Siz hiç, konuşması karşısında mest olduğunuz Başbakan’ın ağzından, Kâbil’de ve Afganistan’ın / Pakistan’ın başka bölgelerinde ABD ve NATO tarafından acımasızca katledilen çocuklar için bir itiraz işittiniz mi?
Rahman ve rahîm Allah’ın adıyla başlarım
Selamun aleykum…
Hakan Bey, kamuoyu sizi hep İslam coğrafyasına olan yakın ilginizle, dağılmış / dağıtılmış ve gerçek anlamda ümmet olma vasfını yitirmiş de olsa ümmetin sorunlarıyla hemhal olmanızla tanıdı.
Dünyada Müslümanların ve mazlumların yaşadığı neresi varsa yüreğinizle orada olduğunuz hissi uyandırdınız hep okuyucuda. Milli Gazete’de, Yeni Şafak’ta, Selam’da, Gerçek Hayat’ta da okuyucunun ufkunu Misak-ı Milli’den ümmet coğrafyasına açma gayreti içinde oldunuz.
Tabii, Müslümanların ve mazlumların yaşadığı coğrafyalarla ilgili olmak, emperyalizme / dünya istikbarına karşı açık tavır almayı ve egemen güçlerle karşı karşıya gelmeyi gerektirmektedir ve siz de bugüne dek hep “yeryüzünün zencileri” safında, egemenlerin karşısında bir tutum içinde olmaya gayret ettiniz.
Ümmetin inşa ve dirilişini, Müslümanların yeniden Kur’an’ın diriltici mesajlarıyla buluşarak yerel ve küresel istikbara karşı direniş çizgisine yönelmesi yerine, pragmatist bir yaklaşımla Kemalist Türkiye ve Baasçı Suriye gibi laik rejimlere havale eden ve onların birlik oluşturmasında gören yaklaşımınızı başından beri doğru bulmasam da, İslam coğrafyasına olan ilginizi takdir etmemek mümkün değil.
Ne var ki, sizin de bir süre önce kaleme aldığınız bir yazınızda belirttiğiniz gibi “dünyanın en tehlikeli terör örgütü” olan ABD’nin model ortağı olmayı çok önemseyen ve o ABD’nin savaş ve işgal örgütü NATO’da koltuk kapma kavgası veren AKP’ye verdiğiniz ve son seçim sonrası duygusal patlamalar şeklinde yazılarınıza da yansıyan desteğiniz, sizin bugüne kadarki anti emperyalist ve sorunlu da olsa ümmet odaklı yaklaşımınızı ciddi şekilde gölgelemiş bulunuyor.
Seçimlerin ardından kaleme aldığınız ve Yeni Şafak’ta yayınlanan “Sevinç ve Şükür”, “Erdoğan Cuma’sı” ve “Biz de Suriye’de AK Parti kuracağız”başlıklı yazılarınızla, İslam coğrafyasını ayrımsız dert edinen bugüne kadarki yaklaşımınızı yerle bir ettiğinizin farkında değil misiniz?
Mesela, “Biz de Suriye’de AK Parti kuracağız” başlıklı yazınızda şöyle diyorsunuz:
“AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim gecesi yaptığı zafer konuşmasından:
‘Gözlerini Türkiye’ye cevirmiş, Türkiye’den gelecek haberleri büyük bir heyecanla takip eden, Bağdat, Şam, Beyrut, Amman, Kahire, Tunus, Saraybosna, Üsküp, Bakü, Lefkoşa ve diğer tüm dost ve kardeş ülke başkentlerini, dost ve kardeş halkları da buradan muhabbetle selamlıyorum… Bugün, küresel ölçekte, mazlumların, mağdurların umudu kazanmıştır. İnanın bugün İstanbul kadar Saraybosna kazanmıştır; İzmir kadar Beyrut kazanmıştır; Ankara kadar Şam kazanmıştır; Diyarbakır kadar Ramallah, Nablus, Cenin, Batı Şeria, Kudüs, Gazze kazanmıştır. Bugün Türkiye kadar Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar, Avrupa kazanmıştır. Bugün, demokrasi kadar, özgürlük kadar, barış, adalet, istikrar kazanmıştır… Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bölgemizde hak diyeceğiz, hukuk diyeceğiz, barış, adalet, özgürlük ve demokrasi diyeceğiz…’
Hep böyle bir Türkiye resmi hayal ederdim.
Hayaldi, gerçek oldu.
O konuşmayı orada, AK Parti Genel Merkezi’nin önünde dinlerken iliklerime kadar sevinç ve şükür hissettim.”
Sahi siz “böyle bir Türkiye” mi hayal ederdiniz Hakan Bey?
Hani, halen Afganistan’da işgalci ABD ile birlikte ve onun savaş ve işgal örgütü NATO bünyesinde Müslüman katliamına ortaklık etmeyi sürdüren bir Türkiye…
Afganistan’ın mazlum bebelerinin, annelerinin, ninelerinin başına günaşırı bomba yağdıran katil NATO’nun Awacs’larına Konya Hava Üssü’nü tahsis eden bir Türkiye…
Konünizmin çöküşünden sonra hedefe İslam’ı ve İslam coğrafyasını koyan bu savaş ve işgal örgütünün kara kuvvetleri komutanlığına ev sahipliği yapmayı kabul eden bir Türkiye…
Sizin çok yerinde ifadenizle dünyanın en tehlikeli teröristi olan ABD’nin, model ortağı olmakla övünen bir Türkiye…
Bir taraftan İslam dünyasına gülücükler dağıtırken, diğer taraftan emperyalizmin çıkarları ve siyonist gaspçılığın güvenliği için planlanan “Füze Kalkanı” sistemine yataklık yapmayı kabul eden bir Türkiye…
Dizileriyle, topçu ve popçularıyla, manken ve aktrisleriyle İslam coğrafyasında Batının “Truva atı” işlevli gören ve “One minute” ile kendisine hayran bıraktığı ümmet fertlerini ifsad eden Türkiye…
Siz bu Türkiye’yi hayal ediyordunuz öyle mi Hakan Bey!
“Bağdat, Şam, Beyrut, Amman, Kahire, Tunus, Saraybosna, Üsküp, Bakü, Lefkoşa…”
Peki ya Kâbil? İliklerinize kadar sevinç ve şükür hissederek dinlediğinizi söylediğiniz bu konuşma anında bu soru hiç aklınıza gelmedi mi?
Gazze ile Kâbil’in farkını izah eder misiniz bana Hakan Bey? Her ikisi de ümmet coğrafyasının bir parçası değil mi, her ikisi de mazlum değil mi?
Siz hiç, konuşması karşısında mest olduğunuz Başbakan’ın ağzından, Kâbil’de ve Afganistan’ın / Pakistan’ın başka bölgelerinde ABD ve NATO tarafından acımasızca katledilen çocuklar için bir itiraz işittiniz mi?
İyi düşünün Hakan Bey, gerçekten de sizin hayal ettiğiniz Türkiye bu mu?
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *