Varoluşsal Kırılmalar

Varoluşsal Kırılmalar

İslam dünyası toplumlarında, toplumlarımızın maruz kaldığı meşru olmayan epistemik iktidarın vesayeti kadar, geleneğin iktidarının vesayeti de, İslamın imkanlarını imkansız hale getiriyor.

Varoluşsal Kırılmalar

Atasoy Müftüoğlu

İslami düşünce hayatı, İslam toplumlarının maruz kaldığı derin sorunlara, derin yapılara, derin müdahalelere, derin tahakküme, hiç dokunmadan; derin çözümlemelerle ilgili hiçbir ima’da bile bulunmadan; varoluşsal sorgulamalar yapma ihtiyacı duymadan; entelektüel bağımsızlık mücadelesini gündeme almadan; soyut, kuramsal, sembolik çerçevelerin ve ilgilerin sınırları içerisinde kalmaya özen ve dikkat göstererek; somut, tarihsel, siyasal, toplumsal sorunlarla ilgili eleştirel bir tavır ve duruş geliştirmeksizin; modern-seküler ontolojinin emperyalizmine ve bu emperyalizmin ürettiği entelektüel şiddete katlanmaya devam ediyor. Zamana yenik düşen İslami düşünce hayatı, şimdiki zamanda gerçekleşmesi mümkün olmayan bir geçmişi anlatmaya devam ediyor.

İslam dünyası toplumlarında zihinsel bir devrim ancak, ahlaki bir devrim’le başlatılabilir.

Günümüzde İslami aidiyet, anlam, kimlik ve ilgi, bir şekilde entelektüel mücadele konusu olmaktan çıkarılarak, uzmanların ve profesyonellerin ilgi alanlarıyla sınırlı mesleki araştırma, memuriyet konumlarına dönüşüyor. Bu durum, Müslümanlar olarak, hepimizin varoluşsal bir kırılma ile karşı karşıya bulunduğumuzu gösteriyor. Yaşadığımız varoluşsal kırılma sebebiyle, İslami anlamda bağımsız, entelektüel otoritesi olan, nitelikli kadrolar yetiştiremiyoruz. Bağımsız, entelektüel otoritesi olan kadrolara sahip olamadığımız için, Batılı ırkçı-sömürgeci bilginin otoritesi ile hesaplaşamıyor, modern rasyonalitenin vesayetini reddedemiyoruz. Bu nedenle de, seküler bilgi ve iktidar sistemine yönelik, bu sistemin sömürgeci yönüyle ilgili derinlikli analizler yapılamıyor, bu analizler yapılamadığı için de, modern rasyonalitenin vesayeti derinleşiyor, aşılamıyor.

Bireysel anlamda da, toplumsal anlamda da vesayet altına girmek, ilgili toplumun ya da bireyin kendisi olmaktan vazgeçmesi anlamına geliyor. Vesayet altına giren her unsur ahlaki anlamda/bağlamda, düşünsel anlamda/bağlamda sorumluluk almıyor, alamıyor. Bağımsız bir duruş sergileyemiyor, bir irade ortaya koyamıyor. Hangi yolla olursa olsun, vesayet altına giren her unsur insan sayılmayan madunlar haline getiriliyor. Vesayet, kandırılmaya razı olan toplulukların kültürlerini de değersizleştiriyor. Madunların her hangi bir hakka sahip olup olmadıklarına, hangi haklara sahip olabileceklerine, modern dünya görüşünün ana kategorileri doğrultusunda karar veriliyor.

İslami düşünce, kültür, ilahiyat hayatının entelektüel gündeminde, zihin ve bilgi dünyamız üzerindeki sömürgeci vesayetin nasıl kaldırılabileceği gibi hayati konular/sorunlar her nasılsa hiç yer almıyor. Bu gibi hayati konuların/sorunların gündeme kazandırılabilmesi için çok güçlü, çok etkili, çok üretken entelektüel alanlar açmak, ulusal sınırları aşan yaklaşımlar oluşturmak ve sınır tanımayan bir bilinç gerekiyor. Milliyet ve mezhep bencilliklerinin/bağnazlıklarının tayin edici olabildiği toplumlarda, bu tür alanlar açmaya çalışmak büyük ölçüde imkansız hale geliyor. Milliyet ve mezhep bencilliği gibi sorunlara, devlet milliyetçiliklerinin kısıtlayıcı etkilerini de eklemek gerekiyor.

İslami anlamda entelektüel mücadele, bilgi üzerindeki Batı tekelini, Batı’nın oluşturduğu entelektüel hiyerarşiyi, bilgi hiyerarşisini reddettiğimizde başlatılabilir. Günümüzde, toplumlarımızda epistemik iktidarın meşru olmayan, ırkçı bilgi temelinde sürdürüldüğünü, yapılandırıldığını, kurumsallaştırıldığını hatırlamak, hatırlatmak son derece önemlidir. Epistemik iktidarın mahiyetini sorgulama konusu yapamayan bir toplumun ve kültürün eğitim ve kültür sorunlarını çözümlemesi beklenemez.

İslam dünyası toplumlarında, toplumlarımızın maruz kaldığı meşru olmayan epistemik iktidarın vesayeti kadar, geleneğin iktidarının vesayeti de, İslamın imkanlarını imkansız hale getiriyor. Bu vesayet sebebiyle, İslamın özgürlüğü, otoritesi, iktidarı, meşruiyeti konularında entelektüel tasavvur-tahayyül oluşturulamıyor.

İçerisinde yaşadığımız ahlaki belirsizliklerin dünyasında, İslamın siyasal/hukuki mevcudiyeti-otoritesi söz konusu edilemediği için, toplumlarımızda, emperyalizm karşıtlığı da soyut bir retorik haline gelmiştir. Bugün, özellikle Ortadoğu toplumlarında yaşanan siyasal bilinç-duruş kaybı sebebiyle, kimi diktatörlükler emperyalizmlerin himayesine mazhar olurlarken, kimi diktatörlükler de, emperyalizmlerin çıkarlarına boyun eğmedikleri için, emperyalist/militarist şiddete maruz kalıyor. Militer emperyalizm, Mısır’da yaşandığı üzere, kendi elleriyle askeri diktatörlükler kurabiliyor. Zayıf-güçsüz-masum halkların haysiyetlerini ayaklar altına alan emperyalizmler, İslam toplumlarını yaşanılabilir yerler olmaktan çıkarmaya çalışıyor. Emperyalizmler, iyi olan her şeyi acımasızca tahrip etmeye devam edebiliyor. İsrail’in bölgesel egemenliği ve çıkarları adına, Siyonist yapılar-güçler her zaman, her şartta Amerikan emperyalizmini savaşa ikna edebiliyor. Ortadoğu’da nükleer silah tekelini elinde tutan, büyük kimyasal silah stoklarına sahip olan İsrail’in, militarist-Siyonist propoganda makinesinin ürettiği küresel yalanlar doğrultusunda Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Yemen ve Somali’ye yönelik imha savaşları başlatılarak, bütün bu ülkeler enkaz yığınlarına dönüştürüldüler. 

Müslüman halkları insanca yaşamaya layık ve yetenekli görmeyen, büyük ve derin bir yozlaşma ile karşı karşıya bulunan modern-seküler uygarlık, modern tarih ve siyaset, insani sorunları derinleştiriyor, çoğaltıyor. Emperyalizmler her şartta ve her durumda büyük kötülükler üretiyor. İslam toplumlarının-kültürlerinin emperyalizmlerle hesaplaşabilmesi, her alanda İslami değişimi/dönüşümü, yeniden yapılanmayı gündemine alabilmesi için, yeryüzü bilincini somutlaştırması gerekiyor. Siyasal bilinçsizlik, iradesizlik, yetersizlik, dayanışmasızlık, ufuksuzluk ancak, İslami anlamda gerçekleştirilebilecek bir yeryüzü bilinciyle aşılabilir. Konformist bir zihniyet-bünye-gelenek ve kültür hiç bir zaman, hiç bir şeye hayır diyemez, Konformist bir zihniyet-gelenek, renksiz, ufuksuz tekdüzelikler üretir.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *