Muska

Muska

Kur’an’da nazar, tılsım, büyü ve uğur gibi gizli ve gizemli güçlere bağlı bir inanç yoktur.

Muska; Bazı hastalıkları, kötülükleri ve nazarı uzaklaştırmak için boyna asılan veya üstte taşınan yazılı kağıt; üç köşeli şekilde katlanmış şey; üç köşeli bir nüsha manalarına gelmektedir.

Muska kelimesinin aslı “nüsha”dır. Arapça nüsha’dan Türkçe’ye bu şekilde, değişerek geçmiştir.

Muska, genellikle olası bir hastalıktan korunmak veya tedavî amacıyle yazılarak taşınır. Bazen de farklı yerlerden gelebilecek bela ve korkulardan  korunmak için de yazılabilir. Çoğunlukla üçgen biçiminde meşin, teneke, gümüş ve altın kalplar içine konarak boyna asılır ya da kola takılır. Dört köşeli veya kalp biçiminde kaplara da konan hamail, bütün İslâm dünyasında yaygın biçimde kullanılan şeklidir.

Muskalara yalnızca sûre, ayet, hadis veya bir dua yazıldığı gibi, Allah’ın, meleklerin, efsanevî kişilerin adları, anlaşılmaz tılsımlı sözler, simgeler, yıldız işaretleri, rakamlar, rumuz ve işaretler, insan ve hayvan resimleri ile garip harf şekilleri de yazılıp çizilmiştir. Sûre, ayet, hadis ve duanın yazıldığı muskalar İslâm dönemine; diğerleri ise, İslâm’dan önceki batıl inanç ve hurâfelere aittir.

Söz konusu kişiyi herhangi bir şeyden koruyucu nitelikteki muskalar zaten kullanacak kişinin isteğiyle yapıldığı için, muskayı bilerek belli bir biçimde takılmasına pek itiraz eden çıkmamaktadır. Ama muskayı taşıması gereken kişinin bu işten haberi yoksa genellikle devamlı kullandığı elbisesinin içinde bir yere veya yattığı yerde yastığının içine ve yahut ta evinin bahçesinde gömülü bir şekilde saklandığı anlatıla gelen bir şeydir. Daha çok bu bir kişiye hasımları ya da onu kıskanan birileri tarafından bu kimseye zarar vermek şeklinde yapılmaktadır. Muska onun haberi olmadan bahçesine gömülmekte ve yahut üzerinde bir yerlerde bulunmaktadır. Daha sonra muskacı denilen kimse bu muskanın varlığını ona bildirmekte ve gömülü olduğu yerlerden bulup bu kişiyi muskanın kötü etkilerinden kurtarmaktadır. Tabi bu işi yaparken o kimsenin bildiği fakat kimsenin bilmediği şeyleri bilerek muska yapılan kişiyi hayrete düşürmekte güvenini kazanmaktadır. Tüm bunların gerçekle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Bir çeşit el çabukluğu ve önceden çalışılan bir takım oyunların sahnelenmesidir. Taraflar mahkemelik olduklarında Mahkemelerde hakim karşısında, bu gibi yerlerde saklanmış muskaları nasıl bulduklarını söyleyen davacılar bulunmaktadır.

Hatta bu muskacıların sahneledikleri oyuna seçilen kişilere gelecekten de bir takım bilinmeyen olayları haber verdikleri gözlenmektedir. Hatta eğer muskaların etkisi giderilip bulunmazsa yani bu büyü çözülmez ise falanca süre içinde öleceği o kişiye haber verilmektedir. İslam dininde gayb yani gelecek bilgisi yalnızca Allah’ın tekelindedir ve bu bilgiler Peygamber olan Allah’ın elçilerine dahi verilmemiştir.

“De ki: Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilmez.. .”(27/65)

“De ki: Gayb(ı bilmek) Allah’a mahsustur…” (1O/2O)

“De ki: … Eğer gaybı bilseydim (daha) çok hayır elde ederdim ve bana kötülük de dokunmazdı…”(7/188)

Halk arasında Muska işi ile uğraşan bu kimselerin bu tarz kimsenin bilemediği geleceğe ait bilgileri cinlerden aldığı yönünde oldukça yaygın bir kanı vardır. Bu konu Müslümanlar için asla söz konusu olamaz. Cin suresindeki ayetler bu konuyu çok güzel açıklamaktadır.

“Göğü yokladık, orayı sert bekçilerle ve göktaşları ile dopdolu bulduk” (Cin–8).

 “Daha önce göğün elverişli dinleme yerlerinde pusuya yatardık. Fakat şimdi hangimiz oranın seslerini işitmeye çalışsa kendisini bekleyen göktaşları ile karşılaşır.”(Cin–9)

“Acaba yeryüzündekiler için kötülük mü dileniyor, yoksa Rabbleri onlar hakkında iyilik mi diliyor, bunu bilmiyoruz”.”(Cin–10)

“Bu ayetlerde cinlerin kendi sözlerinden aktarılan olaylar bize şunu düşündürüyor: Onlar Peygamberimiz gelmeden önce -belki de Hz. İsa ile Peygamberimizin gelişi arasındaki geçiş döneminde- yüceler alemi ile ilişki kurma, meleklerin yeryüzünde yaşayan yaratıklara ilişkin konuşmalarından bilgi sızdırma girişimlerinde bulunabiliyorlardı. Meleklerin bu konuşmaları yüce Allah’ın yeryüzüne ilişkin plânının ve dileğinin uygulanması ile ilgili idi. Cinler sızdırdıkları bu bilgileri dostları olan kâhinlere ve bilgiçlere aktarıyorlar, bu kâhinler de şeytanın plânları uyarınca insanlar arasında bozgunculuk çıkarıyorlardı. Başka bir deyimle şeytanların kuklaları olan bu kâhinler ve bilgiçler, cinlerden sızdırdıkları az miktardaki gerçeğe büyük o~anda “batıl” ve eğrilik katarak bu yanıltıcı karışımı halk yığınlar ı arasında yayıyor, iki dönem arasındaki peygambersiz boşluktan yararlanarak yeryüzünün düzenini bozuyorlardı. Bu bilgi sızdırma ve onu kâhinlere aktarına işleminin nasıl gerçekleştiğine gelince Kur’an bu konuda bize hiçbir bilgi vermiyor. Böyle olunca bu meseleyi kurcalamak gereksizdir. Burada bize anlatılan gerçeğin özü ve içeriği ile yetinmeliyiz.” Peygamberimizin okuduğu Kur’an’ı dinlemeye gelen cinlerin bu konudaki söyledikleri şudur: Cinler artık gökten bilgi sızdıramıyorlar. Şimdilerde böyle bir yok…

İşe giriştiklerinde -ki bu girişimlerini “göğe dokunma, göğü yoklama olarak tanımlıyorlar- önlerindeki yolu kapalı ve güvenlik ekipleri tarafından sıkı koruma altına alınmış buluyorlar. Bu koruma ekipleri tarafından göktaşı bombardımanına tutuluyorlar, alev saçan bu taşlar gökten bilgi sızdırmaya kalkışanların başlarına yağarak ölmelerine yol açıyor.” (Seyyid Kutub, Fizilalil Kur’an)

Akdeniz Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Eski Çağ Dilleri ve Kültürleri Bölüm Başkanı Prof. Sencer Şahin’in bu konularda bir takım çalışmaları olmuş.

“Çaresizliğin sömürüsü” üzerine tesis edilen fal ve muska gibi inanışların, Anadolu’nun eski kültürlerinde de önemli bir yer tuttuğu, insanların iyi niyetinden yararlanan birçok “sahtekârın” bu yolla zengin olduğunu söylemiş. Akdeniz Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Eski Çağ Dilleri ve Kültürleri Bölüm Başkanı Prof. Sencer Şahin, yaptığı açıklamada, Anadolu insanının tarihte birçok kez dinini, dilini ve devlet yönetimini değiştirmesine karşın, “dindarlık ve devlete bağlılığını” değişmeyen tek özellik gibi koruduğunu belirtmiş. Şahin, bu özelliğin, “Anadolu insanının karakteri olduğunu” söylüyor.

Anadolu insanının bütün bu iyi özelliklerine karşın, inandığı bağlılıklarının da önüne geçen bir tutumla, hurafeye de eğilimli olduğunu ifade eden Prof. Şahin, “İnsanların iyi niyetlerinden yararlanan açıkgözler ve sahte peygamberlerin tarih boyunca sıkça görüldüklerini, antik çağlarda halkın iyi niyetinden yararlanan sahtekârların muska yazarak zengin olduklarının” altını çiziyor.

Buna örnek olarak İsa’dan sonra 2. yüzyılda, peygamber olduğunu öne sürerek ortaya çıkan “İnebolulu İskender Aleksandros”u gösteren Prof. Şahin, bu sahte peygamberin, Persler’le savaşan Roma ordusunda ortaya çıkan veba salgınını, “Apollon’un Peygamberi” olduğunu söyleyerek önleyebileceğini ve hastaları iyileştirebileceğini iddia ettiğini anlattı.

Halka muskalar yazan “İnebolulu İskender Aleksandros”un kendisine başvuran insanlardan “Tanrı adına” hediyeler kabul ettiğini, zengin olduğunu söyleyen Prof. Dr. Şahin, şöyle konuştu: “Bu bilgilerin günümüze gelmesini, antik çağ yazarlarından Lukiyanos çeşitli yazılarıyla sağladı. “Lukiyanos bu konuda, (Bu adamın yapmadığı rezalet kalmadı. Bu halk o kadar enayi ki, bu adama gitmeye devam ediyor) diyor.

Tabi böylesi niyeti olan kimseler halkı Müslüman bir beldede iş tutuyorlarsa bu konularda halkın inancı içerisinden deliller bulması gerekmektedir. Elbette ki Kur’an’ı kendi dilinden okumayı araştırmayı sevmeyen böylesi halkların kitabından ayetleri tahrif etmek, anlamını çarpıtmak çok kolay olacaktır.

Nitekim muskacılardan bazıları Kur’ân-ı Kerim’deki İsra Suresi’nin 82. ayetini muska yazmaya delil olarak göstermişlerdir.

Oysa bu ayetten böylesi bir anlam çıkarmak asla mümkün değildir.

Adı geçen ayetin anlamını ve tefsirini şu şekildedir.

“Biz Kuran’dan inananlara rahmet ve şifa olan şeyler indiriyoruz. O, zalimlerin ise sadece kaybını artırır.”

Bu yorumu özetlersek Kur’ân hükümlerinin, yanlış yolda olanlara ve kötü huy sahiplerine gerçeği görme ve doğruyu bulma yolunda şifa ve rahmet olduğunu, zalimler için ise, bir helak sebebi olabileceğim anlıyoruz. Ancak ayette ne suretle olursa olsun muska yazılacağına dair bir işaret yoktur.

Şunu hemen hatırlatalım ki Kur’ân-ı Kerim, muska yazmak, büyü yapmak için değil, “İnsanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak gönderilmiştir.

Üstelik bu tarz inanışlar kişinin dinine de zarar verici nitliktedir.

Ukbe bin Amir el-Cuheni (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah’a on kişilik bir topluluk (heyet) geldi. Rasulullah dokuzu ile beyatleşti ve birinden el çekti.

Dediler ki:

−Ya Rasulallah! Dokuzu ile beyatleştin, bunu neden terk ettin?

Rasulullah :

−‘Şüphesiz ki onun üzerinde temime (muska) var!’ dedi.

Sonra Rasulullah onu eliyle kopardı ve onunla da beyat etti ve:

−‘Kim, temime (muska) takarsa, kuşkusuz ki Allah’a şirk koşmuştur!’ buyurdu.”

(Ahmed 17427, Albânî Silsiletu’l-Ehadisi’s-Sahiha 1/492)

Genel olarak muskalara 113. sûre olan Felak, 114. sûre olan Nâs, Yasin, Fâtiha süreleri, Âyetü’l-Kürsi (2/256), Âyetü’l-Arş (9/130), diğer çeşitli ayet, hadis ve dualar yazılır. Bazı kesimlerin cevşen duasını muskaya benzer bir şekilde boyunlarına astıkları ve bunun kendilerini koruyan bir zırh olduğuna inandıkları görülmektedir. İslam dininde aracılık yoktur. Bu tür inanışlar eski toplumların inanış biçimleridir. İslamda tüm bunların yerine direk dua ile Allah’tan yardım istenir. Zaten Yüce Allah kendisine dua edip yardım isteyen kullarının dualarına karşılık vereceğini söylemektedir. O yüzden başımıza gelecek bir kötülük ya da olumsuzlukta böylesi muska gibi batıl inançların herhangi bir etkisi bulunmamaktadır.

Kur’an’da bu konular işlenmekte tüm bunların sebepleri anlatılmaktadır. Oyüzden tüm bu ayetlere rağmen böylesi şeylere inanmak kişinin inançlarına zarar verebilir.

Yüce Allah şöyle buyuruyor;

“Başınıza gelen her türlü musibet(bela, kötülük, olumsuzluk), sizin kendi ellerinizin işlediklerinden kaynaklanmaktadır. Allah, çoğunu da affetmektedir.” (Şura–30)

Demek ki başımıza gelecek her türlü musubet kendi yaptıklarımızla ilgilidir. Yoksa muska tarzı batıl şeyler bu konularda her hangi bir etkiye sahip değildir. Sadece kişi bu konuda psikolojik olarak etkilenebilir onun içinde Allah’a sığınmamız gerekmektedir.

Nisa/78–79. ayetlerde buna kanıttır. 4/79: “Sana gelen her iyilik, bil ki Allah’tan’dır. Sana gelen her kötülük de, kendindendir…”

Bu ayetlere göre, insanı derinden etkileyen her türlü olay, büyü, uğursuzluk, şanssızlık, cevşen, kader, burç, muska ve ya nazar kaynaklı değildir. Kendi yaptıklarımızdan dolayıdır. Tüm bu konular sadece Allah’ın yapabileceği şeylerdir. Ve böylesi bir yetkiyi de hiç kimseye vermemiştir.

Çünkü Allah ‘ın bilgisi ve kontrolü dışında hiçbir şey gerçekleşmez.

“Gayb’ın anahtarları Allah’ın katındadır, onu yalnız O bilir. Mutlaka O’nun bilgisi altında dalından düşen her yaprak, yerin karanlık derinliklerindeki her tane, yaş-kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır. (En’am–59)

Şimdi bizler eğer bu ayeti göz ardı edersek ve gelecekle ilgili bir şeyi ve yahut ta hiç kimsenin bilmediği gizli bir şeyi, içimizden geçirdiğimiz bir sözü ya da başka bir yerde konuştuğumuz bir sözü, bahçemizde kimsenin bilmediği bir şeyin gömülü olduğu bir şeyin yerini, Allah dışında böylesi muskacıların ve yahut da herhangi birisinin bildiğini söylemek Allah’ı devre dışı bırakmış anlamına gelmez mi? Şunu unutmayalım ki Allah’tan başka birisine insanüstü bir güç yakıştırmak (kendilerine mucize verilen peygamberler hariç) Allah’a ortak koşmaktır.

Üstelik bu kimselerin böylesi güçleri varsa bu tarz şeylerle uğraşmaları da çok anlamsızdır. Dünya üzerinde gömülü olan hazinleri bulabilirler. Daha iyi bir iş yapmak istiyorlarsa da şu kâfirlerin elinde inim inim inleyen Müslümanlara yardımcı olabilirler. Öyle ya bu iş için bu kâfirlere herhangi bir tarz muska yazmaları yeterli olabilir.

Tabi ki böylesi şeyler asla olmayacaktır. Kur’an’da nazar, tılsım, büyü ve uğur gibi gizli ve gizemli güçlere bağlı bir inanç yoktur. Her şeyin Allah’ın kontrolünde olduğunu, Allah dilemedikçe kimsenin sıkıntı ve zarar veremeyeceğini, başımıza gelen sıkıntıların kendi işlediklerimizin sonucu olduğunu zaten Kur’an bizlere haber veriyor.

İnşallah artık Allah’ın sözlerine rağmen böylesi inançlara inanmayız. Bunun için tek yapmamız gereken şey Kur’an’ı başka etkilerden uzak doğru kavramları ile birlikte okumaktır.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *