“İntihar edenin cenaze namazı kılınmaz” ön kabulünün belki tek işe yarayacağı husus, intihardan caydırıcı bir etki yapması ihtimalidir. Fakat aynı kanaat, intihar eden insanların çevresini de bir o kadar üzmekte, çocuklarının/yakınlarının imansız gittiğini düşünmelerine vesile olmaktadır.
Mehmed Durmuş
Halk arasında “intihar edenin cenaze namazı kılınmaz” diye bir kanaat bulunmaktadır. Acaba Kur’an bu kanaati desteklemekte midir?
Kur’an, münafıkların cenaze namazlarının kılınmayacağını beyan etmekte, Peygamber (sav)’i açıkça uyarmaktadır:
“Onlardan ölmüş olan hiçbirine asla namaz kılma; onun kabri başında da durma! Çünkü onlar Allah ve Rasulü’nü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler.” (Tevbe, 84).
Kur’an’da münafıkların aksine, kâfirlerin ve müşriklerin cenaze namazının kılınmaması doğrultusunda bir uyarı bulunmaması, onların cenaze namazlarının kılınabileceğine delil sayılabilir mi? Hayır, asla! Mü’minlerin münafıkların cenaze namazını kılmaktan men edilişleri, kâfirlerin ve müşriklerin namazının kılınmayacağına dair yeterli bir delildir. Allah katında hiçbir değerleri olmayan ve ebediyen cehennemlik oldukları belirtilen, müminlerle de hiçbir velayet bağları olmadığı açıklanan kâfir ve müşriklerin cenaze namazının kılınmasını hiç kimse düşünmez.
Peki, neden intihar edenin cenaze namazı kılınmaz denmektedir? Güya, intihar eden, Allahın verdiği canı kendisi almış da, ondan! Bu, son derece naif bir yorumdur. Çünkü inançlı hiçbir müntehir, sırf Allah’ın verdiği canı kendisi almış olmak için intihar etmez. İntihar etme noktasına gelmiş bir insanın böyle bir meseleyi düşünebilmesi de imkânsızdır.
İntihar bir nevi psikolojik bir hastalıktır. Bir bunalımın sonucudur. İnsanın duygularına yenik düşmesidir, bir bakıma akıl tutulmasıdır. İntihar eden kişiye, psikolojik tedaviye, şefkat ve merhamete ihtiyacı olan bir insan nazarıyla bakılmalıdır. Bazı durumlarda ise psikolojik tedavi yetmemekte, kişiyi intihar noktasına sürükleyen maddi imkânsızlıklar, maruz kaldığı kötü muamele gibi sebeplerin de giderilmesi şarttır.
Ya akıl sağlığı bozulmuş insanlar, ya da aşırı fakirlik, işkence ve tecavüz gibi zulümlere maruz kalan insanlar intihar etmektedirler. Bu gibi durumlarda, akıl sağlığı yerinde olan(!) diğer insanlara ve hele de Müslümanlara düşen görev, bu insanlara maddi ve manevi anlamda yardımcı olmaktır. Maalesef pek çok insanın, intihar edecek kadar zor durumda olduğuna bizi ancak o kişinin intiharı inandırabilmektedir.
İntihar etmek hakikaten çok acı bir durumdur ve hiçbir şekilde başvurulmamalıdır. İntihar, savunulacak bir fiil değildir. Fakat intihar edeni dinden çıkmış gibi algılayan zihniyet de hastalıklıdır. Allah korkusu diye bir şey bilmeyen orduların işgal ettikleri şehirlerde, işgal zihniyetinin domuzlaşmış (Maide, 60) kuduzluklarının faturası, zavallı savunmasız kadınlara çıkmaktadır. Yani kuduz işgalci salyasını ilk önce iffet ve namusa bulaştırmaktadır. Bu zulme maruz kalmış pek çok mü’mine hanımın çareyi intiharda bulduğu bir gerçektir. Türkiye’nin müttefiki olduğu ABD’nin Irak’ı işgal ettiği yıllar içerisinde ve elan Afganistan’da yaptığı buydu; şu anda Suriyeli kadınların başına gelen de budur. ABD askerinin yaptığını Suriye askeri de kendi halkına yapmaktadır. Bütün dünya toplumları ve bilhassa, kendilerini İslam’la tanımlayan ülkelerin insanları da bu zulmü seyretmekle yetinmektedirler.
İşte, bu kuduzların domuzluğuna katlanamayan namuslu kadınlar, canına kıyarak dişe dokunur bir tepki vermekte, geride kalan bütün biz insanlara da en etkili mesajı bırakmaktadırlar.
Keşke intihar eden insanlara -inancı ne olursa olsun- hitap edebilsek, onların akıl ve ruh dünyalarına girebilsek de, bu elîm kararlarının önüne geçebilsek. En önemlisi, intihara götüren yolların giderilmesine katkı yapabilsek.
Mart ayının ortasında Adana’nın Kozan ilçesinde canına kıyan iki çocuklu anne gibilerin intiharları, toplum bir kenara, Müslümanlar için bir ızdırap vesilesidir.
Şimdi bu annenin ya da canına kıyan mağdure kadınların cenaze namazının kılınmayacağını söylemek için bir insanın açlık nedir, bir annenin sobasını yakarak iki ciğerparesini ısıtamaması nedir bilmemesi gerekir. Tecavüz mağdurları üzerinde ise hiçbir şey söylemek istemiyorum.
İntihar edenlerin cenaze namazının kılınmayacağını iddia etmek, bilerek veya bilmeyerek onları münafıklarla aynı kefeye koymaktır.
Şayet kimlerin cenazesi kılınmaz diye bir inceleme yapmak gerekirse, bunlar, kâfirler, müşrikler ve münafıklardır. Bugün birçok insan İslam dışı rejimlerin yelkenine rüzgâr üflediği, pek çok küfür ve şirki irtikâp ettiği halde kendisini mü’min olarak adlandırmakta, çevresinden de mü’min muamelesi görmektedir. Bu kimseler dururken, intihar edenlerin cenaze namazının kılınıp kılınmayacağını tartışmanın anlamı yoktur. Küfür sistemlerine bel’amlık yapan, insanları Allahın Dini’nden saptıran insanların cenaze namazının kılınıp kılınmayacağı, üzerinde durulmaya değer bir konudur.
“İntihar edenin cenaze namazı kılınmaz” ön kabulünün belki tek işe yarayacağı husus, intihardan caydırıcı bir etki yapması ihtimalidir. Fakat aynı kanaat, intihar eden insanların çevresini de bir o kadar üzmekte, çocuklarının / yakınlarının imansız gittiğini düşünmelerine vesile olmaktadır.
İntihar eden kişi şirk, küfür ya da nifak seviyesinde bir itikadi bozukluğa sahip olmadığı sürece, ölen ‘ortalama’ bir müslümana ne yapılıyorsa, ona da aynısı yapılmalıdır; Müslümanlara düşen görev budur.
Başka birini öldüren ve ‘katil’ sıfatını alan bir kişinin cenaze namazı kılınıp da, intihar edenin namazını kılmamak büyük bir çelişki olur.
En sahih olanı ise, hiç kimsenin intihara teşebbüs etmediği bir toplum oluşturabilmektir.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *