Ne yazık ki, içimizden, büyük resmi görmemekte ısrar ederek bu sus paylarına razı olanlar da yok değil. Ağızlarına çalınan bir kaşık bala aldanarak, Uhud’daki nöbet yerlerini terk eden ve bâtıl sisteme entegre olma yoluna giren birçok çevre var ne yazık ki.
Bugünlerde, 28 Şubat sürecinde yürürlüğe konulan çeşitli yasak ve baskı uygulamalarının art arda yürürlükten kaldırıldığına dair haberler okuyoruz.
Hükümetin, bir Kanun Hükmünde Kararname ile yaz Kur’an kurslarında 12 yaş sınırını kaldırması…
YÖK Başkanı’nın, katsayı uygulamasının bu yıl itibariyle kaldırılacağı doğrultusundaki açıklaması…
Yine YÖK’ten gelen, yasakçılıkta direnen rektörlerin görevden alınacağına dair açıklama…
Tekil olarak olumlu bulmakla birlikte bu gelişmelere sevinemediğimi, bu kararların bende olumlu anlamda bir heyecan meydana getirmediğini belirtmek istiyorum.
Açıkçası, bu gelişmelere bakıp mest olan, Hükümeti bu kararlarından ötürü adeta ayakta alkışlayan Müslümanları da anlamakta zorlanıyorum.
Kimi Müslümanların, büyük resmi görmemekteki (görememek demiyorum, çünkü her şey çok açık) ısrarını ve olup-biteni bütüncül olarak değerlendirmekten inatla imtina edişini üzülerek takip ediyorum.
Yaz Kur’an kurslarında 12 yaş sınırı kaldırıldı… Böylece 28 Şubat sürecinin bir dayatması daha tarih oldu… Fena mı?
Tabii ki yukarıda da belirttiğimiz gibi tekil olarak değerlendirildiğinde olumlu hâdiseler bu ve benzeri gelişmeler. Fakat büyük resme baktığımızda, bu olumlu gelişmelerin hangi maliyetlerle önümüze konulduğunu, bunlar karşılığında Türkiyeli Müslümanlar olarak ne tür bedeller ödediğimizi, bunlar karşısında nelere razı kılındığımızı, hangi suçların ortağı olmayı sessizce geçiştirdiğimizi düşündüğümüzde, sevincimizin kursağımızda kalması işten bile olmuyor.
Belki de kimi Müslümanlar, sevinçleri kursakta bırakan gerçeklerle yüzleşmemek için büyük resme bakmaktan imtina ediyordur, bilemiyorum.
Peki, daha açık yazayım…
Kur’an kurslarına yönelik yasağın kaldırıldığına ve katsayı uygulamasının tarih olacağına dair haberleri okuduğumuz geçtiğimiz hafta, ajanslara düşen başkaca haberler nelerdi?
Emperyalizmin savaş ve işgal örgütü NATO’nun Füze Kalkanı’nın, Türkiye’ye (Malatya Kürecik’e) konuşlandırılması konusunda ABD Büyükelçisiyle karşılıklı imzaların atıldığı haberi…
Türkiye Hükümetinin aksi iddialarına rağmen, Füze Kalkanı’nın siyonist işgal rejiminin güvenliğiyle de ilgili olduğu haberi…
ABD ve Türkiye’nin eşbaşkanlığında, İslam coğrafyasında “köktendinci” avı başlatılacağı haberi…
Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın, “Arap Baharı” vesilesiyle ziyaret ettiği Mısır’da yaptığı laiklik çağrısı haberi…
İşte bu büyük resme baktığımızda, İslam düşmanı işgalci NATO’nun ve efendisi emperyalizmin bekçiliğine ve İslam coğrafyasında onların misyonerliğine razı olmak karşılığında – böyle bir suç ortaklığı karşısında tabir caizse gök kubbeyi zalimlerin başına yıkması gereken – Müslümanların ağzına bir kaşık bal niyetine, sus payı olarak birkaç dayatma ve yasağın kaldırılmasının söz konusu olduğunu görmekteyiz…
Baştan beri bu böyle olmuyor mu? Menderes dönemini hatırlayalım… Özal dönemini hatırlayalım… Kemalist zulüm devletinin baskılarından bunalan halkın sırtından birkaç sopayı eksiltme karşılığında, daha önce sistemi kökten reddeden nice Müslümanlar hem laik sisteme entegre edildi, hem de emperyalizmle işbirlikçiliği suçuna razı ve ortak kılındı.
Şimdilerde de olan biten o günlerden farklı değil. Bir taraftan siyonistlere efelenirken, diğer taraftan onların efendisi emperyalizmle her türlü işbirliği ve suç ortaklığına devam eden, Afganistan ve Pakistan’a yönelik emperyalist işgale fiilen destek veren ve bu çerçevede öncekilere ek olarak yeni yeni askeri üsleri emperyalizmin hizmetine vermekte beis görmeyen muhafazakâr demokratlar, katsayı, 12 yaş gibi sus payları ile Müslümanları susturarak bu suçların ortağı kılmaya çalışıyor.
Ne yazık ki, içimizden, büyük resmi görmemekte ısrar ederek bu sus paylarına razı olanlar da yok değil. Ağızlarına çalınan bir kaşık bala aldanarak, Uhud’daki nöbet yerlerini terk eden ve bâtıl sisteme entegre olma yoluna giren birçok çevre var ne yazık ki.
Bizler, büyük resmi görmeye devam edelim ve duruşumuzu asla konjonktürel gelişmelere endekslemeyelim. Hiçbir sus payının bizleri hakkı söylemekten alıkoymasına ve zulmün her çeşidi karşısında itirazımızı yükseltmemize engel olmasına müsaade etmeyelim.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *