Entelektüel Özgürlük

Entelektüel Özgürlük

Toplumlarımızda otoriter popülizmler iktidar ihtirasları adına, bugün, çok derin bağlar-bağlılıklar-bütünlükler kurmamız gerekirken, çok derin ayrılıklara-parçalanlamalara neden olabilecek bir dil üretiyor.

Entelektüel Özgürlük

Atasoy Müftüoğlu

Dünya çapında gerçekleşen toplumsal ilişkilerin, insanların ufuklarını genişlettiği, mekânın fiziki sınırlarını aşan ilişkilerin yoğunlaştığı, bilgi’nin, dil, kültür ve siyasetin uluslarüstü düzeyde hareket yeteneği kazandığı bir dönemde, İslam toplumlarının mumyalanmış gelenekler temelinde içe ve geçmişe kapanmaya devam ediyor olmalarının makul-anlaşılabilir, mazur görülebilir bir açlaması olamaz. Bu konuda, dürüst ve içtenlikli davranarak yetersizliklerimizi itiraf etmemiz gerekir. İçe ve geçmişe kapanan toplumlarda da mumyalanmış gelenekler kültürel yenilenmeye, yeni kültürel içerik üretimine geçit vermedikleri için, kültürel içerik üretme yeteneğini kaybeden kültürler küreselleşen kültür karşısında tutunamıyor. Yenilenmenin, yerleşik hakikatlerden vazgeçmek anlamı taşımadığını belirtmek gerekiyor.

İslam kültürü, küresel kültür olmanın bütün niteliklerini ve özelliklerini içerdiği halde, sözünü ettiğimiz geleneklerin baskısı sebebiyle, küresel ölçekte yankısı olan eserler üretebilecek düşünce, fikir, bilim, sanat kadroları yetiştiremiyoruz. İslam toplumları, bir halkın, bir toplumun ve bir kültürün, tarih boyunca karşı karşıya gelebileceği en büyük tehdit ve tehlikelerle hiç bir şekilde yüzleşmediği için, karşı karşıya bulunduğu yapısal-hayati sorunların, kendi yanılsamalarından kaynaklandığını kabul etmek yerine, bütün bunların dışarıdan kaynaklandığını iddia etmeye devam ediyor, edebiliyor.

Onbeşinci yüzyıldan bu yana Avrupalılar, Avrupalı olmayanlarla, özellikle de Müslümanlarla ilgili olarak bilinçli bir biçimde bir “öteki”, “yabancı” söylemi icat ettiler. Bu tarihten itibaren, İslam, rakip bir dini-politik sorun olarak tanımlandı. Öteki, hep olumsuz nitelikler temelinde tanımlandı. Liberal kapitalizmin ideolojik hükümranlığı, kapitalist oligarşi, kapitalist/siyonist canavarlıklar, birer birer ülkelerimizi yok ederken, talan ederken, şimdi bir kez daha Ortadoğu halklarını sistematik cezalandırmaya tabi tutmaya çalışıyor.

İslam dünyası toplumlarının ve kültürlerinin, halen karşı karşıya bulundukları en önemli sorunların başlıcası, karizmatik-otoriter-muhafazakar-popülist dini ya da politik figürlerin gündemlerine, tavırlarına, tarzlarına, söylemlerine kapatılarak, hamaset/demagoji/mugalata diliyle düşüncesizleştirilmeleri, hamaset içeren klişelerin dünyasına hapsedilmeleridir. Kendisini yerli ve milli sınırlara hapseden tekil bir kültürün, tecrit kültürünün geleceği olamaz. Bağımsız bir ülke, toplum, kültür, siyaset, bağımsız bir düşünce, fikir, ilahiyat adamı, bilim, sanat adamı olabilmek için her şeyden önce, halen karşı karşıya bulunduğumuz ontolojik ve epistemolojik bağımlılığı, düşünsel-kültürel bağımlılığı aşarak, entelektüel özgürlüğü gerçekleştirmemiz gerekir.

Dayatılmış bir gerçekliğe, dayatılmış bir epistemolojiye maruz bırakıldığımız için, bugün, aziz İslam’a bireysel bir dindarlık biçimine, bireysel dindarlığın tezahürlerine, merasimlerine, ya da sosyal yardım etkinliklerine indirgenmiş bulunuyoruz. Düşünsel-kültürel dindarlık, hukuki dindarlık, ekonomik dindarlık, siyasal dindarlık hiç bir biçimde gündemimizde yer almıyor. Düşünsel-kültürel dindarlık için, entelektüel-zihinsel bir mücadele gerekirken, hukuki dindarlık için, İslam hukuk felsefesi ışığında, seküler hukuku sorgulayabilecek, İslam hukuk bilincini kamusal alanda somutlaştırabilecek çalışmalar yapmak gerekiyor. Ekonomik dindarlık için, kapitalist dünya görüşü ve hayat tarzıyla mücadele iradesi, siyasal dindarlık için, hangi yönden gelirse gelsin bütün emperyalizm ve sömürgecilik biçimlerine karşı bir bilinç savaşını toplumsallaştırmak gerekir.

Bizler, bugün, Müslümanlar olarak gerçek hayatta, tarihte, dünyada, toplumda uygulanmayan bir dinin faziletlerini, niteliklerini, anlamını anlatarak, tartışarak, tuhaf çelişkiler sergilemeye devam edebiliyoruz. İslami anlamda, yeryüzü-evrensellik bilinci evrensel bir mevcudiyeti zorunlu kılar. Milliyetçiliklere, mezhepçiliklere, batıniliklere, yerli-milli dindarlık biçimlerine maruz bırakılan Müslümanların, evrensel bir mevcudiyeti gerçekleştirmeleri hiç bir şekilde mümkün olamaz.

Seküler-sömürgeci bilgi’nin, kavram ve kurumların seküler ideolojik hukukun, kapitalist-liberal ekonominin, emperyalist siyasetin hakimiyetini, saltanatını, diktatörlüğünü sürdürdüğü bir dünyada, bütün bir insanlığın bireysel bağlamda, bireysel bağlamla sınılı bir dindarlığı seçmelerinin, bu diktatörlük üzerinde hiç bir caydırıcı etkisi olmayacağını bilmek-anlamak gerekir. Toplumlarımıza hakim olan otoriter-muhafazakar-sağ popülizmin, ayrımcı-sorumsuz dili, ortak toplumsal değerleri, hassasiyetleri büyük ölçüde aşındırdığı gibi, özellikle, genç kuşakların entelektüel potansiyellerini, yeteneklerini ve ilgilerini bütünüyle yok ediyor. Bu dil bütün Müslüman bireyleri bir bilinç olmaktan çıkararak, sıradan propoganda nesnelerine dönüştürüyor. İçe ve geçmişe, otoriter popülizme kapanan toplumların kaybetmekten başka yapabilecekleri hiç bir şey yoktur. Her alanda içerik üretme ve bunları yayma yeteneğine, bu konuda yetişmiş kadrolara sahip olmayan kültürler, yerli ve milli bir söylemle bütünleşerek, bir tecrit kültürü halinde, tekil bir kültür halinde varlıklarını hamasete dayalı olarak sürdürme yolunu seçerler. Bu tür bir kültür, İslami bütünü gerçekleştirme mücadelesine her hangi bir şekilde katkıda bulunamaz.

Liberal-kapitalizmin ideolojik hükümranlığı-saltanatı, tarihi yok sayarak, geçmişi yok sayarak, bütün inanç ahlak-anlam-değer sistemlerini yok sayarak, bütün bilgelikleri yok sayarak ilerlerken, Müslümanların, liberal-kapitalist sistemle, hiç bir gerilim-çatışma yaşamaksızın gönüllü olarak bütünleşmeleri, otoriter-popülist-sağ-muhafazakar dilin ötesine geçememeleri, tek bir bakış açısını bağnazca savunmaları, büyük çöküşün, büyük işaretleridir. 

Müslüman olmak, hayatı, dünyayı, olayları, tarihi, toplumu bir bütünlük içerisinde, bir bütün olarak görmeye çalışmakla başlar. Toplumlarımızda otoriter popülizmler iktidar ihtirasları adına, bugün, çok derin bağlar-bağlılıklar-bütünlükler kurmamız gerekirken, çok derin ayrılıklara-parçalanlamalara neden olabilecek bir dil üretiyor. Hangi toplumda olursa olsun bu tür bir dil büyük bir kısır döngüye işaret eder.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *