Biz Müslümanlar, dünya hayatını asıl varılacak yer olan ahiret hayatının tarlası ve bir imtihan alanı olarak algılarız. Hayatın bizlere verilmiş ve hesabı sorulacak bir emanet olduğu bilincinde alıp-veririz her nefesimizi. Hayatımızın hiçbir an veya alanının alemlerin Rabbi yüce Allah’ın müdahalesinden bağımsız olmadığını bilir, adımlarımızı ona göre atarız. Alemlerin Rabbi’ne tuğyan edip, O’nun hükümranlığını göklerle veya
Biz Müslümanlar, dünya hayatını asıl varılacak yer olan ahiret hayatının tarlası ve bir imtihan alanı olarak algılarız. Hayatın bizlere verilmiş ve hesabı sorulacak bir emanet olduğu bilincinde alıp-veririz her nefesimizi. Hayatımızın hiçbir an veya alanının alemlerin Rabbi yüce Allah’ın müdahalesinden bağımsız olmadığını bilir, adımlarımızı ona göre atarız. Alemlerin Rabbi’ne tuğyan edip, O’nun hükümranlığını göklerle veya dar manada mabedlerle sınırlamaya kalkışan, Allah’ın hükümranlığına kota koymaya yeltenen, Allah’ın arzında O’nun hükümranlığına karşı çıkma sapkınlığını temsil eden laisizm ve sekülerizmin hayatımıza çeşitli suretler altında sızmaması için teyakkuzu elden bırakmaz, sahih bilgi, iman ve salih amel bütünlüğünde, bilinç düzeyinde bir hayat yaşamayı gaye ediniriz.
Biliriz ki, alemlerin Rabbi’nin bizim kulluğumuza hiç ama hiç ihtiyacı yoktur, O’nun hükümlerine tabi olmaya, aparı, dupduru ölçülerine sadık kalmaya, yolunda yürümeye muhtaç olan bizleriz.
Müslümanlar olarak, “De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En’am 6/162) Rabbani ölçüsünü şiar ediniriz. Yaptığımız hiçbir işin, attığımız hiçbir adımın, aldığımız hiçbir nefesin, varoluş gayemizden bağımsız ve verilecek hesaptan azade olmadığını biliriz.
“Paranın dini imanı olmaz”, “Allah’ı bu işe karıştırma”, “Din başka siyaset başka” türünden, Allah’ın hükümranlığını parçalayan, Allah’ın dininin hayatla olan bağını koparan laik/seküler yaklaşımlar bizlerin düşünce ve amelinde asla kendine yer bulamaz. Biz biliriz ki, Allah kesinlikle her işe karışır. Allah göklerin de Rabbidir, yerlerin de Rabbidir. Mabedlerin de Rabbidir, çarşı-pazarın ve parlamentoların da Rabbidir. Allah kalplerin ve vicdanların da Rabbidir, internetin de Rabbidir. Allah’ın hükümranlığına boyun eğmeyen ne varsa, hangi çarşı-pazar, hangi parlamento alemlerin Rabbi’ne secde etmiyorsa tuğyanın merkezi haline gelmiş demektir.
İnternetle olan ilişkimizin de bu temel hayat ölçülerimiz çerçevesinde şekillenmesi, Müslüman olmamızın olmazsa olmaz gereklerindendir. Artık yemeklerini bile bilgisayar başında yiyen “internet kurtları”ndan söz edildiği bir dönemde internet başında geçirdiğimiz zaman, tam anlamıyla bir bilgi çöplüğüne dönüşen internetten ulaştığımız veya interneti kullanarak yaydığımız haber ya da bilgilere dair tutumumuz İslam’ın eskimeyen ölçülerine tabiiyet arzetmelidir.
Sahip olduğumuz zaman, Rabbimizin bizlere emanet ettiği ve her saniyesinin hesabı sorulacak olan büyük bir nimettir, imkandır. Geçen hiçbir saniyesinin bir daha geri döndürülmesinin mümkün olmadığı ömür sermayemiz belli bir zamanla mukayyeddir. Zamanımızın kadr ü kıymetini bilmek ve zamanımızı çarçur etmemek temel İslami yükümlülüklerimizden biridir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi zamanlarının büyük kısmını internet başında geçiren ve internete bağımlı hale gelmiş “internet kurtları”nın giderek çoğaldığı bir dönemde yaşıyoruz. Birer “internet kurdu” olmasak da internette geçirdiğimiz zaman konusunda mutlaka hassas olmamız ve “ölçü”yü şaşırıp aşmamamız gerekmektedir.
Peki bu konuda ölçü nedir? Öncelikle emanete riayet etmek ve israftan kaçınmak şeklindeki temel Kur’ani ölçülerin bu konuda bizlerin daima hatırımızda bulunması gerektiğini söyleyebiliriz. Evet, zaman bize verilmiş Rabbani bir emanettir ve onu, emanet sahibi yüce Rabbimiz bize niçin verdiyse o gaye istikametinde ve O’nun belirlediği ölçüler çerçevesinde kullanmamız gerekmektedir. Ancak böylece zamanı doğru kullanmış ve emanete riayet etmiş oluruz.
Biliriz ki, Rabbimiz israf edenleri sevmemektedir (En’am 6/141, A’raf 7/31) ve israf suçunu işleyenleri şeytanın kardeşleri olarak nitelemektedir. (İsra 17/27)
Dolayısıyla bizler günümüzde en büyük zaman israfı suçunun işlendiği alanlardan biri olan internet kullanımı sırasında bu suçu işlememeye azami ölçüde dikkat etmeliyiz. Zaman israfı suçunun sabit olmaması için internet kullanımını “asgari ihtiyaç”la sınırlandırmalıyız. Bu da, her Müslümanın yaptığı iş ve şartlarına göre vicdanen belirleyeceği bir sınırı ifade edecektir tabii olarak. Bununla birlikte bu konuda Kur’an’ın şu ölçüsü, Müslümanlar için temel belirleyici hükmündedir:
“Onlar, boş sözlerden ve işlerden yüz çevirenlerdir.” (Mu’minun 23/2)
Dolayısıyla Müslümanlar olarak her alanda olduğu gibi internet kullanımında da gaye ve hikmeti yol arkadaşı edinmeli, gayeden ve hikmetten yoksun ne varsa yüz çevirmeliyiz. Bu anlamda hiçbir Müslüman internette ya da çay ocaklarında oturup saatlerce “geyik muhabbeti” yapamaz. Anlamdan ve gayeden yoksun olarak internette zaman harcayamaz. Müslümanın internette oyun oynayarak, “sörf yaparak” geçireceği bir vakti yoktur, olamaz.
İnternet kullanımında Müslümanlar olarak dikkat etmemiz gereken hususlardan biri de, denetimden son derece uzak bir iletişim ağı olan internette, Rabbimizin Hucurat Suresi’nin 6. ayet-i kerimesinde beyan ettiği gibi, okuduğumuz haber ve bilgilerin mutlaka sağlamasını yapmamız gerektiğidir. İnternette okuduğumuz bir haber ya da bilgiye balıklama atlamak bizi son derece yanlış sonuçlara götürebilir. Bir bilgi çöplüğü haline gelen interneti sağlıklı bir bilgi kaynağı olarak görmek doğru değildir. Tabii ki internetten faydalanılabilir, fakat dikkat ve seçiciliği elden bırakmadan ve interneti temel bilgilenme kaynağı olarak algılama sapmasına düşmeden.
İnterneti Müslümanca kullanmak bağlamında daha birçok madde sayılabilir. Fakat temel ölçü bellidir: Müslüman olmanın, hayatın her an ve alanını alemlerin Rabbi yüce Allah’ın hükümranlığına tabi kılmak ve bu hükümranlıktan azade bir an veya alan tahayyül etmenin, bizatihi şirkin ve tuğyanın kendisi olduğunu bilmek gerekmektedir. İnternet kullanımı da bu bilinç ekseninde olmak durumundadır.
(Not: Bu yazı, Hüseyinoğlu’nun “Evlerimizdeki Truva Atı: Televizyon” adlı kitabında yer almaktadır.)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *