İslam’la demokrasi, laiklik ve diğer ideolojiler arasındaki fark hiç bugün olduğu kadar yok sayılmamıştı.
EMRE KONGAR’IN ÜÇ SORUSU
Mehmed Durmuş
Emre Kongar, Cumhuriyet’teki köşesinden, siyasal İslam ve demokrasi ilişkisini sorgulayan “üç basit soru” sormuş. Kongar’ın soruları gerçekten de basit ve alabildiğine yalın ama cevapları, soru sahibinin genel muhatap kitlesi açısından oldukça zor görünüyor. Sorudaki üç kavram bizi de az çok ilgilendirdiği için, biz de kendimizi, az biraz cevap vermesi gerekenlerden saydık… Bununla beraber Kongar’ın ve benzerlerinin literatüründe ‘siyasal İslam’ın, kurallarını demokratik-laik sistemin belirlediği sahada oyuncu olarak rol almışlara tekabül ettiğini hatırlatarak başlayalım cevaplara…
Soru bir:“Bir insan hem Müslüman hem de demokrat ve laik olabilir mi?”
Bu soruya cevap vermek isteyenlerin çoğu, “bu, İslam, demokrasi ve laiklikten ne anladığınıza bağlıdır” diye başlayacaklardır söze. Oysaki İslam bellidir, demokrasi ve laiklik de bellidir. Bu üç terim yeni duyulmuş değildir. Ama yine de tekrarlayalım: İslam, Allah’ın bizler için seçtiği, kemale erdirdiği, tamamladığı, eksiksiz, kusursuz bir Din’dir. İslam bir yaşam biçimidir. İslam tamamen dünya hayatını düzenlemek için vardır. Allah’ın, yeryüzünde halife olsun diye yarattığı insan, hayatını buna göre yaşasın, dalalete düşmesin diye âlemlerin Rabbi tarafından lütfedilmiş hayat kurallarıdır. İslam bir ‘inançlar manzumesi’ değildir. Akideyi, ibadeti, hukuku, ahlakı, öğüdü, estetiği, insan anlayışını, kadın-erkek ilişkisini ila ahir… ihtiva eden bir ilahî yaşam biçimidir.
Demokrasi, İktibas’ın Şubat sayısında da işlediğimiz gibi, halkın kendini yönetmesi; halkın kendini yönetecek kadroları seçimle iş başına getirmesi, gitmesi gerektiği zaman da yine seçimle göndermesi, yerine yenilerini seçmesi değildir. Demokrasi, halk egemenliğine dayalı bir yaşam felsefesidir; bir dünya görüşüdür. Dünya hayatına ilişkin öneriler, vaaz ve nasihatlerdir. Demokrasi işin aslına bakılırsa, Allah’ın iradesi doğrultusunda bir hayat kurmamak için, insan aklına tanrısal bir rol verme girişimidir. Bütün mesele, Allah’ın değil, insanın hükmetmesidir.
Laiklik ise din işleriyle devlet işlerini birbirine karıştırmama adı altında, hâkimiyeti, yani hüküm koymayı / norm belirlemeyi Allah’tan alıp insana vermenin daha keskin biçimidir. Allah’ı hayata karıştırmamak isteyen insan, bunun adına laiklik demiştir. Bu sebeple laiklikle demokrasi, birbirinin olmazsa olmazıdır. Hayatı kutsaldan arındırma isteğidir laiklik. Tabi bundan sonraki laiklik, kutsalla beraber, kutsalla bir arada olacaktır. Çünkü dünyadaki kutsala yönelme gerçeği göz ardı edilemez… Kutsal’ın dozunu iyi ayarlayacak sözde Müslüman mahir ruhbanlar halayıklık edecekler bu işte.
Bu durumda bir insanın hem Müslüman, hem demokrat ve hem de laik olmayacağı aşikârdır. Bir müslümanın demokrat ve laik olabileceğini iddia edenler, kendilerinde laiklik ve demokrasinin zarar vereceği bir İslam kalmamış olanlardır! Yani, yaşanan değişik ‘islamlar’ laiklik ve demokrasiyle tabi ki çelişmeyecektir! Kendini İslam’a nispet eden birbirinden farklı o kadar çok ‘islam’ türü var ki. Ama İslam deyince zorunlu olarak başvuracağımız Kur’an ve sünnet referansında ise, laiklik ve demokrasiyle uyuşabilecek bir norm bulmamız mümkün değildir.
İslam’ın laiklik ve demokrasiyle uyum sağlaması demek, kendi kendini inkâr etmesi demektir. Din’de şeriat vaz etmek için kendi elçilerine bile yetki vermeyen Allah, şeytani bir başkaldırı olan sözlere nasıl razı olabilir? İslam tamamen Allah’ın iradesini yansıtır. Diğerleri ise tamamen beşerin heva ve hevesini. İslam’ın anlaşılması ve tatbikinde birbirinden farklı anlayışlar var, senin İslam’ın başka, ötekinin İslam’ı başka denebilir. Bunun elbette doğruluk payı vardır ama yorum farkları hiçbir zaman, bir yaşam biçimi olarak İslam’ı görecelileştirmez; İslam’ı sünepe bir cevşencilik seviyesine indirgeyemez.
Kısacası bir insan ya müslümandır ya da başka bir şeydir.
Soru iki: “Siyasal İslam için, demokrasi ve laiklik sadece bir sandık mekanizması mıdır, yoksa devamlı bir yaşam biçimi olarak da kabul edilebilir mi?”
Kongar’ın bu ‘basit’ sorusu da gayet yerindedir ve İslam’la diğer ideolojilerin farkını ortaya çıkartacak esaslı bir sorgulamadır. Maalesef ‘siyasal islam’ adı altında, laik-demokratik vasatlarda siyaset yapmaya heveslenen ‘müslüman’ kadrolar, artık laiklik ve demokrasiyi “devamlı bir yaşam biçimi” olarak kabul etmiş durumdadırlar. Bu kadroların tabanları ise, hocalarının/liderlerinin demokrasi ve laikliği sadece bir “sandık mekanizması” olarak benimsediklerini iddia etmektedirler. Aslında tavan ve taban karşılıklı birbirini manipüle etmekte, birbirlerini bile isteye kandırmakta; bir siyasî körlüğü birlikte paylaşmakta ve paslaşmaktadırlar.
Demokratik bir düzen içinde ‘siyasal islam’ sıfatıyla siyaset yapılamayacağını, aklı başında olan herkes bilmektedir. Son yıllarda yaşadığımız ‘değişim’in özü işte budur. Bütün çanlar bu mesele için çalmaktadır. Tanklar bunun için yürütüldüler ve demokrasi ile İslam’ın pekâlâ bir arada olabileceğini, sözde siyasal İslamcılara benimsettiler. Şimdilerde ise bu inancın sahipleri, bin yıl süreceği iddia edilen 28 Şubat bitti, biz kazandık gibisinden sevinmektedirler. Oysa istenen zaten buydu; 28 Şubat’ın aktörleri de hallerinden pek memnun olmasalar da, sistem kazanmış, ‘siyasal islamcılar’ kaybetmiştir. Laiklik ve demokrasiyi amaç değil, araç olarak kullandıklarını iddia edenler, kendilerini ve taraftarlarını kandırmaktadırlar. Siyasal İslamcılar(!) değiştikçe, “biz laikliği de demokrasiyi de yanlış anlamışız” diyerek günah çıkarttıkça, sistem bütün kapılarını kendilerine açacak, her şeyiyle onlara emanet edilecektir. Zaten emaneti onlardan daha iyi kim korur ki!
Soru üç: “Kendini Müslüman olarak tanımlayan bir kadın başını açmakta, tesettüre girmemekte özgür müdür?”
Kongar’ın bu sorusu da gayet isabetli, hakla batılın ayrışmasına elverecek bir sorgulamayı içermektedir. Kendini Müslüman olarak tanımlayan bir kadın -ve erkek-, öncelikle özgür değildir! Özgürlük kavramı, Müslümanların batı felsefesinden -tıpkı bir ustanın, bakalım ne yapacak diye yere özellikle bıraktığı parayı alan çırak misali- aldıkları, onların ayaklarını kaydıran şeytani bir söylemdir. Din kavramı özgürlükle çelişir ve çatışır. Din, aynı zamanda bağdır, sınırlamadır, sınırlar koymaktır. İnsan kuldur. Kulluğun olduğu yerde özgürlükten dem vurmak gülünçtür. Eğer insan özgür olacaktıysa neden din var ki? Özgürlük, insanın heva hevesine sınır tanımamanın kılıfıdır. İnsanın uyku dışındaki hayatını beş vakte bölen, senede bir ay sabahtan akşama kadar aç ve susuz durduran, malının belirli oranına el koyup, başkalarına bağışlayan bir sistemde insanın hangi özgürlüğünden bahsedebilirsiniz?
Tesettür, Müslüman kadını kulluk sınırları içinde tutmanın çok mükemmel bir ölçüsüdür. Kulluğun ne olduğunu kavramamış bazı İslamcı feministler işi, örtüyü, Kur’an’ın erkek egemen bir yorumu olarak görme zavallılığına kadar vardırdılar. İstemeyen hiç kimse tabi ki Allah’ın emrettiği biçimde örtünmez, bu, onların bireysel tercihleridir(!). Ama hiç kimsenin kendi İblis-egemen yorumunu İslam olarak kamuya deklare etme hakkı yoktur.
Bir kadın, başını örtemiyorsa, bu ona ağır geliyorsa, onun günahı ayrıdır ama en azından başörtüsü / tesettürle ilgili kendi aklından fetvalar uydurması, üstüne vazife değildir.
Demokrat ve laikçe düşünenler, düşüncelerine ve hayat tarzlarına hiçbir şekilde şirk koşturmamaktadırlar. Yöneticilerin gizli (İslamî!) bir ajandalarının olup olmadığını onlarca aşamada sorgulamaktadırlar. Müslümanlar, demokratlar kadar olsun kendi dinlerine saygı duyuyorlarsa, Allah’tan korkmalı ve İslam’ın bir bütün olduğunu, onun namazı ile tesettürünü birbirinden kopartamayacağımızı teslim etmelidirler.
İslam’la demokrasi, laiklik ve diğer ideolojiler arasındaki fark hiç bugün olduğu kadar yok sayılmamıştı. Her geçen gün Müslümanlar, büyük harflerle sistemin merkezine doğru ilerledikçe, kendilerine ait olan değerleri birer birer eteklerinden dökmekte, “yokmuş meğer sizinle aramızda bir fark” demeye doğru hızlı ve emin(!) adımlarla ilerlemektedirler.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *