ABD’nin yerini Çin alabilecek mi?

ABD’nin yerini Çin alabilecek mi?

İyi bir Çin uzmanı, Rusya, İngiltere, Hindistan uzmanı, elbette Türkiye uzmanı olma dönemine girmekteyiz. Merkezi Asya’yı, Uzak Doğu’yu okumak ve oralardaki değişimleri görebilmek şarttır.

“ABD’nin yerini Çin alırsa” başlıklı yazısında küresel değişimi değerlendiren Star gazetesi yazarlarından Sevil Nuriyeva İsmayılov, cevaplarını da içinde barındıran sorularını yöneltirken “İyi bir Çin uzmanı, Rusya, İngiltere, Hindistan uzmanı, elbette Türkiye uzmanı olma dönemine girmekteyiz. Merkezi Asya’yı, Uzak Doğu’yu okumak ve oralardaki değişimleri görebilmek şarttır.” ifadesini kullandı.

“Geldiğin noktayı görmeden, varmak istediğin noktayı anlaman mümkün değildir” vurgusunda da bulunan İsmayılov’un işte o yazısı:

“ABD’nin yerini Çin alırsa”

Bu başlıkla dünyaya baktığımızda, parlak bir tablo oluşacağını hayal etmek zor gibi. Çin’in sadece ekonomik güç olması ve yeni şekillenmede nasıl tavır sergileyeceği, şimdiden düşünülmesi gereken meseledir. Amerika’nın tek güç olma kabiliyeti, orta vadede masadan kalkmaktadır. Tarih bize böyle derin değişim dönemlerinde büyük savaşların çıktığını veya çıkarıldığını hatırlatmakta. Bu nedenle Doğu Akdeniz’deki kıpırdamalara bakarken, orta vadedeki değişim sürecini göz önünde bulundurmak şarttır. İran-ABD gerilimini de eklersek, sahneye çıkacak yeni aktörleri ve eski hangi güçlerin devam edeceğini yorumlamak lazım.

İngiltere’nin nerede duracağı, anlam ifade ediyor haliyle! Londra-Pekin hattını benimseyen İngiltere’nin, sonra nasıl senaryolar icat edeceği de gözardı edilmemeli. Rusya’nın İngiltere ve Çin ilişkileri, bu anlamda sorulara cevap niteliği taşımakta. Çin’in siyasi tavrı, hep dolaylı reflekslerle seyretti. Yani hiçbir konuda net cevap vermemek, geleneksel Çin siyaset tavrıdır. Haliyle istenilen konuya cevap verirken, dolaylı cevap veren yeni aktörün devreye girmesi, siyaset literatürünü de etkileyecektir. Kadim devlet aklı ile hareket eden Çin; yöntemleriyle de acımasız baskı üslubunu, halen kendi devlet yapısında barındırmaktadır. Dünyanın insan felsefesine bakış açısının değiştiği 20. yüzyıl, takip kazanımlarını da beraberinde siyaset sahnesine sokabildi. Lakin maalesef farklı standartlarla olaya bakış açısı ile Avrupa ve Amerikan değerleri, kendisini yıpratmış oldu. Lakin halen geçerli ve dünyanın nizamı açısından gerekli motivasyonları da barındırmakta. Endişe şudur; bu motivasyon tamamen kaybolursa ne olacak. İşte merak etmemiz gereken budur. Sadece bir ülke bazında, kendi sınırları içinde bir devletin olaylara bakması mümkün değildir. Komşusunu, komşusunun komşusunu, çevreyi, uluslararası suların kıyılarındaki komşularını… Bunların hepsi o kadar önemli ki!

Artan gerilim, Avrupa değerlerini alt üst etti. Amerikan değerlerinin içinin boş olduğunu gösterdi. Bu durumda devreye girecek aktörlerin içeriğine odaklanmak şarttır. İyi bir Çin uzmanı, Rusya, İngiltere, Hindistan uzmanı, elbette Türkiye uzmanı olma dönemine girmekteyiz. Merkezi Asya’yı, Uzak Doğu’yu okumak ve oralardaki değişimleri görebilmek şarttır. Lakin bu coğrafyalardaki siyasi ve insanoğluna sunulabilecek yeni fikirlerin de olup olmayacağına bakmamız lazım. Türkiye’nin bulunduğu yeni dünya şekli, en az Türkiye içinde olduğu için şanslı olma ihtimali çok yüksek. Ama bunu önce bizlerin görebilmesi, olmazsa olmazdır. Geldiğin noktayı görmeden, varmak istediğin noktayı anlaman mümkün değildir. Dünya değişiyor, içinde sevmediğimiz durumların da olacağı kuşkusuz! Lakin çoğu zaman krizler, yeni fırsatlara da kapı açmakta. Bu anlamda çağı iyi değerlendirirsek, yeni kalıcı fırsatlar için kapı olarak kullanabiliriz.

Çin, yeni yükselen güç. Lakin ekonomik güçle sadece küresel sistemi dizayn edebilecek, küresel siyaset aklını üretebilecek mi? Sorunlarını kendisi çözebilecek mi? Müslümanlara bakış açısı nedir? Kendi medeniyeti dışındaki medeniyetleri anlayabilecek mi, ona göre devlet aklını devreye koyabilecek mi? Amerika’yı Amerika yapan bu sorulara zamanında olumlu cevap bulmasıydı. Şu anda Amerika’yı uçuruma itekleyen de bu değerlerinden uzaklaşmasıdır. Şimdi dünya bu derin olaylardan ders çıkarabilenler ile çıkaramayanlar arasındaki çatışmaya şahitlik etmekte. Kazanan para değil, insanoğluna adil bakabilen stratejiler olacaktır. Peki, Çin bu kapasiteye sahip mi veya bu felsefeyi benimseyebilecek mi? Onu zaman gösterecek.

Umudum Türkiye’nin içinde olduğu yeni dünya motivasyonudur. Türkiye mihenk taşıdır ve olduğu yer, merkezi konum oluşturabilecektir. Umudum; İslam dünyasının “Türkiye merkezli” oluşumudur. “Yeni dünya” diyoruz. Lakin bu yeni dünyanın tüm kodlarına da kafa yormamız şarttır. Türkiye’nin yerinin ve ehemmiyetinin farkına varmazsak, hem kendimize, hem de dünyaya yazık etmiş oluruz!

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *