Yurtlarından Kovulanlar

Yurtlarından Kovulanlar

Öyle görünüyor ki doğru yola girmiş olsak toplum içerisinde horlanacağımızdan, itibarımızın düşeceğinden, ticaretimizin sekteye uğrayacağından korkuyoruz. O yüzden de yurtlarımızdan kovulmak gibi bir gündeme de sahip değiliz.

“Eğer seninle birlikte doğru yola girersek, yurdumuzdan atılırız.” (Kasas Suresi, 57)

Demek ki tüm bunlar yeni şeyler değilmiş. O günde de birçok kişi Allah’ın dinine uymaktan, O’nun yol göstericiliğini kabul etmekten kaçınmış.

Neden?

Çünkü korkuyorlar. İlk inen vahye karşı çıkan Allah düşmanlarının saldırılarından, onların komplolarından korkuyorlar. Düşmanlarının gözüne batmaktan çekiniyorlar. İstiyorlar ki her iki kesimde kendilerine karşı olumlu kabuller göstersin. Ticaretleri ambargoya uğramasın, krizler yaşanmasın. Doğrusu başlarına gelecek olanı iyi tahmin ediyorlar. O yüzden de Peygamberlerine; “Biz seninle beraber doğru yola gelirsek yurdumuzdan atılırız.” diyorlar.

Bu korkuları kırmak zor ve böylelikle birçokları Müslüman olamadan bu dünyadan ayrılıp gitmişler.

Oysa Allah onları şöyle uyarmış;
“Kim itibar ve üstünlük isterse bilsin ki, itibar ve üstünlük tümü ile Allah’ın tekelindedir. Güzel söz O’na yükselir, iyi ameli de O yükseltir. Kötü amaçlı komplolar düzenleyenler ağır bir azaba çarpılacaklardır. Ayrıca onların komplosu da boşa çıkar, verimsiz olur.”(Fatır–10)

Seyyid Kutub “tüm bu gerçekler kalplere iyice yerleştiği takdirde bütün ölçüleri, bunun yanı sıra bütün yöntemleri ve planları kesinlikle değiştirir.” dese de bizler hayatlarımızda böylesi bir değişikliği göremiyoruz. Bu nedenle itibar ve üstünlüğün Allah’ın tekelinde olduğunu düz metinden okusak ta gerçekte bu bilgileri kalbimizin kabul etmediği anlaşılıyor. Belli ki bu yönde bir azık toplama bilincine sahip değiliz. Hayatımızda gördüğümüz somut değerlere inanmaya yatkınız. Yani gözümüzün gördüğüne iman ediyoruz. Şuanda kim ya da kimler güçlü ise onların çizdiği bir hayatı yaşıyorken ağzımızla da Kur’an’dan kimi bu gibi ayetleri okuyor, bunlara kalpten inanıyor gibi davranıyoruz. Bu bilgilerin hayatımıza dair hiçbir tesirinin olmaması bizlerin aslında bu metinleri sadece okuduğumuzu bu telkinlere kendimizi bile inandıramadığımızı ispat ediyor. Çünkü bizler bu bilgiler ışığında yürüyebileceğimiz bir yola henüz sahip değiliz.

Yine de anlayabilen kalplere Rabbimizin sözleri tekrar edilmeli.

“Evet, itibar ve üstünlük bütünü ile Allah’ın tekelindedir. O’nun en küçük bir zerresi bile Allah’tan başkalarının elinde değildir. Öyleyse bizler prestij ve üstünlük elde etmek istiyorsak, onu alternatifi olan kaynağında, yani yüce Allah’ın katında aramalıyız. Onu ancak orada bulabiliriz. Başka hiç kimsenin yanında, hiç kimsenin koltuğu altında, hiçbir sebebin aracılığında onu bulamayız. Çünkü “itibar ve üstünlük bütünü ile Allah’ın tekelindedir.”

Kureyşli kodomanlar itibarı ve üstünlüğü putperest Arap kabileleri arasında arıyorlardı. Bu yüzden bu kabilelerin sapık putperestliklerine sahip çıkıyorlar, onun koruyucusu kesiliyorlardı. Bunun sonucu olarak kendi ağızları ile “doğru”luğunu itiraf ettikleri hak yola girmeye cesaret edemiyorlardı. Bu yola girseler prestijlerinin, kabileler arasındaki itibarlarının sarsılacağından korkuyorlardı. İşte bu Arap kabileleri vardı ya, onlar prestijin ve itibarın kaynağı değillerdi. Ne bir kimseye itibar bağışlayabilir ve ne de bir kimsenin itibarını geri alabilirlerdi. Çünkü “itibar ve üstünlük bütünü ile Allah’ın tekelindedir.” Eğer bu beylerin bir gücü varsa, bunun ilk kaynağı yüce Allah’dır. Eğer bu beylerin bir itibarı varsa onu kendilerine Allah bağışlamıştır. Öyleyse kim güç ve itibar arıyorsa, bunun ilk kaynağına başvursun. Sermayesini bu kaynağa borçlu olan aracıların, simsarların peşinden koşmasın. O zaman gücü ve itibarı bütünü ile tekelinde bulunduran ana kaynaktan pay alabilir. İnsanların ellerindeki kırıntılara ve döküntülere el açmasınlar. Çünkü bu insanlar kendisi gibi muhtaç, eli boş, zavallılardır.” (Seyyid Kutub, Fizilal)

O günlerde olduğu gibi bu günde de kimi kardeşlerimiz doğruluğuna inandıkları Kur’an’ın hükümlerini yaşamaya yanaşmıyorlar. Böylesi bir yolda yürümeye razı olmuyorlar. Öyle görünüyor ki doğru yola girmiş olsak toplum içerisinde horlanacağımızdan, itibarımızın düşeceğinden, ticaretimizin sekteye uğrayacağından korkuyoruz. O yüzden de yurtlarımızdan kovulmak gibi bir gündeme de sahip değiliz. Hâlbuki korktuğumuz bu güç yine bizlerin onlara verdiği emanet güçtür. Eğer bizler gerçek itibarın Allah’ın yanında yer almak ile olduğunu kavramış olsa idik bu kimseler gerçekte çok güçsüz bir duruma düşeceklerdi.

Çünkü “İtibar ve üstünlük bütünü ile Allah’ın tekelindedir”. “Bu ilke, İslâm inancının temel gerçeklerinden biridir. Bu gerçek değerleri ve ölçüleri, yargıları ve bakış açılarını, yöntemleri ve davranışları, araçları ve sebepleri değiştirmek için tek başına yeterli bir faktördür. Eğer sadece bu gerçek bir kalbe iyi yerleşirse, o kalbin sahibi tek başına bütün dünyanın karşısında durur; herkese karşı onurla, şerefle, hiç sarsılmadan, sendelemeden, hangi yoldan şerefe ereceğini, alternatifi olmayan bu itibar yolunu bilerek direnir.

Böyle bir kimse hiçbir zorbanın, hiçbir azgın kasırganın, hiçbir çarpıcı olayın, hiçbir rejimin, hiçbir baskı kurumunun, hiçbir çıkarın, hiçbir yeryüzü kaynaklı kaba gücün önünde boyun eğmez. Niye eğsin ki? İtibar ve üstünlük bütünü ile Allah’ın tekelindedir. O’nun rızası olmaksızın hiç kimsenin bu tarakta bezi olamaz.” (Seyyid Kutub, Fizilal)

İnşallah Allah bizlere sorumluluklarımızı sahiplenen bir inancı nasip eder. Allah’ın ayetleri bizlerin yanında metinden okunan sözcükler olarak kalmaz. Kalplerimizde yer bulur, dirilir, yol alır. Çünkü buna çokça ihtiyacımız var.

Selam ve dua ile…

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *