Devrimi Kim Yapar

Devrimi Kim Yapar

Yoksullar, sefiller, alttakiler, ezilenler, mazlumlar, mustazaflar.. bunlar her çağda sayısal çoğunluk olsalar da devrim yapamazlar. Tarihte de hiç yapmadılar zaten. Şayet yapsalardı bu işi, tarihte Spartaküs yapardı.

Devrimi Kim Yapar

1: Kelimeye takılmadan diyelim dünya son devrimci olarak Humeyni’yi tanıdı. Arap Baharına ve Venezuela’ya da bakınca devrimler çağı bitti, efendileri değiştirme çağı başladı diyenler haklı mı dersiniz?

Elbette hayır; mesele devrimin ne olup olmadığını doğru muhteva ve şekille birlikte anlamakla, kimin devrim yapabileceğini kavramakla irtibatlıdır.

2: Yoksullar, sefiller, alttakiler, ezilenler, mazlumlar, mustazaflar.. Bunlar her çağda sayısal çoğunluk olsalar da devrim yapamazlar. Tarihte de hiç yapmadılar zaten.

Yapamazlar çünkü bunlar fıtratlarını bozuyorlar; güce tapınıyor, efendi değiştirmeyi marifet sayıyorlar. Dolayısıyla nafaka meselesi bunlar için esas.

Şayet yapsalardı bu işi, tarihte Spartaküs yapardı; günümüze geldiğimizdeyse tüm dünyanın komünist olması beklenirdi.

3: Devrimi sadece Peygamberler yaparlar, yaptılar; benzerini onların dosdoğru yolundan gidenler hatta, öğretilerini, mücadele amaç ve biçimini değiştirenler yaptı.

Modern çağa mahsus olarak Liberallerin hakkını vermeli; bunlar da devrim yaptı ama silah zoruyla, maddi güce dayalı sistematik dikta kurarak.

Demokrasi ve laiklik temelli kapitalizm bunların eseri; sosyalistler, faşistler ve muhafazakarlarsa bunların tepkiselleri, antileri. Aynı paradigmanın şu versiyonları bu versiyonlarıdır.

4: Niye peygamberler de başkaları değil?

Bilgi biçimi, amaç ve yöntem farklılığıyla insanın aklına ve boynuna vurulmuş zincirleri kıran, kula kulluğu reddedip özgürleşerek özgürleştirenler sadece onlar oldu da ondan. Nasıl mı?

Hemen hemen karekteri hiç değişmeyen yapısıyla küfür ve zülüm temelli zorba, soyguncu, talancı, katil bir düzeni değiştirmek demek, sistem denen şeyi, onun ideolojisini, amaç, araç ve imkanlarını, güç dengelerini ve ittifaklarını bilmek, dayandığı temelleri esastan sarsmak demekse;

Bu işi yapacak olanların mevcuttan daha iyisini kuracak bilgi biçimi, amaç, araç ve imkanlarıyla yeterli beceriye sahip olmaları, haklı olmaları, dolayısıyla o sistemin parçası olmayı reddetmeleri gerekir.

Reddiye, o sistemden beslenmemek; sistemden sağlanacak servet, statü, makam, meşruiyet peşine düşmemektir. Düşülürse ahlaki meşruiyet ve tutarlılık kalmaz, güven sağlanmaz, bu halle ortaya çıkılsa dahi hiç kimse dönüp bakmaz.

Böylesi bir bilgi ve beceri, cesaret ve sabır, ahlak ve tutarlılık, eminlik ve korkusuzluk peygamberlerde vardır. Son peygamberin muhacir arkadaşları, ensar dostları ve sonradan bunlara dahil olanlar; bunlarda da bu vasıflar vardı; ilayı kelimetullah uğruna kurulu yanlış düzenleri yıktılar; daha iyisini ve adil olanını kurdular.

Özgürlük, peygamberlerin karekteriydi ve kendi söylediklerinin ahlakını taşıyorlardı. Meşruiyetlerini hakka dayanmaktan, haklı olmaktan alıyorlardı. Bu sebepledir ki;

Asla kafire ve müşriğe itaat etmediler; onlardan ve adamlarından korkmadılar; açlık ve ölüm tehditlerinden yılmadılar; işler kızıştığında onlardan gelen uzlaşı tekliflerinin hiç birisini kabul etmediler; rüşvetlerine dönüp bakmadılar.. Bakmadılar çünkü amaçları ne olursa olsun o teklif edilenleri elde etmek değildi.

Peygamberler ortaya çıktıklarında kalabalıklar şaşkınlaştı; korkudan, hayretten ve öfkeden küçük dillerini yuttular.

Liderler, devletlüler, servet ve nüfuz sahipleri aptallaştılar; bu ne cüretti, kime neye güveniyorlardı? O sebeple alaya aldılar; korkuttular; küfrettiler; satın almak istediler; öldürmek istediler; uzlaşma teklif ettiler. Reddedildiklerindeyse onları yurtlarından kovdular!

Peygamberlerse hiç aldırmadı; her şeye rağmen kendi yolunda yürümeye devam ettiler; diğerlerine hiç aldırmadılar; onları da doğru yola çağırmaya, dürüst davranmaya çağırmaya devam ettiler. Çünkü haklıydılar, haklı yöntemleri ve imkanları kullandılar. Sadece Allaha güvenip dayandılar.

Haklı olmak, kimsenin malında mülkünde, iktidarında namusunda gözü olmamak, bunların peşine düşmemekti; üstünlüğü bunlara sahip olmakla elde edilecek kıymet bilmemekti. Çağrılarıysa, hepsi hepsi bu şeylerin hak yolla, dürüstçe, adil biçimde elde edilmesi, işlerin bu yolla düzenlenmesiydi.

Bu sebepledir ki peygamberler ya bizzat dünyayı değiştirdiler yada, ardından gelenler yeni dünyalar kurdular.

5: Son Peygamber öleli 1500 yıl oldu; bu gün varsa bi umut onun izinden gidecek sahici takipçilerinde var; muhacir tabiatlı, ensar karekterli ve bunlara uyacak muhsin nitelikli. Yoksa insanlık için hüsran mukadder.

Mukadder çünkü günümüzde kapitalist laik nitelikli toplum yapısı, liberal demokratik nitelikli siyaset düzeni dünya sistemi olarak tek kaldı; küfre, şirke, zulme, fesada, soyguna, vurguna ve katle dayalı sosyal ve siyasi reel gerçeklik, onun hakikatinin tezahürü. İnsanlar bunu hakikat sanıyor.

Bu arada ellerinde kitap olduğunu sananlar boşuna heveslenmesin; o Kitap/Kur’an, geçmiş ümmetler gibi kafirleri dost edinenleri, fesadın yayılmasında ve haksız yere kan dökülmesinde hissedar olanları, bu sistemin parçası sayıp kaale almıyor.

huseyinalan.com

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *

1 Comment

  • mbozac
    9 Nisan 2019, 11:02

    2. maddedeki ön kabul izaha muhtaç… bunu peygamberler üzerinden okumak yeterli değil sanki…oysa o tabanı bulamayan peygamberler de devrimi/inkılabı/dönüşümü yapamadılar…

    REPLY