaket potansiyeline sahip gerçek bir kriz ve netice olarak tüm dünya adeta savaştaymış gibi bir görüntü veriyor. Pandeminin demokratik süreçlerine yapabileceği menfi etkilerden korkan birçok ülkede, bu dönemde bazı özgürlükler kısıtlandı veya kısıtlanmak üzere. Tekrar tekrar, ideolojik çizgilerimizden bağımsız bir şekilde, kriz zamanlarında hepimiz tek bir varlığın yardımına müracaat ederiz: Devlet. Hükümetlerin zaten işini yapması beklenir; ama Avrupalıların, sık sık ve çok yoğun şekilde eleştirilen o devlet denilen “devin”, en hafif tabiriyle, nasıl olsa hemen devreye girerek felaketi savuşturacağına dair kanıksanmış bir rahatlık içinde oldukları görülüyor.

Timothy D. Snyder’ın ifadesiyle, bedeninizin nerede olacağına karar verme gücü sadece devlette vardır. Çoğu kişi kitlesel şiddet konusunda devleti suçlama eğilimine sahip olsa da, çok sayıda insan zayiatına sebep olan şey aslında çoğu durumda bizatihi devletin yokluğudur.

Karantinalar uygulamaya konuldu, ticari faaliyetler sınırlandırıldı ve her türlü aktivite ve halka açık toplantılara kısıtlamalar getirildi. Bazı durumlarda polisin ve askerin müdahil olması istenecek, acil durumlar ilan edilecek, gıda ihracatı yasaklanacak, sınır geçişleri kapanacak ve vatandaş olmayanlar sınırdan geri döndürülecektir. Avrupa’da devletin cebretme konusunda sahip olduğu kabiliyetler, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana hiç görülmedik şekilde sergileniyor. Bu kriz sona erdiğinde -gerçekte henüz ermediyse- dünya genelinde iş dünyası devletten yeni bir kurtarma hamlesi isteyecektir. Pandeminin küresel ekonomi üzerindeki etkisi felç edici seviyede olacaktır.

Fakat bir paradoks tezahürü olarak, küçük, fakir, daha seyrek nüfuslu ve dolayısıyla daha fazla izole edilmiş ülkeler salgından daha az etkilenecek ve süreci belki de daha rahat atlatacaktır. Tek ikilemse, çoğunlukla kırılgan ve kusurlu olan söz konusu devletlerin, bu duruma yeterli ve uygun bir şekilde yanıt verip veremeyeceği. Londra Ekonomi ve Siyaset Bilimi Okulu’ndan (LSE) gelir eşitsizliği konusunda önde gelen bir akademisyen olan Profesör Branko Milanoviç’in geçtiğimiz günlerde belirttiği gibi, pandeminin ardından ortaya nasıl bir dünya çıkarsa çıksın, o dünya “daha büyük” bir yer olacak; ekonomiler küçülecek, küresel ticaretciddi şekilde kısıtlanacak, pazarlar kaybedilecek ve muhtemelen hem hükümetler hem de işletmelerin, üretimlerini ülkelerine geri getirme ve tedarik zincirini emniyete alma girişimlerine tanık olacağız.

Bununla birlikte, bazı rakamları bir mukayese olması için nazara verelim: 1992-1995 yılları arasında Sırplar tarafından sadece Doğu Bosna’da katledilen Boşnakların sayısı, şu ana kadar Kovid-19’dan ölenlerin sayısından daha fazla. Suriye’de Beşşar Esed’in soykırım rejimi tarafından son dokuz yılda çok daha fazla insan öldürüldü. Ancak dünya onlar için durmadı. Batı dünyasının, 1945’ten bu yana, dünyanın geri kalanının gündelik bir gerçeklik olarak kanıksamış olduğu zorlukların sadece bazılarını yaşamaya başladığına ilk kez şahitlik ediyoruz; dünyanın geri kalanının yaşamakta olduğu bu zorluklarsa, genellikle Batı’nın uyguladığı politikaların bir sonucudur ve bazıları İkinci Dünya Savaşı öncesi döneme kadar uzanır.

Avrupa, pandemi kendisini kırıp geçiriyor olsa bile, diğer taraftan hâlâ Suriyeli mültecilere karşı yapılan haçlı seferine önderlik ediyor: Yunan Deniz Kuvvetleri mültecilerin kullandığı küçük teknelere ateş ediyor, onları karasularından zorla çıkarıyor. Hepsi olmasa da çoğu AB başkenti, yaptığı çığırtkanlıkla Yunan makamlarının “Hıristiyanlığın müstahkem savunma duvarı” olarak vazife görmesini sağlıyor. Ne var ki Avrupa’nın şimdilerde yaptığı gibi, bir güvenlik çemberi oluşturarak kendinizi Suriyeli mültecilerin o yoğun, iç içe geçmiş kitlesinden uzak tutabilirsiniz; ama bunu yaparken, özellikle sizin faydanıza olacak şekilde kurgulanmış küresel ekonomik düzenin bedelini ödemekten de kaçamazsınız. En ufak bir rahatsızlığı bile paylaşmak istemiyorsanız, o zaman refahınızı ve güvenliğinizi paylaşmaya başlamak zorundasınız.

Tanık olduğumuz küresel muhasaradan sonra ortaya çıkacak olan dünya, belirsizlik ve kaygı dünyası olacak; nerede kalacağınız veya vaktinizi nasıl geçireceğiniz gibi en basit kararları bile kendi başınıza alamadığınız bir dünya… O dünya, küre çapında çok büyük sayılarda insanın on yıllardır, belki de daha uzun bir süredir içinde yaşadığı bir dünyadır. Pek çok yorumcunun gözden kaçırdığı nokta, Kovid-19 salgınıyla birlikte aslında dünyada ne kadar çok sayıda insan için, ne kadar az şeyin değişmiş olduğu gerçeği… Ayrıca Batılı hükümetler tarafından salgını kontrol altına almak maksadıyla alınan önlemlerin çoğu, küresel pazardaki göreceli konumlarını salgından sonra da muhafaza etmeye matuf. Bu yaklaşımları sadece ciddi bir muhayyile kısırlığına değil, aynı zamanda salgını daha ilk etapta durdurma konusunda sergilenen böylesine acınası hazırlıksızlığa yol açan geçici körlüğe de işaret ediyor. Kendi içinde tamamen birbirine bağlı olan küreselleşmiş ekonomi, şimdi ilk kez gerçekten çift yönlü bir cadde.

Mütercim: Ömer Çolakoğlu

[Srebrenica Soykırım Anıtı Merkezi müdürü olan Dr. Emir Suljagiç, Uluslararası Saraybosna Üniversitesi (IUS) Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yarı zamanlı öğretim üyesidir ve “Ethnic Cleansing: Politics, Policy, Violence – Serb Ethnic Cleansing Campaign in former Yugoslavia” ve “Postcards from the Grave” adlı iki kitabın da yazarıdır]

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *