Seyahatten satırlara, satırlardan sadırlara

Seyahatten satırlara, satırlardan sadırlara

Farklı coğrafyalarda çok da farklı olmayan/benzer hassasiyetlerinin rahatlıkla teşhis edilebileceği yurdum insanının doğru örnekliklere, yönlendirmelere ihtiyacı var evveliyetle ve evlaiyetle!

​Rabbimize çok şükür ki mutad seyahatlerimizin bu yılki safhasını gerçekleştirme fırsatını bizlere bahşetti… Anadolumuzun münbit topraklarında, kadim dostlukları pekiştirecek, yenilerine kapılar açacak güzide insanlarıyla, Müslüman şahsiyetleriyle hemhal olmak, hasbihal etmek, istişarelerde bulunmak imkânına kavuştuk. Çabalarımızın hepimizi niyetlerimiz çerçevesinde Allah’ın rızasına kavuşturmasını temenni ediyoruz.

​Gerekli okumalar, teatiler çerçevesinde başta kendi adıma olmak üzere oldukça faydalı olduğunu düşünüyorum. Elbette bu tür ziyaretler, daha sık olarak, belli programlar çerçevesinde ve de karşılıklı olarak tekrarlı ve sürekli hale getirilse daha güzel gelişmelere basamak oluşturacaktır. Bilenlerin malumudur ki bizler bu işi bir tatil formatında düşünmüyoruz asla! İstendiğinde kendi müktesebatımıza uygun bir seyahat formu da çıkarabiliriz! Gezerken gözlemlemek, öğretirken öğrenmek, farklı bir meşguliyeti ifa ederken dinlenmek, dinler ve dinlenirken dinginleşmek… Teknolojinin kolaylaştırdığını zannettiğimiz ilişkileri aksine daha bir zorlaştırdığını, yakınlaştırdığını sandığımız mesafeleri daha da ulaşılmaz erişilmez kıldığını bilmeyenlere duyurmak göstermek gerekiyor. Okur yazarlıktan görselliğe, yazılı iletişimden/etkileşimden kelimelere ve simgelere, ziyaretleşmelerden kısa mesajlara, tecrübe aktarımının yaparak yaşayarak olan boyutundan anılara, anmalara ve nostaljik içerikler indirgendiğini maalesef fark edemiyoruz. Hem iletişimiz/etkileşimimiz hem de yakınlıklarımız olumsuz etkileniyor, bizler farkına varıp tersine/doğru çabalara girişmez, bu akışa direnmezsek!

Bakınız bu faaliyetler çok yönlü eğitim fırsatları sunuyor; hem konuklananlara hem de konuklayanlara… Konuklananlar olarak bizler gerekli okumaları yapıyor, gerekli dersleri çıkarıyoruz. Hane halkları da bu vesile ile zannımca, gerekli dersleri çıkarıyordur. İmkânlar paylaşılıyor, kapılar kadar gönüller de açılıyor, kardeşliğin fiili hukuku cereyan ediyor, çoluk çocuk görerek sahada bir talim ve terbiye fırsatını ayağında buluyor!

Bu seyahatimizde bu dışsal, formel görülen aslında asla muteallik faydaların yanında, ziyaret ettiğimiz her mekanda dostlarımızın gayretlerine ve davet edilenlerin takdirlik teveccühlerine (mesela bulunduğumuz mekana 1-2 saatlik mesafelerden kardeşlerimizin erinmeden yollara düşmeleri, mesafeleri aşma cehdleri…) şahit olmak ve oluşturulan ortamların, istişarelerin, teatilerin, fikir alış verişlerinin, olay ve olguları yorumlamaların, yerine göre tartışmaların hepimize sağladığı faydalar, sunduğu fırsatlar inanın her şeye değdi… Kaldı ki işimiz değerleri takip etmek, onlara sarılmak, değerli olana değerince sahip çıkıp değer kazanmak değil midir; o halde bu uğurda her türlü fedakarlığa da değer! Bir kahvenin kırk yıllık hatırının konuşulduğu bu coğrafyalarda, bu hatırı yaşatmak ve kahvenin bahane, sohbetin, hasbihalin şahane olduğu hakikatini, paylaşılan, yan gider görülen her maddi varlığın kırk kere kırk hatırlara değecek, asıl getirilere, kardeşliğe yol açacak bir aslî değer olduğu teyit edilmiş olundu!

Meselemiz herkesi ikna etmek, motamot, her konuda aynı düşünmek, ay(kı)rı düşünenleri dışlamak değildir! Olabildiğince bir usul çerçevesinde üsluplu, usturuplu bir şekilde fikirlerimizi paylaşabilmektir. İddialarımızı hal ve kal ile ispat edecek bütünlüğü kuşanmak, kişileri kişiliklerini baskılamadan fikirlerini serdetme imkânları ile buluşturma olgunluğu göstermektir. Ayrı düşülen çevre konuları paranteze alabilmeyi başararak kardeşlik hukukunun sürdürülebilirliğine katkı sunmaktır. Aynileşme amacı ertelenmeden, dayatmalardan uzak bir hikmet çerçevesinde şahitliği kuşanmak öncelikli görevimizdir. Çok geniş bir yelpazede kuşatıcılık içerisinde, özgüvenle hareket etmeliyiz. ‘İlkeler denetime ve tashihe, güncellemelere tabi olabilir’ demek ilkeleri terk etmek değil dışımızdakilerin ilkelerimiz dediklerine de kulak verip, hakikatin arayışında ve izinde olmak demektir. Kontrol ve dahası kontrolü kontrol, itimata mani değildir! Şeffaflık, paylaşımcılık, istişareyi çok yönlü ve katılımlı kılmak, sözü olanların sözüne, fikri olanların fikrine açık olmak… ‘En güzel mücadele’ konularında da eleştiriye ve gerektiğinde teklifler açık olmak…

Gezimizin bu ayağı, İktibas camiasının bir yarı resmi faaliyeti şeklinde cereyan etti. Biz bunu bu tarz bir görev addettik, haddimize olmayarak… İktibas misyonunun tam da bu zamanların oldukça kaygan zeminlerine ve hallerine söyleyecek çok sözü olmalıydı! İnsanımız bu misyona her zamankinden daha fazla muhtaç! Tabii ki bu tek taraflı olacak, tek bileşenli, tek yönlü düşünülecek, çözülebilecek bir mesele değildir. Etki tepki meselesidir. Teklif ve teveccüh meselesidir. İlgi, alaka ve merak boyutları, muhatapların olumlu/olumsuz(eleştirel/teste tabi) karşılıkları söz konusudur.

Buluşmalarımızda, görüşmelerimizde İktibas dergisinin halen çıktığının farkında olmayanlardan; derginin banisi merhum Özkan’dan sitayişle, yeni ve şimdikilerden şikayetle bahsedenlerden; onun sözü yalın ve direkt söyleyip gediğine oturtan, her şeyiyle davasını kuşanan, halkın içinde yapısından övgüyle bahsederken, şu zamanlarda muhatabı ‘bilgi ambarı/hamalı’ gören kapalı devre, içine kapalı, dar çerçeve hallerin izhar edilmesinde sitem edenlerden gerekli dönütleri aldık ve lisanı hal ile gerekli cevaplarımızı sunduk… Abonelerle direkt ilişki kurmanın, vicahi olarak irtibata geçmenin, hangi hal ve şartlarda bulunduklarının müşahedesi ile bunlara beraber çözüm üretmenin, misyonun merkezde doğru tespitinin ve sahada doğru temsilinin gerekliliği üzerinde durduk. Camiaya yöneltilen ‘sosyalleşme’ olgusunun niceliği ve nasıllığı üzerinde okumalarda bulunduk. Bu nitelemenin bir tespitten öte bir yafta olarak kullanılmasının mahzurlarına değindik. ‘Nitelikli bir sosyalleşme’ tanımına, görecelikten uzak, kapsayıcı bir tarife ihtiyacımız olduğu tespitinde uzlaştık. ‘İlkeli olmak’ ile ‘başarılı olmak’ tanımlarının karıştırılmaması fikrinde mutabık kaldık. Ancak ‘ilkeli olmak’ kavramsallaştırmasının da genel geçer, kuşatıcı, kontrole mani olamayan, yorumların dayatılmasından farklı bir tarzda, değişkenlerin nizalaşmaya itmeyeceği, sabitler konusunda uzlaşmanın gerçekleşeceği bir şeffaflık, genele şamil bir istişari eksende ulaşılan, sahih müktesebatımızın ilhamı etrafında varılacak bir vakıa olduğunun altını çizdik, kalınca ve kırmızı kalemle/çizgilerle.

Farklı coğrafyalarda çok da farklı olmayan/benzer hassasiyetlerinin rahatlıkla teşhis edilebileceği yurdum insanının doğru örnekliklere, yönlendirmelere ihtiyacı var evveliyetle ve evlaiyetle! Bilginin sıhhatli ve hakikate uygun olanının, imanın eminlik boyutuna ulaşan ihlas ve sahihlik boyutunun bunlardan ayrı düşünülmeyeceği, öne alındığı hesabıyla sadece bunlarla iktifa edilmeyeceği çözümlemelerle… Aksi halde çözülmelerin önüne geçilemeyeceği gerçeğine binaen… Bu konuda acilen bir koordinasyon, reorganizasyon ihtiyacımız olduğu kesin. Birbirinden kopuk ve/veya habersiz bu insanımızın olaylardan, olgulardan ve nihayet birbirinden haberdar edilmeleri gerektiği aşikardır. Doğrulara ve doğruluğa bu çerçevede erişmek mümkün olacaktır. Algıların ayyuka çıktığı, dezenformasyonun ve şartlan(dırıl)mışlıkların yaygınlaştığı vasatlarda birbirimizin elinden tutmak gereği yadsınamaz. Bize uzatılan ellerli gerekli ve gereğince eleştirme içerikli de olsa tutmalıyız. Uzatılan her eli kafamıza vurmak üzere sıkılmış yumruk olarak görmemeliyiz. Sözlerimizi kılıç ve ok gibi kullanmamalıyız. Aramızdaki mesafeleri açacak yaklaşımlardan uzak durmalıyız. Tanışıklığı, danışıklığı artıracak eylemlilikleri kuşanmalıyız.

Afaki ve enfüsi ayetleri okumak, normal bir turistin bakışından rengen çok farklı olarak geçmişin izlerini müşahede etmek, çıkarsamalarda bulunmak, literal Kur’an ayetlerin, hayatın kılcal damarlarına nüfuz edecek içeriğine beraberce yönelmek, yakın çevremizde vuku bulan hadisatın farklı akıllara müracaatla çözümlemesine çalışmak… ‘Bundan iyisi Şam’da kayısı’ tabirince inşaalllah bu zamanları da hep beraber elbirliğiyle başaracağımız, oyunun seyircisi olmaktan öte kurucusu olacağımız vasatların da yine ellerimizle kurulabileceğinin, sıhhatlice atılacak tohumların bakımlarının doğru bir tarzda üşenmeden, erinmeden, görev bilinciyle gerçekleştirilebileceğinin hikmeti unutulmadan…

Hâsılı sözün de bedenin de sıhhatinin önemli sacayaklarından birinin bu nevi seyahatler olduğunu bir kez daha müşahede etmenin ve bun paylaşmanın huzur ve mutluluğunu sizlerin ilgi ve dikkatlerinize sunuyorum… Sözün tamamının kimlere söyleneceği malumaliniz… Arife tarif de gerekmez. Bazen sözler de yeterli olmaz/kifayet etmez. Yaşamak gerek! Bir kez daha Rabbimize şükrederken; yol refiklerimize, olgunun bir tarafı olanlara, kulağını, kalbini, evini açanlara, bu yolculukta elini yüreğini uzatan herkese teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *