Bir iftarda

Bir iftarda

Malın emanetçisi değil de sahibiymiş gibi davranıyoruz genelde. ‘Yasin 47’de belirtildiği gibi o mala erişemeyenleri Rabbimizin doyurmasını istercesine… Verirken de ‘azalır’ diye azar azar…

Çok şükür, hep şükür ki bir ramazana daha kavuştuk… İftarlara, imsak ve sahurlara… Ramazanın ilk orucunu açtık hamd ile… Kur’an nimetinin hamdi için tutulan oruçlarımızı… Rabbimizin sayısız nimetlerinden ulaşabildiklerimizle… Bunlara ulaşamayanlara tarafımızdan temenni ve dualar ulaştı sadece… Biraz da mallarımızdan yığdıklarımızdan birazı… Pek bir azı…
Malın emanetçisi değil de sahibiymiş gibi davranıyoruz genelde. ‘Yasin 47’de belirtildiği gibi o mala erişemeyenleri Rabbimizin doyurmasını istercesine… Verirken de ‘azalır’ diye azar azar… Çok da olsa kırkta bir, kılı kırk yararcasına, kesilmesi istenen bakara’nın rengini, tipini sorarcasına… Sakınılması gerekenin emri gereği O’ndan sakınıp yine O’na sığınarak verilmesi gerekirken sakınarak, sıkarak… Sıkılmadan! Esirgenmemiz vesilesi olacak iken malımızı esirgeyerek, kıskanarak… Karnımız doyduğunda, sofradan kalkarken “Rabbim olmayanlara da ver!” duasıyla! Açlığımız gidince “Rabbim bizi açlıkla imtihan etme!” diye dua ederek ve dahası açları unutarak… Oysa onların/malların da onlara ulaşamayanların da Rabbi bir, bir olan Allah! Rızka kefil olan yegane yaratıcı…
Tamam imtihan… Bolluk da darlık da sınama vesilesi! Peki ya roller değiştirilirse… Rabbimiz malın mülkün asıl sahi değil mi? Dilediğine dilediğince, hesapsızca verme ve alma kudreti O’na ait değil mi? Ne yaptık ya da neler yapmadık da bu uçurum oluştu. Mal mülk, paylaşım üzerinde… Kusurumuzu itiraf edip kendimizi düzeltelim de Rabbimizden kusurlarımızı örtmesini, gidermesini dilemeye yüzümüz olsun.Malı mülkü üzerinde dilediğini yapabileceklerini vehmedenler rableri katında dilediklerini bulamayacaklardır! Arınmak için arındırıcı ibadet zekât, infak ve sadakalar arttırıldıkça yüzler de ağaracaktır.
Ya ifratlarda ya tefritlerde dolanıp duruyoruz. Elimizle ayağımız uyum içinde değil!
Zihnimizle yüreğimiz koordinasyon içinde çalışmıyor! Güdüm, kontrol ve dezenformasyona tabiyiz! Bilgi ağımız sorunlu! Niyetlerle ameller çakışmıyor; çatışıyor. Biraz ondan, biraz bundan “geçinip” gidiyoruz. Sınırlarda geziniyoruz! Sinir uçlarımız hayli zamandır körelmiş! Gözlerimizin körlüğü, neredeyse kalplerimizin körlüğüne sebep olacak!
Şimdi şu ilk iftarlarda “geçinmek” ile “olmak” ayırımında bir istatistik yapılsa; yaşananların, hislerin, yapıp edilenlerin terazinin hangi kefesine daha çok yığılacağını tahmin etmek çok zor olmasa gerek. Algıların, gerçeklerin yerine geçmesinin üzerinden hayli zaman geçti! Zanların, hevaü hevesin hakikatlerin üstünü örtmesi gibi…
Folklorik algılar, adeta adetleşmiş ibadetler, ibadetleşmiş adetler, seranomiler, imaj ağırlıklı gelenek, görenek ve kültürel yaklaşımlar… Gerçi gelenek, görenek ve örfin bir ağırlığı ve dokusu vardı eskilerde. Eskilerde kaldı onlar, onlar da eskidi. Onlardan da kalan “tavşanın suyunun suyu” kabilinden şekil, kabuk tarzında avuntular…(Modernizm ile postmodernizm arasındaki o nüans farkı gibi ki çok bariz bir renk farkıdır o!)
Kitabımızın “..yoksa kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz?” dediği türden işimize gelenleri alıp dişimize dokunanları terk ederek nasıl bir yol tuttuğumuzu düşünüyoruz acaba! Kaçış nereye? Nereye bu gidiş? Hakka mı koşuyoruz, haktan mı kaçıyoruz?
Ne yol biliyoruz ne de yordam! Namazla orucun, zekâtla kurbanın, yapılması gerekenlerle terk edilmesi gerekenlerin, Kur’anın metni ile mana ve muradının arasını hem de çokça açarak, nasıl bir ibadet algısı üretiyoruz, farkında mıyız? Bırakınız ibadetlerin, helallerle haramlar arasını ayırmayı, mesela namaz üzerinde dahi o kadar farklı algılarla karşı karşıyayız ki ne ibadetle,  ne örf ve adetle, ne de akıl ve iz’anla tarifi mümkün değil! Namazı günlerine göre algılamak; Cuma ve bayram namazlarına, teravihlere koşarak giderken, sair günleri unutmak… Kendince değer biçerek algılamak! Bazı namazları kadir gecesi vs. ısrarlı takip edip diğerlerini askıda bırakmak… Nafileleri farzların önüne geçirmek… Namazı içeriğinden yalıtarak, ‘namaz fahşadan alıkor..’ ilahi uyarsını kale almadan şekle, görüntüye, kılık kıyafete indirgemek…
Bu tarz, gerçeklerin yerine ikame edilmiş algıları tüm ibadetlerde görebileceğimiz gibi oruç özelinde de görebiliriz maalesef! Şimdi sorsak; ‘oruçla Kur’an, Kur’an ile ramazan, oruç ile ramazan arasındaki münasebet nedir?’ diye, karşılaşacağımız cevaplar hiç de yüz ağartacak şekilde olmayacaktır! Orucun, Kur’an nimetinin indirilişinin bir şükür nişanesi olduğunun kaçımız farkında? Kur’anın anlam ve ahkamı ile ilişkiyi kesenler, doğru kurmayanlar, yine Kur’anın tabiriyle onu mehcur/terk edilmiş bırakanlar acaba oruçlarını hangi niyetle tutmaktadırlar?!
Hele haramlar noktasındaki tersine yaklaşımların izahı mümkün değil! Yılın tüm hesapsız kitapsız, kaygısız, başıboş bırakılmışçasına heva ve heves peşinde yuvarlanmakla geçirilen günleri bir ramazanla, bir Kadir gecesiyle, bir oruçla telafi edilebilir mi? Edilir edilmesine de bunun bedeli, hesabı, sonuçları doğru takdir edilebiliyor mu? On bir ayın sultanı ramazan, bu farkını sözlerin ‘sultanı/en güzeli/en doğrusu’ olan Kur’ana hamilik etmekten almaktadır. Bu doğru ilişki kurulmadıkça Allah muhafaza, açlıktan ve susuzluktan başka geriye bir şey kalmayacaktır! Bir ramazan bunları tamir etmeye yetmez, zihinlerde devrim gerçekleşmeyince… Acilen bir şok, bir elektrik gerek adeta! Uyuşukluktan, uykudan, dine karşı din kılıfında afyon işlevli uyuşturuculardan kurtulmak gerek! Kurtarıcılardan da!
Algılardan gerçeğe, zanlardan hakikate, şekilden öze dönmek gerek! Yüklerden, ağırlıklardan, mazeretlerden kurtularak hep birlikte Allahın ipine sarılmak gerek! Sorumluluklarını yüklenerek!
Algılara, vehimlere, zanlara göre değil; son teklif, son uyarı ve son müjde olan Kur’ana ve onun hayata aktarılması olan, resulün rengini yine Kur’andan alan sahih sünnetine tabi olarak… Bu şartlar altında karar verilip ilk adım atıldığında kadir geceniz tahakkuk etmiş olur, orucunuz sizi tutar, ramazanınız bereketlenir ve ahiriniz/ahiretiniz bayram olur inşaallah.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *