Afganistan doğumlu ABD’li üst düzey diplomat Halilzad’ın sürekli “her şey kararlaştırılıncaya kadar hiçbir şeyin kararlaştırılmadığını” ifade etmesi, söz konusu görüşmelerin “ya hep ya hiç” politikası yüzünden başarısızlığa mahkum görünüyor.
Afganistan barışı Afganların elinde: ‘Ya hep ya hiç’ politikası
Zerrar Cengiz / AA
Arka arkaya yapılan görüşmeler net olmayan sonuçlar doğurdu ve Taliban’ın ülkedeki coğrafi varlığını genişletmesiyle birlikte Afganistan’da şiddet arttı.
ABD – Taliban görüşmelerinin yedinci turu Katar’da devam ederken Kabil ve Kandahar’da peş peşe gerçekleşen saldırılar, her görüşme öncesi ya da sonrasında tarafların birbirlerine psikolojik üstünlük sağlama yarışını da aynı anda yürüttüklerini ortaya koyuyor.
2018 yılından bu yana somut bir netice ortaya çıkmasa da, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Afganistan Özel Temsilcisi Tadamichi Yamamoto, “Afganistan’da süren savaşın, müzakerelerle sona erdirilme şansının ilk kez bu kadar yüksek olduğu” çıkarımında bulundu. Ancak, ABD, süreci iyi yönetememesine rağmen Afganistan barış sürecinin kendi ekseninden çıkarılarak Rusya, Pakistan ve Çin hattında yürütülmesini istemiyor.
“Barış görüşmeleri için ön şartımız ABD’nin bu ülkeden çıkmasıdır” sözünde direnen Taliban’ın, “ABD’nin Afganistan’daki sivillere yönelik saldırılarına sessiz kalmayacaklarını” açıklaması ve “Afganistan’daki ABD varlığının komşu ülkeler için de bir tehdit olduğu” tezini savunması, sürecin arkasında Rusya, Çin ve Pakistan’ın da yer aldığını ortaya koyuyor.
Nitekim Taliban heyetinin Haziran ayının sonunda gerçekleştirdiği Rusya ve Çin ziyareti de bu durumun açık bir göstergesi oldu.
Taliban’la yürütülen barış görüşmeleriyle ilgili ABD milletvekillerine 3 Temmuz Çarşamba günü Capitol Hill’de bir brifing veren ABD’nin Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad ise ortada somut bir anlaşma olmamasına rağmen, Taliban’la doğrudan görüşmelerden vazgeçmeyip son dokuz aya yedi görüşme sığdırarak ABD’nin elini çabuklaştırmış oldu.
Bununla birlikte, Afgan hükümeti henüz barış görüşmelerinde taraf değil. ABD’nin milyarlarca dolar destek verdiği yönetimin görüşmelerin hâlâ resmi bir tarafı olamamasının, Kabil ve Washington arasında bir gerilimin kaynağı olarak kenarda durduğunu unutmayalım.
Afganistan’daki savaş, 2.300 Amerikalının hayatına ve yüz milyarlarca dolara mal oldu. Savaş, 18. yılına yaklaşırken 14 bin ABD askerinin hâlâ görev yaptığı ülkede en üst düzey istihbarat yetkilileri ülkenin kırılganlığının devam ettiği ve tekrar bir terör cennetine dönüşebileceği hususunda uyarılarda bulunuyor.
Afganistan’da “ya hep ya hiç” politikası
Katar’daki barış görüşmelerine hazırlanırken Afganistan’a barışın gelmesini istediklerini ama ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi peşinde olmadıklarını dile getiren Halilzad, yerel bir televizyon kanalına verdiği demeçte “görüşmelerin geniş bir barış anlaşması metni üzerinde devam ettiğini ve söz konusu metinde terörle mücadelenin garanti edilmesi, Taliban’ın Afgan makamlarıyla doğrudan görüşmesi, ateşkes ve yabancı güçlerin ülkeden çekilmesi” konularının yer aldığını ifade etti. Halilzad, Afganistan’da kapsamlı bir barış anlaşması için süreci yürütmeye çalıştığını, bu anlaşmanın ABD birliklerinin geri çekilme anlaşması olmadığını ve bu dört konu üzerinde uzlaşma sağlanmadığı müddetçe barışın olmayacağını da söyledi.
Bu açıklamaya karşın, Taliban’ın Katar sözcüsü Süheyl Şahin’in, ABD askerinin ülkeden çekilmesi konusunda anlaşıldığına dair ABD’nin şiddetle reddettiği iddiası, taraflar arasındaki görüşmelere gölge düşürüyor.
Barış sürecinin başarılı olması halinde ülkeye gelecek barış ve istikrarının ülke ekonomisi ve huzuruna getireceği devasa katkının, yabancı güçlerin ve onların yerel temsilcilerinin barış karşıtlığı ile elde edecekleri küçük bireysel kazanımların karşısında, mevcut konjonktürde hiçbir şey ifade etmeyişi barış sürecine büyük yaralar veriyor.
Afganistan doğumlu ABD’li üst düzey diplomat Halilzad’ın sürekli “her şey kararlaştırılıncaya kadar hiçbir şeyin kararlaştırılmadığını” ifade etmesi, söz konusu görüşmelerin “ya hep ya hiç” politikası yüzünden başarısızlığa mahkum olacağı endişesini doğuruyor.
Bütün maddeler kabul edilmeden bir veya iki madde üzerinde herhangi bir anlaşmanın yapılamayacağını ifade eden Halilzad, Afganistan’da millet iradesini temsil eden etnik ve yerel temsilciler arasındaki diyalog ve ateşkesin sağlanmasının yanında, itilaf birliklerinin geri çekilmesi gerektiğini, ayrıca terörle mücadele maddelerinin Taliban’la yapılan doğrudan görüşme sürecinin önemli bir parçası olduğunu vurgulamıştı.
Afganistan barışı Afganların elinde
ABD’den önce Afganistan yönetimiyle Taliban arasındaki temasların, ABD’ye ülkede istediği gibi operasyon yürütme ve üs kurma yetkisi veren anlaşmayı imzalamamakta direnen eski Cumhurbaşkanı Hamid Karzai döneminde Katar’ın başkenti Doha’da, Haziran 2013’te yapılması planlanıyordu ancak Taliban’ın ofise “Afganistan İslam Emirliği” tabelası ve bayrağını asması üzerine Afgan hükümeti müzakerelerden vazgeçmişti.
ABD ve Taliban müzakerelerinde bugün gelinen noktada, bir sonraki turun “çok hassas” olduğunu ve ülkenin uluslararası teröristler için tekrar güvenli liman haline gelmemesi için “NATO ittifakının Afganistan’a destek sağlamaya devam etmeye kararlı” olduğunu açıklayan teşkilatın Afganistan Kıdemli Sivil Temsilcisi Nicholas Kay’in, NATO savunma bakanlarından taahhütleri konusunda “güçlü ve sürekli bağlılık” beklediklerini de dile getirmesi, barış süreci devam ederken aralarına nefret tohumları ekilen Afganları zor bir sınavın beklediğini ortaya koyuyor.
Kay’in “gerçek” görüşmelerin Afganlar arasında olacağını dile getirmesi, asıl pazarlığın ABD ve Taliban arasında değil, Taliban ve diğer Afgan paydaşlar arasında olacağını ortaya koyması bakımından çok önemli.
Afganistan’ın Rusya ile diplomatik ilişkilerinin 100. yıl dönümü nedeniyle Rusya’da yapılan bir toplantıda konuşan ve Afganistan nezdinde müzakerelere açık olduklarını belirten Taliban temsilcisi Şir Muhammed Abbas Stanikzey ise Afganistan’daki barış görüşmeleriyle ilgili olarak, “Bu sürece inanıyoruz. Tüm Afganların, Afganistan’ın geleceğinde yer almasını istiyoruz” dedi. Stanikzey, ABD ve NATO’ya ait tüm askeri birliklerin Afganistan’dan çekilmesi gerektiğini savunuyor.
“Bu askeri birlikler Afganistan’daki sorunun ana nedenidir. Onlar yüzünden sahadaki savaşta ve müzakere masasında zorluk yaşıyoruz. Onların, Afganistan’dan çekilmesi durumunda barış sağlanabilir” açıklaması yapan Stanikzey, Taliban’ın uzun süreli bir ateşkesin sağlanmasından yana olduğunu dile getirmişti.
Ancak, Afganistan İcra Kurulu Başkanı Abdullah Abdullah’ın, “Barış için şu an çok iyi fırsatlar oluşturuldu ama Taliban hâlâ bahane peşinde” diyerek Taliban’ın Afganistan’da tekrar yönetimi ele geçirmeyi planladığını iddia etmesi yerel taraflar arasındaki güvensizliği ortaya koyuyor.
Taliban’ın Afganistan’da istikrarın sağlanmasından yana olmadığını ve barış görüşmelerinin bir sonuca ulaşmasını istemediğini dile getiren Abdullah’ın, Taliban’ı barış yapma iradesi bulunmamakla suçlaması Afganların “zorlu sınavı” tezimizi doğrular nitelikte.
Öte yandan ABD Başkanı Donald Trump’ın 2 Temmuz’da bir Amerikan kanalında “teröristlerin Harvard’ı” diye nitelendirdiği Afganistan’dan ABD askerlerini çekmeyi düşündüğünü ancak “çok güçlü bir istihbarat bırakmadan” ve “yeterli hazırlık yapmadan” terk etmeleri durumunda, ülkedeki “terör unsurlarının” güçlenip ABD’ye saldırı için bir zemin oluşturabileceğinden endişe ettiklerine dair açıklamaya bakılacak olursa, sorunun temeli olarak görülen, ülkedeki ABD-NATO varlığı ABD-Taliban görüşmelerini zora sokmaya devam edecek.
Cumhurbaşkanlığı seçimi yeni bir başlangıç olabilir mi?
Afganistan’daki iç savaş sebebiyle ülkedeki bazı grupların arasında nefret oluşması, ülke/bölge ekonomisi ve sosyal yapısına çok şey kaybettirdi ve kaybettirmeye de devam ediyor.
Pakistan ve İran gibi komşularıyla iyi ilişkilere sahip olmayan Afganistan’ın ABD ve Hindistan ile ilişkilerinin nasıl olacağı ve bunun komşu ilişkileriyle birlikte nasıl dengeleneceği hususu ayrı bir sorun teşkil ediyor.
Afganistan’da istikrar ve barışın önünü açacak yerel güçlerin liderliğinde atılması gereken adımlar atılmadığı ve sahada hakimiyeti olamayan yabancı işgal güçlerinin idare süreci devam ettiği müddetçe “güç kullanma” üzerine bina edilen bu stratejinin -tıpkı 18 yıldır başarılı olamadığı gibi- bir “çıkmaz” olarak bugün de ülkede başarılı olma şansı bulunmuyor.
ABD-Taliban arasında yürütülen barış müzakereleri sürecinde siyasi/sivil bütün yerel aktörler, bu görüşmelerin yararlı olduğunda hemfikir olmakla birlikte ülke barışı ve istikrarı için yeni yönetimde, halkın adil şekilde temsil edilmesi gerektiği görüşünde birleşiyor.
Barış çabaları, bir atılım umuduyla hız kazanırken, Afganistan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Pazar günü yaptığı açıklamada Afganlar arası görüşmelerin muhtemelen önümüzdeki bir veya iki hafta içinde gerçekleşeceğini duyurdu.
Afganistan’daki barış sürecini destekleme çabalarının bir parçası olarak, Almanya ve Katar, 7 ve 8 Temmuz 2019’da Doha’da bir “Afganistan İçi Diyalog Konferansı” düzenleyecek.
Almanya’nın Afganistan ve Pakistan Özel Temsilcisi Markus Potzel, Salı günü yaptığı açıklamada, “Afganistan’ın barış yürüyüşünde kritik bir yerde” durduğunu, sadece Afganların kendi ülkelerinin geleceğine karar verebileceğini ve bu hedefe giden süreçte temel bileşenin “Afganlar arası doğrudan ilişki olacağını” ifade ederek “Afganlar arası diyaloğun bu tür doğrudan katılım seçenek ve fırsatlarını netleştirmeye yardımcı olabileceğini,” belirtti.
Almanya ve Katar’a, 7-8 Temmuz’da düzenlenecek Afgan Diyalog Konferansına ev sahipliği yapacağı için Twitter üzerinden teşekkür eden Halilzad da diyaloğun, Afgan barış sürecinin ilerlemesinde “dört aşamalı barış çerçevesinin önemli bir unsuru ve adımı” olduğunu vurgulayarak, son 40 yılın trajedisinden siyasi farklılıkları güç kullanmadan çözmek zorunda olduklarını öğrenmenin gerekli olduğunu belirterek katılımcılara başarılar diledi.
Taliban’ın Doha’daki siyasi ofisi sözcüsü Süheyl Şahin, iki günlük zirveye 60 delegenin katılacağını duyururken, Afganistan Dışişleri Bakanlığı da Katar’daki barış çabalarını desteklediklerini açıklamıştı.
Afganistan’daki istikrarsızlığın ciddi sayıda insan kaybının temel sebebi olduğundan hareketle ifade edecek olursak, tüm grupların adilce parçası olduğu bir yönetim mekanizması kurulmadan ülke barışı ve istikrarının sağlanması mümkün görünmüyor.
Doha’da yapılması beklenen Afganistan içi diyalog toplantısına gelenler kendi kişisel mevki ve ünvanlarıyla, hükümeti veya herhangi bir siyasi hareketi temsil etmeden toplantıya katılacaklar. Bu toplantının, ülkenin sorunlarının ve anayasasının ele alınacağı bir toplantı değil, ateşkes dâhil en temel sorunları çözüme kavuşturabilecek büyük bir toplantının ön hazırlığı mahiyetinde bir çalıştay olarak geçmesi bekleniyor.
Bu açıdan baktığımızda yine zorlu bir sınavdan geçecek olan Afganistan için Afganlar eliyle getirilecek “yerli” bir çözümün ya da en azından bu yöndeki arayışların umut bağlanabilecek tek senaryo olduğu söylenebilir.
Afganlar arası diyalog başarılı olduğu takdirde, 28 Eylül’de gerçekleştirilmesi planlanan Afganistan cumhurbaşkanlığı seçimi bütün tarafların arzu ettiği, ülkeyi huzur ve istikrara kavuşturacak “Yeni Afganistan” için çok önemli bir fırsat olabilir.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *