Sistemin kuruluşunun 100. yılı olan 2023 yılının, bizzat “son kurtarıcı” tarafından şimdiden kutsanması ve o yıla yönelik büyük hedefler açıklanması da mânidardır.
Bir büyüğümüz, bir önceki genel seçimler öncesi kendisine yöneltilen “Seçimlerde oy verilmesini doğru buluyor musunuz?” mealindeki soruya cevaben “Oy vermeyelim de koy mu verelim” şeklinde cevap vermişti. Yüce Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyi bırakalım, o hükümlere karşı mücadele eden bir sistemin yasama ve yürütme organlarını işletecek kadroların belirlendiği seçimlerde oy kullanmayı doğru bulmayan benim gibi Müslümanların tercihlerini “koyvermek” şeklinde niteleyip istihza konusu eden bu cevap o gün bugündür içimde bir yara olarak durmaktadır.
Oy vermemeyi koy vermek olarak nitelendiren söz konusu yaklaşımı, İslam’ın, müntesiplerinin cahiliye ile ilişkilerini belirleyen ölçü ve ilkeleri ve bunun yanında mevcut sistemin niteliği ve işleyişinin farkında olanlar ciddiye almasa da, bu yaklaşımın geniş kesimlerde etkili olduğunu, birçok Müslümanın bu tür açıklamaların “cazibesine” kapılarak, Celal Bayar’ın “Bize Yeşilçam aktörleri gibi oyun oynattılar, bu reva-i hak mıdır?” sözünde ifadesini bulan “sistem içi iktidar oyunu”nun bir parçası olmaya yöneldiği görülmektedir.
Fuhşun, kumarın, içkinin, faizin ve sair haramların hâmisi ve hatta bunun da ötesinde bizatihi icracısı olan bir sistemin yasama ve yürütme organlarını çekip çevirecek kimselerin belirlendiği bir seçime dâhil olmama tutumunu, üstelik “koyvermek” gibi gayr-i ciddi eleştirilere karşı savunmayı aslında zûl addettiğimi belirtmek isterim. Zira, asıl sigaya çekilmesi gereken tutum, ideolojik olarak kesin hatlarla ayrışılması gereken bir cahiliye sisteminin yasama ve yürütme organlarına öncü kadroların tayini için oy kullanmakta bir sakınca görmeyen mahalle sakinlerinin yaklaşımıdır.
Bununla birlikte mahallede bir süredir, apaçık Kur’ani ölçüler ve bu ölçülerden neşet eden Nebevi örneklikler yerine giderek yanlış bir “maslahat” tanım ve anlayışıyla büyütülen pragmatizm hazretlerinin artan ağırlığı, bizleri unutulmaya yüz tutan bazı gerçekleri, savunma pozisyonunda da olsa hatırlatmaya mecbur kılmaktadır.
“Oy vermek” ve “koyvermek”ten başka seçenek yok mu?
Öncelikle, “Oy vermeyelim de koy mu verelim” yaklaşımının insan ufkunu son derece daraltan bir yanılsama olduğunu belirtmek gerekir. Bu yaklaşım her şeyden önce “Kırk katır mı, kırk satır mı” formülasyonuna benzer şekilde insanın imkân ve arayışına kota koyan, dayatmacı bir anlayışı ifade etmektedir.
“Oy vermiyorsan koyveriyorsun” mantığı, her şeyi sistem içi çekişmeden ibaret gören, sistemi ve onun kurgusunu aşan bir toplumsal ve siyasal mücâdele imkânını yok sayan bir ufuksuzluğun dışa vurumundan başka bir şey değildir. “Oy vermek”le “koyvermek” dışında hiçbir seçenek olmadığı varsayımı, haliyle bâtıl bir sistemin işleyişi içerisinde de olsa oy vermeye büyük anlamlar yüklemekte, giderek de bir ibâdet olarak niteleyecek noktaya gelmektedir.
Gerçekten de, herhangi bir sistemin hükümranlık alanında yaşayan insanlar için, oy vermekle koyvermek dışında bir seçenek yok mudur? Hükümranlık alanında yaşadığı sisteme ilişkin parça itirazları olan insanlar oy vererek bu itirazlarını dile getirebilir, bu itirazlarını dikkate alacağı insanları seçebilir, hiç itirazı olmayan yahut hiçbir ideali ve beklentisi olmayan bir insan koyvererek hayatını sürdürebilir… Peki ya sisteme kökten muhalif olanlar… Muhalif oldukları için koyverme lüksü bulunmayan, ancak sadece sistemin işleyişine ve işleticilerine değil, temelde kuruluş felsefesine muhalif oldukları için sisteme kurtarıcı bulma enstrümanı işlevi gören oy vermeyi de doğru bulmayan insanlar hiçbir şey yapmamış mı olmaktadırlar?
Söz konusu ettiğimiz cümledeki “koyvermek” ifadesiyle kastedilenin, olup biten karşısında pasif kalmak demek olduğu açıktır. Mutlaka ki seçimler veya çevresinde olup biten hadiseler konusunda ilgisiz kalan, “Koyver gitsin!” kayıtsızlığıyla yaşayan birçok insan vardır. Lâkin sisteme dair temelli bir muhalefet çizgisine sahip insanların oy kullanmama tutumunu “koyvermek” olarak nitelemek onlara haksızlık etmenin ötesinde, siyasetten bîhaber olmanın da itirafıdır.
Siyaset nedir?
Siyaseti sadece sistemin kendi işleyişi çerçevesinde oluşturduğu mevcut politik kurgudan ibaret gören bir anlayışın, bu politik kurguya temelden karşı olan ve bu kurgunun dışında kendi siyasalını oluşturma iddiasında bulunanların oy vermeme tutumunu “koyvermek” şeklinde nitelemesi anlaşılır bir durumdur. Çünkü bir kimseden sahip olduğu ufkun ötesini anlaması beklenemez.
Bu anlamda “Oy vermeyelim de koy mu verelim” sözünü dillendiren bir kişi, bu sözüyle ancak sahip olduğu ufku açık etmiş olur. Sistemin belirlediği çerçevenin dışında bir siyasal ufku, öngörmek bir yana düşünemediğini, o ufka sahip olanları ise hiç ama hiç anlayamadığını kanıtlamış olur.
Müslümanların siyaset anlayışı, bâtıl sistemin belirlediği siyasal çerçeveye sığdırılamaz. İslam’ın cahiliyeye karşı tutumu ve duruşu bellidir. Cahiliyeden ideolojik ayrışma olmadan İslam siyasetinden söz etmek mümkün değildir. Müslümanların zincirlerini kıracak ve sistemi dayanaksız bırakacak sahici siyaset, sisteme her girdiği krizin ardından taze kan kazandıran “sistem içi iktidar oyunu”na dahil olmak değil, bu oyunu kökten reddedecek ve mevcut enerjiyi özgün İslami toplumsal ve siyasal yapının inşası sürecine yoğunlaştıracak inkılabi mücadele çizgisidir.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’in, Adana’daki bir seçim konuşmasında CHP’lileri kastederek söylediği ”Benim cumhuriyeti kuranlara saygım var. Onlar cumhuriyeti kurdu ve ayakta tuttular ama Allah korusun AK Parti gelmeseydi onların kurduğu cumhuriyeti siz batırıyordunuz” ifadeleri “sistem içi iktidar oyunu”nun ne işe yaradığına dair bir itiraf niteliğindedir.
2002 Kasım seçimleri öncesi kaleme aldığımız ve Haksöz Dergisi’nin Ekim 2002 sayısında yayınlanan “Kurtarıcılar Kimi Kurtarıyor?” başlıklı yazıda dile getirmeye çalıştığımız gerçeğin, yani kurtarıcıların her defasında yönetmeye aday oldukları sistemleri kurtardıkları gerçeğinin kurtarıcılar cenahı tarafından da itiraf edilmesi önemlidir. Nitekim sistemin kuruluşunun 100. yılı olan 2023 yılının, bizzat “son kurtarıcı” tarafından şimdiden kutsanması ve o yıla yönelik büyük hedefler açıklanması da mânidardır.
Oy vermemeyi “koyvermek” olarak niteleyen yaklaşımın, sistemin belirlediği ufkun dışına çıkamayan bir dar ufukluluktan ibaret olduğunu anlatmayı başarabildim mi bilmiyorum. Fakat son olarak şunu söyleyebilirim ki, şayet, Rabbimizin hayat nizamı olarak bildirdiği İslam’ı salt kişisel referansa indirgeyen, “Paranın dini-imanı olmaz” anlayışıyla küresel kapitalizmle bütünleşen, emperyalist ABD’nin savaş ve işgal örgütü NATO bünyesinde Afganistan işgalinde yer almayı sürdürüp kadın-çocuk da ayırdetmeden günaşırı katledilen Müslümanların kanlarına ortak olmada beis görmeyen, Toto, Loto, Piyango, Ganyan gibi mevcutlarının yanına bir de İddaa adı verilen yeni “ulusal kumar” oyununu ekleyip, bu kumar oyunundan elde ettiği gelirle de övünen bir anlayışa oy vermemek koyvermekse, koyverin gitsin!
(Not: Bu yazı, Basiret Dergisi’nin Mayıs-Haziran sayısı için kaleme alınmıştır)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *