Seçimler Bitti…

Seçimler Bitti…

İslam’a uygun bir yönetim biçimi bu toplumun istekleri arasında yok. Böyle bir şeyi düşünmelerinin önüne de setler çekilmiş. Ve bu işi en güvenilen alim etiketli kişiler ile yapıyorlar.

Seçimler bitti ve gördük ki artık başka şeylere seviniyor başka şeylere üzülüyoruz. Ve tek bir şey kazandı oda Demokrasi…

İslam yine ferdi olarak hepimizin içinde yaşamaya devam edecek. Kimse ye de karışılmayacak. Herkes kendi yaşamak istediği hayatı özgürce yaşayacak. Çünkü bu vaadi zaten Müslüman olduklarını söyleyen kimseler teminat olarak veriyorlar. Çünkü yürüdükleri takip ettikleri yol İslam’dan farklı bir yol olsa da bunun aslında İslam olduğunda ısrarcılar. Ve ısrarla İslam’ın yönetim biçiminin demokrasi ile aynı olduğunu söylemeye devam ediyorlar.

Fakat kim nasıl düşünürse düşünsün “İslam’ın yönetim biçimini demokrasiye nispet etme gayretini taşıyan mülahazalar yanılgı içinde kalmaya hükümlüdür. İslam, kendi özgün yönetim biçiminde demokrasiden daha fazlasını vaat ediyor. Onun vaat ettiği noktaya hâlihazırda hiçbir demokrasi uygulaması ulaşamamıştır. Ulaşması da kendi iç bağlamı açısından muhal görünmektedir.

Eğer demokrasiden maksat, siyasal katılım (seçim), azınlığın veya çoğunluğun birbirine tahakkümünün önlenmesi, kişi hak ve özgürlüklerine riayet edilmesi vb. faktörler ise bu faktörler İslam’da kendiliğinden uygulanabilir durumdadır. Uygulanmıştır da… Ancak İslam gene de bundan daha fazlasını kendi tabiiyetinde (uyruğunda) yaşayanlara vaat ediyor.”(1)

Fakat buna rağmen İslam’a uygun bir yönetim biçimi bu toplumun istekleri arasında yok. Böyle bir şeyi düşünmelerinin önüne de setler çekilmiş. Ve bu işi en güvenilen alim etiketli kişiler ile yapıyorlar. Belli bir süre böylesi bir şey ile İslam’ın gelmesini bekleyen büyük bir çoğunluk belli bir zaman geçtikten sonra artık İslam’dan yana olan bu isteklerinden de vaz geçmişlerdir.

Onlar için başta olan yönetenleri adaletli olması yeterlidir.

Fakat buna rağmen bir kesim ısrarla cahili sistemler içerisinde ki bu uğraşların İslami bir dönüşüm gerçekleştireceğini umuyorlar.

“Kurulu düzenin partilerinden İslamî bir dönüşümü beklemek onun yapısal özelliğine aykırıdır. Üzerine ayak basılan zemin eğer demokratik bir ortamı ifade ediyorsa, demokratik bir ortamın iyileştirilmesinden doğacak sonuç ancak demokrasinin iyileştirilmesini sonuçlar. Onun mülahazat hanesine kayıt geçer.

Eğer İslamî bir ortamın oluşturulması amaçlanıyorsa, bu, İslam’ın öngördüğü yöntemle gerçekleştirilebilir. Demokrasinin kolaylıklarından yararlanarak ulaşılabilecek her sonuç demokrasinin mülahazat hanesine bir artı olarak kaydolur. Buradaki inceliğin kavranmasını önemle ve özellikle talep ediyorum.”(2)

O yüzden bizler cahili bir sistem içerisinde nasıl bir başarı kazanırsak kazanalım bu İslam hanesine yazılan bir başarı değildir. Bu sözü birçok kardeşimiz ısrarla söylüyorken maalesef kimse bu uyarılara kulak kabartmamıştır.

Tabi İslam dışı sistemlerin işletmeciliğini yapmakta ve onları desteklemekte bir sakınca görmeyen ve bu halleri ile Allah’ın tek hükmedici olduğuna iman ettiklerini inandıklarını söyleyen kimselere karşı Kur’an bir takım uyarılarda bulunuyor.

“Ey Muhammed! Sana indirilen Kur’an’a ve Sen’de n önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tağuta (İslâm’ın dışındaki bütün sistemler ve kanunlar) muhakeme olmayı istiyorlar. Oysa onu reddetmekle emrolunmuşlardı. Şeytan onları derin bir sapıklığa saptırmak ister.” (Nisa: 60)

“Şu şaşkınların şaşkınlıklarına bak! Bunlar mümin olduklarını iddia ediyorlar, sonra da bir anda iddialarını yine kendileri çürütüveriyorlar. Bunlar bir yandan “Sana ve senden önceki peygamberlere indirilen kitaplara inandıklarını ileri sürüyorlar” sonra da sana ve senden önceki peygamberlere indirilen kitapların hakemliğini benimsemiyorlar. Bunun yerine başka bir kaynağın, başka bir sistemin, başka bir hüküm merciinin hakemliğine başvurmak istiyorlar. Tağut un hakemliğine başvurmak istiyorlar. Sana ve senden önceki peygamberlere indirilen kitaplara dayanmayan; ölçüsünü, kriterini sana ve senden önceki peygamberlere indirilen mesajlardan almayan bir hüküm kaynağının yargısına boyun eğiyorlar. Böyle bir hüküm kaynağı, hem ilâhlığın başta gelen yetkisini kendisine yakıştırdığı için ve hem de hiçbir değişmez kritere bağlı olmadığı için “tağut”tur, yani azgınlık ve taşkınlıktır.

Bu adamlar bu işi bilmeyerek, yanılgıya düşerek yapmıyorlar; tersine yargısına başvurdukları bu tağutun hakemliğine başvurulmasının yasak olduğunu kesin olarak biliyorlar. Çünkü “ona karşı çıkmaları, onu tanımamaları emredilmiştir”. O halde mesele bilmemek ya da yanılgıya kapılmak meselesi değil. Tersine ortada inatçılık ve kasıt vardır. Bundan dolayı bu iddiaları ani “sana ve senden önceki peygamberlere indirilen mesajlara inandıkları” şeklindeki iddiaları geçersizdir, asılsızdır.”(3)

Gerçekten de her kesim Mümin olduklarını, Kur’an’a inandıklarını, peygamberlere inandıklarını söylüyorlar fakat bu ilahi kitapların hakemliğini kabul etmiyorlar. Böylesi bir istekte bulunmuyorlar. Ve hevalarından oluştura geldikleri şeyleri de Kur’an’a uyan şeylermiş gibi göstermek istiyorlar. Tüm bunlar Allah adına geçersiz söz ve söylemlerdir. İman iddiasında bulunan kimselerinde bu konularda daha dikkatli kararlar vermeleri gerekir.

Artık seçimler bitti. Bundan sonrası için devam edecek. İnşallah Allah’ın sözleri bizler için önemsenen sözler olur. Bizler yol azığımızı yol haritamızı bu ölçülere göre belirlemeliyiz. Allah böylesi samimi davranışlar gösteren kardeşlerimizin yardımcısı olsun.

Dipnotlar
1 Rasim Özdenören, Yeni Şafak, İslam ve Demokrasi
2 Rasim Özdenören, Yeni Şafak, İslam dışı Düzlemde Parti Kurmanın Mantığı var mı?
3 Seyyid Kutub, Fizilal, Nisa Suresi 60. Ayet Tefsiri

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *