İbni Haldun üniversitesine konuk olan Doç. Dr. Alev Erkilet, 28 Şubat’la hesaplaşmanın tam manasıyla yapılamadığını kaydederek, bundan sonraki dönemler ve nesiller için bu hesaplaşmanın muhakkak surette yapılması gerektiğini söyledi.
Alev Erkilet, Öncesi ve Sonrasıyla 28 Şubat Darbesini Anlattı
İbn Haldun Üniversitesi Sözlü Tarih ve Toplumsal Hafıza Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin, Tanık Seminerleri kapsamında 28 Şubat Perşembe günü düzenlediği programda Doç. Dr. Alev Erkilet konuk oldu. Dr. Öğr. Üyesi Nursem Keskin Aksay’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen “28 Şubat Darbesi: Deneyimler ve Analizler” konulu seminerde Erkilet, kendisinin de bire bir acı bir şekilde tecrübe ettiği 28 Şubat darbe sürecinde yaşananları dinleyicilerle paylaştı.
Kırıkkale Üniversitesinde yardımcı doçent olarak çalışırken, “Ortadoğu’da Modernleşme ve İslami Hareketler” başlıklı tezinin -adından başlayarak- “irticai faaliyetler” kapsamında değerlendirilmesi sebebiyle 2000 yılında üniversiteden atıldığını, ömür boyu kamu hizmetlerinden men cezası aldığını, 2006’da çıkan af kapsamında üniversiteye dönme imkânı varken bu kez de kamusal alanda başörtüsü yasağı sorunuyla karşılaştığı için ancak 2012’de hocalığa dönebildiğini aktaran Alev Erkilet, “bu sorunları bireysel olarak yaşamakla birlikte, asıl olarak göğün altında böyle bir haksızlığın yaşanabiliyor olmasından dolayı, temel bir hak mücadelesi olarak gördüğümüz için 28 Şubat sürecinde ve sonrasında bu mücadelenin içinde yer aldık” dedi. Konuşmacı, söz konusu tezini ironik bir şekilde 20 sene boyunca “savunmak” zorunda kaldığını da sözlerine ekledi.
“28 Şubat’ta Başörtülü Kadınlar Hak Mücadelesini Tek Başına Taşıdılar ve O Süreçten Güçlenerek Çıktılar”
28 Şubat darbesinin hem kadınlara hem entelektüel düşünceye zarar verdiğini; kadınlara verdiği zararın, sembolik-kültürel olarak susturulmakla, politik katılıma ve iş hayatına erişime engel olunarak kendini gösterdiğini söyleyen Alev Erkilet, 28 Şubat sürecinde yaşananların kadına yönelik ayrımcılığın cisimleşmiş-somutlaşmış örneği olduğunu belirtti. Her ne kadar erkekler de o dönemde hak mücadelesinin içinde yer aldılarsa da, orantısal olarak bakıldığında, o dönemde yürütülen hak mücadelesini rahatlıkla “ilk kez tamamıyla tabandan gelen bir kadın hareketi” olarak adlandırabileceğimizi ifade eden Erkilet, “kadını özgürleştiren, hak mücadelesinde bir özne haline getiren bu başörtülü kadınlar, söz konusu mücadeleyi tek başına taşıdılar ve süreçten güçlenerek çıktılar.” değerlendirmesinde bulundu.
“Osmanlıdan bugüne 28 Şubat’taki gibi bir kadın direnişi yaşanmadı. O kadınlar bir Allah’a bir de yürüttükleri direnişe sonsuz derecede güveniyorlardı” sözleriyle konuşmasına devam eden Erkilet, o yaratıcı mücadeleden gereken dersin halen çıkarılamadığını da sözlerine ekledi. Bu mücadelenin net bir fotoğrafını AKDER Yayınları arasında çıkan “Örtülemeyen Sorun Başörtüsü: Temel Boyutları ile Türkiye’de Başörtüsü Yasağı Sorunu” kitabında çektiklerini belirten Alev Erkilet, kendi tarihimizi özeleştirel bir şekilde okumadan sorunlarımızı net bir şekilde göremeyeceğimizin de altını çizdi.
“Entelektüel Dünyada İslami Düşüncenin Yeniden Üretilmesinin Önüne Set Çekildi”
28 Şubat’ı “üniversiteyi, ilmi faaliyetleri ciddi bir şekilde etkileyen darbe geleneğinin o dönemdeki son örneği” olarak değerlendiren Erkilet, bu darbe geleneğinin tarihinin çok eskilere gittiğini ifade ederek, sözkonusu geleneğin temel mantığının “birtakım düşüncelerin ‘sakıncalı’ addedilip bu düşüncelerin üniversiteden defedilmesi” şeklinde açıklanabileceğini; 12 Eylül döneminde ‘sol düşünce’ sakıncalı kategoriye girerken 28 Şubat’ta ‘başörtüsü’yle birlikte ‘İslami konular’ın çalışılmasının sakıncalı görüldüğünü, hatta bunun “entelektüel dünyada İslami düşüncenin yeniden üretilmesinin önüne set çekilmesi” olarak adlandırılabileceğini belirtti. Buna örnek olarak İslamcı dergicilik tarihine bakabileceğimizi belirten Erkilet, İlmi Etüdler Derneği’nin (İLEM) İslamcı Dergiler Projesi kapsamında oluşturduğu arşive girilip bakıldığında, 28 Şubat darbe süreciyle bu dergilerin tarihindeki 15 senelik devasa boşluğun, açılan gediğin çok net bir şekilde görülebileceğini söyledi.
Kısaca, 28 Şubat’ı sadece başörtüsüne indirgeyerek konuşmanın yeterli olmayacağını ifade eden konuşmacı; özellikle üniversite bağlamında darbe geleneğinin sürekliliğini görmeden, bakış açısının değişmeyip sadece hedef kitlenin değiştiğinin farkına varmadan, akademinin kendi içerisinde bile ‘fikirlere’ ne derece saygılı olduğunu es geçersek resmin tamamını görmüş sayılmayacağımızı, bunu ta 1940’larda yaşanan DTCF Olayları’ndan hatta daha gerilerden 28 Şubat dönemine getirebileceğimizi birtakım örneklerle açıkladı.
28 Şubat’la hesaplaşmanın tam manasıyla yapılamadığını kaydeden Doç. Dr. Alev Erkilet, bundan sonraki dönemler ve nesiller için de bu hesaplaşmanın muhakkak surette yapılması gerektiğini belirterek sözlerini noktaladı.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *