Başbakan’ın 3. balkon konuşmasında sarfettiği, “74 milyonun her birinin yaşam tarzı, inancı, değerleri, bizim için önemlidir” cümlesi, anlatmaya çalıştığımız uygarlık seviyesine işaret etmektedir.
12 HAZİRAN SONRASI YENİ DÖNEM:
LİBERALİZMİN İSLAM’LA USTA’CA SAVAŞIMI
Mehmed Durmuş
AKP’yi 2023 hedefine ulaştıracak, bölgenin, belki de kimilerine göre dünyanın en önemli seçimi bitti. Tayyip Erdoğan Cumhuriyet tarihinin en büyük siyasî zaferini elde etti. Erdoğan’ın, zaferi kutlamak zımnındaki 3. balkon konuşması, ‘püskevit’çi ortaklarının bile gönlünü fethetti. Keşke hep böyle balkondan konuşsa dedirtti… Şu günlerde dışarıda ve içeride hemen herkes Erdoğan’ın zaferini konuşuyor.
Tayyip Erdoğan’ın siyasal zaferinin, halkın yüzde ellisinin, bunların içinden bilhassa cami cemaatinin, muhafazakârların, nurcu-demokratların ve AKP’nin kuyruğuna eklemlenme egzersizleri yapan pek çok ‘İslamcı’nın başını döndürdüğünde kuşku yok. AKP’nin oylarından ileri derecede haz almaktadır bu kesimler.
Zafer sarhoşluğunun ayyuka çıktığı bu demlerde 12 Haziran seçimlerinin ve Türkiye’nin seyir çizgisinin İslam, İslam’ın hedefleri, Allah rızası ve tevhid-şirk ayrımı açılarından kimse kritiğini yapmamaktadır. Kimse böyle bir kritiğe yanaşmamaktadır. Müslümanlar nereye gitmektedirler? Müslümanların gerçek anlamda bir İslamî siyasî hedefleri var mıdır? Müslümanlar Din’le dünyanın ayrılmazlığına inanmakta mıdırlar? Yoksa Din’i ve siyaseti çoktan ayırmışlar mıdır? Müslümanlar, hangi bedeller karşılığında Tayyip Erdoğan-AKP liderliğinde bir değişim ve dönüşüme göz yumulduğunu sorgulamakta mıdırlar? Mesela şunu hiç kimse düşünmekte midir: AKP’nin 2023 hedefine doğru gidişte ve 2023 sonrası Türkiye’de Kur’an’ın yeri neresidir? Kur’an’ın Mızraklı İlmihal’den, ya da Cevşen paçavrasından bir farkı olacak mıdır? Müslümanlar nazarında Kur’an’ın statüsü tam olarak nedir? Kur’an mı Müslümanlara hükmetmektedir, Müslümanlar mı Kur’an’a? Müslümanlar mı kendilerini Kur’an’a uydurmaktadırlar, yoksa Kur’an’ı kendilerine mi uydurmaktadırlar?
Bu soruları çoğaltabiliriz.
Bu sorulara, AKP kuyruğunda sıraya girmiş olan acemilerin dobra dobra cevaplar vermesi gerekir.
Bu sorulara nasıl cevap verileceğini az çok herkes bilmektedir. Şunun şurasında 15 sene kadar öncesinde Kur’an tam bir ‘öcü’ idi, Kur’an kursları basılıyordu. Başörtülü kızlar polis tarafından yerlerde sürükleniyordu. Ama şimdilerde kimse senin Kur’an’ını yasaklamıyor! Kimse namaz kıldığına karışmıyor! Başörtüsü üniversitede büyük oranda serbestleşmiş vaziyette. Hacca gidenlerin sayısında olağanüstü patlama var.
Bütün bunlar doğru, lakin maalesef, acı ama gerçek şu ki, zikrettiğimiz dinî tezahürler ne kadar artıyorsa da, Müslümanlık da o oranda azalmaktadır! Ne kadar çelişik bir durum değil mi? Namaz kılan artıyor, hacca gitmek isteyenler olağanüstü artıyor, ‘türbanlıların’ sayısı artıyor ama Müslümanlık artmıyor… Tabi, biliyorum, “Müslümanlığın artmadığını nereden biliyorsun, kimin Müslüman olup olmadığına sen mi karar vereceksin?” diyecekler sırada bekliyor. Tabi ki buna ben karar vermeyeceğim. Fakat sorun işte tam da budur: İslamî hükümlerin izafileştirilmesi…
Şahin Alpay, 2002 seçimlerini değerlendirdiği, ama bugün de öneminden hiçbir şey kaybetmemiş, ufuk açıcı yazısında şöyle diyordu: “Bu seçimlerden dünyaya da bir mesaj var: İslam, terörizm, köktencilik, bağnazlık, gerilik demek asla değildir. İslam bütün dinler gibi her türlü yoruma açıktır. Müslüman bir ülkede laiklik de, demokrasi de mükemmelen işleyebilir. Türkiye son seçimiyle bunu bir kez daha gösterdi.” (Şahin Alpay, Demokrasinin Zaferi, 5 Kasım 2002, Zaman.)
İşte bizim züğürt muhafazakarları, Alpay’ın “İslam, terörizm, köktencilik, bağnazlık, gerilik demek asla değildir” sözleri büyülüyor, ayaklarını yerden kesiyor. Oysa İslam’la ilgili öldürücü darbe arkadan geliyor: “İslam bütün dinler gibi her türlü yoruma açıktır.” İşte, İslam’ın başına örülen bütün münafıkça çoraplar, bu cümlenin mefhumunda mündemiçtir. İslam her türlü yoruma açık olunca, Müslüman(!) bir ülkede laikliğin de demokrasinin de mükemmelen işleyebileceği kesin bir hüküm oluyor. Bu durumda, “dindarlık tezahürleri artıyor, Müslümanlık azalıyor” tespitimi sorgulayanlar sonuna kadar haklı oluyorlar…
İslam’ın, Cumhuriyet tarihinin belki de en büyük ihanetine maruz kalması, AKP iktidarı dönemine denk düşmektedir. Acaba neden? Bu yargıyı verirken, Cumhuriyet tarihinde camilerin ahır yapıldığını, Kur’an’ın, jandarma korkusundan ahırdaki inek fışkısı içerisine gömülmek zorunda kalındığını unutmuş değilim. Fakat Cumhuriyet’in o meş’um politikaları, Müslümanların Kur’an algısını değiştirememişti. Şimdi ise Kur’an zahiren en büyük saygıyı görmektedir ve fakat Kur’an kavramlarının içi hiç bu kadar boşaltılmamıştı. İslamî değerler hiç bu kadar İslam karşıtı düşüncelere peşkeş çekilmemişti.
AKP’nin siyasal başarısından, ona oy verenlerin yanında, vermeyen pek çok kesim de son derece memnundur. Çünkü AKP iktidarı, AKP ve benzeri partiler iktidarda oldukları sürece İslam’ın hiçbir şekilde iktidar olamayacağı garantisini(!) vermiştir. İslam’ın siyasallaşmasının önüne bundan daha iyi nasıl geçilir?! Bu bakımdan AKP iktidarı, radikal laiklere, İslam fobilerini yenme fırsatını vermiştir. Ertuğrul Özkök’ü memnun eden ve hakkını helal ettiren ve hatta gönlünde beyaz bir sayfa açtıran saik budur…
AKP’nin 2023 vizyonunu analiz eden Müslümanlar, -eğer hala varsa!- İslam iktidarı ‘hevesleri’ üzerine bir bardak soğuk su içmeleri gerektiğini düşüneceklerdir. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da her şey demokrasi içindir! Nasıl ki bir müslümanın hayatında besmele, her işi Allah adına, Allah’ın izni ile, Allah’ın gözetiminde yaptığı bilincinin sözlü ifadesi ise, her şey demokrasi için demek de, bir demokratın besmelesidir. Yeni dönemde her şey demokrasi adına, demokrasiye göre ve demokrasi için tasarlanmaktadır. Demokrasi beşerî egemenlik demek olduğuna göre, bismillah yerine bismi-beşer sözü yeni dönemin özetidir.
Yeni dönemde Müslümanların unutmaları gereken pek çok kavram ve değer vardır. Bunlardan bazılarını hatırlatmak isterim.
Yeni dönemde Müslümanların unutmaları gereken ilk şey, “Allah’tan başka ilah olmadığı”dır. Evet, yanlış duymadınız ama yanlış anlatmış olabilirim. Şöyle ki, bu yeni dönemde asla Allah’ı inkar etmeniz istenmeyecektir. Hiç kimse Allah’ın yok sayılmasına tahammül edemez! Hep denir ya, bu memleketin şarapçısının bile Allah’a inancı tamdır! Ama Allah’ın yegâne ilah olduğu inancı, siyaseti, ahlakı, ticareti, eğitimi hâsılı her şeyi allak-bullak etmektedir. Artık ilah, insanın kendisidir!
Unutmamız gereken önemli bir şey de, cihad kavramıdır. Modernite zaten hiç sevmemiştir cihad kavramını… Ne itici bir terim… Cihad… Hem de malınızla, canınızla… Kime karşı? Artık en büyük toplum projesi çoğulculuk değil mi? Uzlaşma, bir arada yaşama en ileri vatandan terbiyesi olarak anlaşılmıyor mu? Peki, siz kime karşı ve niçin cihad edeceksiniz? Siz ne biçim dayatmacı, baskıcı, totalitersiniz öyle? Hiç mi görmüyorsunuz dünyadaki değişimi? Bir tek kişi bile olsa, şayet abuk-sabuk, saçma-sapan ve ahlaksız bir görüşü varsa o saygındır, değer verilmeli, yaşatılmalıdır! Fakat o düşünceye, yaşam tarzına hatır gönül için değil, bilakis içten gelerek, severek, sevecen bir üslupla saygı duyulmalı, benimsenmeli, içselleştirilmelidir! Ama siz de, kendi yaşam tarzınızdan asla vazgeçmeyeceksiniz!
Başbakan’ın 3. balkon konuşmasında sarfettiği, “74 milyonun her birinin yaşam tarzı, inancı, değerleri, bizim için önemlidir” cümlesi, anlatmaya çalıştığımız uygarlık seviyesine işaret etmektedir.
Cihad Allah yolunda olur ve malla, canla-başla yapılır. Cihad Müslümanlar tarafından ve kâfirlere karşı yapılır. Bakın, bu kavram ne kadar bölücüdür böyle! Öyle ya, iz ne hakla birilerini kâfir, müşrik sayıyorsunuz? Size kim verdi bu yetkiyi? Siz Peygamber misiniz? Peygamber bu işi yaptıysa, o, o günde kaldı. Hiç kimsenin hiç kimseyi kâfir kategorisine ayırmaya hakkı yoktur. Kimse ötekileştirilemez. Herkesin din yorumu kendinedir! Nerden bileceğiz sizin yorumunuzun doğru olduğunu?
Görüldüğü gibi, cihad gibi kavramlar, modern zihniyetin yerleşik konforuna uyumsuzluk teşkil etmektedir.
Müslüman-demokratlığın bu yeni ustalık döneminde İslam, dışarıya taşan değil, bastırılan bir din olacaktır. Her gelen geçen bir ayak vurup, “toplan!” diyecektir İslam’a. İslam’ın, diğer insanlara ulaşması için yapılan her türlü çaba baskı, totalitarizm ve insan haklarını ihlal sayılacaktır. Heva ve hevesi ilah edinmeye yönelik her türlü şeytanî ilişki serapa serbest, makbul ve memduh iken, İslam’ın tebliği, ilerlemiş, uygar bir toplumun şıklığına leke sürüyor sayılacaktır. Fakat eş zamanlı olarak yüzlerce STK’nın dini içerikli faaliyetleri, anlatmaya çalıştığımız durumla çelişki teşkil etmeyecektir.
Bu arada, toplumdaki ahlakî çürümenin boyutlarını, eğitimdeki düzeysizliği, okullardaki korkunç yozlaşmayı anlatmak bu yazının sınırlarına sığmayacak düzeydedir. Okullardaki din kültürü ve ahlak bilgisi dersi aslında İslam’ın laik-demokratik bir düzendeki işlevini ve İslam’a nasıl bir rol biçildiğini anlatmak için mükemmel bir örnektir. Velilerin nazarında en iyi öğretmen, çocuklara bütün ‘namaz dualarını’ öğreten, el-esmau’l-hüsnâ’yı ezberleten öğretmendir. Fakat aynı okulda öğrencinin ve öğretmenin, ‘duasını’ öğrendiği namazı kılması için merdiven altı tozlu bir köşeye bile hükmedememesi, velileri hiçbir şekilde rahatsız etmemektedir. Türk toplumu ‘dindar’ olmalıdır ama dindarlığı, çizmeyi aşmamalı, siyaseti Din’den istinbat etmemeli, Din’e dayandırmamalıdır!
Hasılı, AKP’nin ustalık döneminde Türkiye’yi sürüklediği kulvar, İslam’sız, Kur’an’sız, Peygamber’siz, tevhidsiz, ilah ve rab olarak Allah’ın kabul edilmediği; Celaleddin Vatandaş’ın deyimiyle, Allah’ın, bir modacı (imaj-maker) kadar bile muktedir olmadığı bir toplum düzenidir. Bunların ekseriyetini iktidar, ihanet olsun diye değil, bilakis Müslümanların özgürlüklerini çoğaltmak gayesiyle yapmaktadır…
Ustalık döneminde artık Erdoğan’ın her hareketinden bir değil birkaç keramet aranacaktır. Diğer siyasî liderler yaptığında en galiz küfürleri harekete geçirecek olan icraatlar, AKP ve Tayyip Erdoğan yaptığında yerini “vardır bir hikmeti” iyimserliğine bırakacaktır. Biz Müslümanların nazarında ise, AKP’nin 2023 hedefine doğru yaptığı her icraat, nebevî İslam’ın tabutuna çakılmak istenen bir çivi niteliği taşıyacaktır.
Her şeye rağmen, şartlar ne olursa olsun, iktidara kim gelirse gelsin, dâhili ve harici bütün şeytanî oyunları bozacak çok büyük bir hazineye sahibiz, o da Kur’an’dır.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *