McKinsey, Kaşıkçı, Brunson… Sonrası?

McKinsey, Kaşıkçı, Brunson… Sonrası?

Bazı olaylar yüksek rakımlı olduğu için kendisini hemen gösteriyor, hatta gözümüze gözümüze sokuluyor. İşte o olayların son üç tanesinin yorumu…

McKinsey, Kaşıkçı, Brunson… Sonrası?

Murat Kirişci

Yaşadığımız ülke ve coğrafyanın çok hareketli olduğu herkesçe malum da yaşanan bazı özel olaylar tüm bu hareketliliğe ayrı bir hava katıyor. O kadar çok önemli olaylar oluyor ki bunları gazete sayfalarının, internet haberlerinin içinde görüp hangisini okuyup takip edeceğini şaşırıyor insan. Yine de bazı olaylar yüksek rakımlı olduğu için kendisini hemen gösteriyor, hatta gözümüze gözümüze sokuluyor.

İşte o olayların son üç tanesini burada değerlendirelim, aralarındaki bağlantıları konuşalım ve bu olaylar dünya üzerinde hangi taşları yerinden oynatır bakalım.

Öncelikle McKinsey olayından başlayalım. McKinsey’in nasıl bir şirket olduğu her yerde yazıldı, sosyal medyada paylaşıldı. Bu tanımlara eklenecek farklı bilgiler olmadığı için anlaşmanın neliğine ve niçinliğine bakmak daha yararlı olacaktır. Normalde bu tip anlaşmaları devlet daima yapar ve genelde kamuoyu ile paylaşılmaz. Çünkü bu tip anlaşmalar toplumu ilgilendiren ve bilinmesi gereken konular değildir. Devlet, gelenekleri gereği dengeler üzerinde yürür ve dönemlere göre pozisyon alır. McKinsey anlaşması böyle bir dengenin oluşması gereken zamanda ortaya çıktı. Anlaşma Hazine ve Maliye Bakanı tarafından bizzat kamuoyu ile paylaşıldı. Aslında konuya ait olumsuz havanın oluşmasında da açıklamadan ziyade açıklayana karşı oluşan tavrın etkisi büyüktü. Bu tavır yoğun bir tepki ile gündeme düştü, kamuoyu oluştu ve sosyal medya üzerinden devasa bir itiraz söylemi meydana geldi. Bu itiraz söyleminin büyüklüğü haberlerin de birinci sırasına oturunca ulusal bir tartışma olmaktan çıkıp uluslararası medyanın da ilgi odaklarından birisi haline geldi. Bu ilgi tam da Türkiye’nin istediği bir durumdu. Bu tartışmanın yerelden küresele dönüşmesi ile yabancı yatırımcılara mesaj olarak ulaştı. Uzun zamandır kredi derecelendirme kuruluşlarının olumsuz tavırları, uluslararası kurumlardan kredi anlaşmaları ile ilgili yaşanan olumsuzluklar, Türkiye’nin yatırımcılar nezdinde güvensiz olduğu havası bu anlaşmanın duyurulması ile farklı bir zemine taşındı. Yabancı sermaye mesajı aldı ve Körfez-Arap sermayesi ile Asya-Pasifik yatırımcılarının Türkiye’ye doğru yatırımlarının harekete geçeceğinin işaretleri gelmeye başladı. Yani gerekli yerlere gerekli mesajlar ulaştırılmış oldu. Böylece Erdoğan (biraz da yerel seçimleri de gözeterek) biz bize yeteriz diyerek anlaşmanın iptal edildiğini duyurdu. Böylece hem ortamdaki tartışmalar soğuyacak, hem yerel seçimlere yakın toplumsal itirazların devlet tarafından dinlendiği gösterilmiş olacaktı. Ancak sermayenin hareketi ile ekonomik sorunlarını belli bir ölçüde çözecek olan Türkiye haince bir olayla karşılaştı: Gazeteci Kaşıkçı’nın kaybolması/öldürülmesi. Bu vahşi olayın hemen McKinsey anlaşmasının iptalinin arkasına gelmesi ilginçtir. Elbette Kaşıkçı olayı bir iki günde hazırlanmış bir konu değildir. Kaşıkçı, Suudi Arabistan’da yakın zamanda yaşanan, bazı saray eşrafının/zenginin otelde tutuklu kalması olayı sonrası bazı kişilerin yargılanması için mahkeme kararının çıkarılmasında ismi geçen bir kişiydi. Suud Veliaht Prens’inin bu amansız şiddet sarmalından etkilenen isimlerdendi Kaşıkçı. Ayrıca çeşitli yerlerde yazılar yazan Kaşıkçı’nın Washington Post’ta yazdıkları da tümüyle Suudi hanedanına karşı olmaktan ziyade Veliaht Prens’in yaptıklarını eleştirmekten ibaretti. Dolayısıyla sıkıntılı bir dönemin içinde McKinsey anlaşmasının hemen sonrasında sermayenin Türkiye’ye pozitif/olumlu sinyaller verdiği bir dönemde konsoloslukta yaşanan olay uluslararası piyasalara bomba etkisi yaptı ve Türkiye’ye yatırım yapmayı düşünenlere ciddi bir gözdağı verdi. Bu vahşiliğin etkisi Türkiye’ye yapılmış bir oyundu ve McKinsey olayındaki olumlu tepkiler yerini olumsuz duruma bıraktı.

Elbette Kaşıkçı olayına verilen tepkiler Suudi Arabistan, BAE gibi ülkelerin bu işin içindeki yerlerini gösterdi. BAE Dışişlerinin üstü kapalı olarak Türkiye’yi tehdit eden bir bildiri yayınlaması da görünen politik alanda komik bir girişim olmasına rağmen altta Türkiye ekonomisine vurulmak istenen darbenin içinde olduğunu gösteren/ispat eden yönüyle önemliydi. Uzun süredir Türkiye’ye karşı çeşitli terör örgütlerini finanse etmede öncü olan bu ülkeler ile normal bir ilişki beklemek zaten mümkün değilken bu olayın Türkiye’de cereyan etmesi, karışıklığın biraz daha artmasına sebep olmuştur. Ama ne olursa olsun Kaşıkçı cinayeti/kayboluşu ile verilen güvensiz ortam algısı maalesef piyasalarda satın alındı ve yatırım gruplarından ciddi bir payı kurtardı. 

Kaşıkçı’nın hala öldürüldüğü ya da kaçırıldığı konusunda net bir haber elde edilemedi. Ancak olayların gelişimi o kadar ilginç bir hal aldı ki Suudi Arabistan yetkililerinin Kaşıkçı’yı aldık, sorguladık, bıraktık, şüpheli durumlardan dolayı alıkoyduk gibi söylemler üretmeleri artık mümkün değil. Öldürdük ama özür diliyoruz denilse dahi Kaşıkçı üzerinde ortaya çıkan haberlerin Suudi Arabistan’ı siyaseten çok zora soktuğu ortada. Özellikle son dönemde Veliaht Prens’in iç siyaset, uluslararası ilişkiler ve ekonomi alanında yaptıklarından geniş bir kitlenin rahatsızlık duyduğu da düşünülürse, bu operasyonun Prens’e fatura edilerek farklı bir siyasetin ortaya çıkabileceği mümkündür. Nitekim Trump’ın açıklamaları ve Suudi Arabistan’da Prens’e karşı oluşan muhalif hareketlilik bu olayla bir netliğe ulaşacaktır.

İşte böyle bir ortamda doğal olarak pazarlıklar yeniden başladı ve Brunson krizinin çözülmesi ile düzgün bir zemin oluştu. Brunson olayının bir yönü de, haksız yere ABD’de tutuklu olan Hakan Atilla’nın yakın zamanda serbest bırakılması ihtimaline imkan üretti. 

Brunson olayı, ABD’nin kendi iç tartışmalarının da bir yönüdür. ABD’de bir grup, tutukluluk halinin devam etmesi ya da serbest kalacaksa Türkiye’den ayrılmamasını isterken, bir grup da hararetle Brunson’ın serbest kalıp ABD’ye geri dönmesi için ısrar ediyordu. Brunson’ın serbest kalması ve ABD’ye dönmesi ABD’deki iç çekişmenin yönünün farklılaşmaya başladığını gösterdi. Bununla birlikte Die Zeit gazetesinde, Brunson’ın değerini yitirdiği için serbest bırakıldığını ifade eden bir haber-yorum da çıktı (https://www.zeit.de/politik/ausland/2018-10/pastor-andrew-brunson-tuerkei-usa-recep-tayyip-erdogan). Bu haber-yorum, Brunson krizinin nereye kadar önemli olduğunu ifade eden, Almanya’nın gayrı resmi bir ağızdan resmi söyleminin dillendirilmesi olarak okunabilir. Uzun süredir Türkiye ile sorunları zirve yapmış olan Almanya’nın böyle bir destek mesajı da dünyadaki ittifakların durumu hakkında bir göstergedir.

Brunson’ın serbest kalması ile özellikle Erdoğan’ın sözlerinin arasında 180 derecelik bir farkın oluşması üzerine kamuoyunda ve yoğun olarak sosyal medyada ciddi eleştiriler ortaya çıktı. Ancak uzun süredir yaşanan sorunlara devletin verdiği tepkiler ile söylemler arasında bir korelasyon bulunduğunu görebilmek, bu tezvirattan da netleştirmiştir ki, anlaşılması ve açıklanması zor bir durumdur. Bununla birlikte, devletin iletmek istediği mesajlar bu ve benzeri konularda semboller ile verilir. Dolayısıyla Erdoğan’ın yaptığı konuşmalar genelde basit iç politik kavgaların konusu olmaktan ziyade uluslararası alana gönderilmiş mesajlar içermektedir. Bu ifadelerin sonunda Brunson’un tahliye edilebileceği, bu sözlerin ise toplumda ciddi bir itiraz oluşturabileceği bilinmeyecek bir durum değildi. Buna rağmen bu konuşmaların yapılması, net bir şekilde gerekli yerlere yapılan mesajları içermektedir. Mesajların getireceği fayda iç politikadaki kayıplardan çok daha büyük ve etki alanı daha geniş olacağından bunu yapmaktan geri durulmamıştır.

Dünya üzerindeki kur savaşından McKinsey’e, Kaşıkçı olayından Brunson’a kadar olan bu hareketlilik, Yeni İpek Yolu projesiyle de yakından ilgilidir. Bir Kuşak Bir Yol adıyla sunulan İpek Yolunun dünya üzerinde yeniden düzenlenen finans, ticaret, enerji yolları hâkimiyeti konusu ABD’nin içinde çatışan grupları da birleştirdi. Çünkü ABD tümüyle bu yolun sahibi, hâkimi olmak istemektedir. Bu yüzden de yol üzerindeki birçok ülke ekonomik operasyonlara maruz kalmaktadır. Konuya bazı yorumcular Akdeniz hakimiyeti üzerinde açıklamalar getirseler de konu dar bir bölgeyi ifade edemeyecek kadar geniştir. Konunun temelinde Asya-Pasifik’ten Akdeniz’e, Asya’nın en doğusundan Hint alt kıtasına, Ortadoğu’dan Kafkaslar’a, Kuzey Afrika’dan Batı Afrika’ya kadar o kadar geniş bir bölgeyi içeriyor ki sadece Akdeniz demek bu konuyu daraltmaktan ve anlaşılmasını önlemekten başka bir işe yaramaz. Hatta Yeni İpek Yolu projesine Güney Amerika’nın da katılma arzusu konunun küresel yapısını gözler önüne seriyor.

Bu kadar büyük bir oyunun içinde Brunson’ın serbest kalması mikroskobik bir olay olmaktan öteye gidemeyecek kadar küçüktür. Dünyada hiçbir olay bir kişi ya da kişiler üzerinden oluşmaz. Hesaplar bir kişinin tutuklanması ya da serbest bırakılması ile ilgili olamayacak kadar büyük ve şümullüdür. Alman casus Türk asıllı gazetecinin serbest bırakılması gibi, Brunson da bir dengenin sonucu bırakılmıştır. Bırakılma ya da tutuklanmayı kişiye özel almamak gerektiği buradan da anlaşılacaktır. Türkiye konuyu doğru okumuş zamanında ve gerektiği şekliyle yine tüm dünyaya mesaj verecek nitelikte yaparak Konsolosluk cinayetinden ortaya çıkan hain mesajları temizlemeyi başarmıştır.

Üst üste gelen olaylar ve bu olaylara verilen tepkiler/mesajlar yakın zamanda yabancı sermaye/canlı para girişi ile Türkiye’nin iç piyasasının düzeleceği sinyallerini de vermektedir. Söylenenlerin aksine Türkiye bu işi doğru okumamış olsaydı muhtemelen Ekim ayının sonunda dolar 10 TL’yi bulabilir, nakit akışı kesilir ve iç piyasa tamamen kilitlenebilirdi. 

Yaşanan olayları ortamdaki tezviratdan uzaklaşarak daha nesnel okumanın hakikate ulaşma konusunda daha geniş bir bakış açısı kazandıracağına dikkat etmek gerekir. Bugüne kadar bu üç olay üzerinden ortamlara düşen tartışmalar, magazini geçemeyecek nitelikte ve sadra şifa hiçbir çözümü içermeyen gereksiz bilgilerle örülüdür. İç politik tartışmaların kısır döngülerinin dışına taşan bir medya sektörü de bulunmayınca konuları etraflıca okuyabilmek, değerlendirmek ve sonrasını sorgulayabilmek imkânsız hale gelmektedir. Bu ve benzeri olayları iç politikanın malzemeleri olarak okumaktan ziyade serinkanlı daha geniş bir bakış daha yararlı olacaktır.

İncelediğimiz bu üç olayın birbirleriyle olan ilişkisine genel olarak Türkiye özelinden baktıysak da bu kısa sürede meydana gelen durumların uluslararası alanda çok ciddi karşılıklıları vardır. Özellikle Kaşıkçı olayının uluslararası siyasetteki etkisi devasa büyüklüklere ulaşmıştır. Konunun bu kısmının tartışılması ve ilişkilendirilen alanların ele alınması yazıda mesajların karışmasına yol açacağından konuların özel bir başlık olarak Türkiye ile ilgili kısmını yazmayı tercih ettik.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *

1 Comment

  • Mustafa karagoz
    27 Kasım 2018, 10:55

    Guzel ancak kuresel siyasetteki etkileri sebep vesonuc acisindan daha genis ele alinmali.

    REPLY