İnsanlığı tehdit eden en güçlü teptipçilik dayatması baskıcı rejimlerden değil, batının sekülerleşmeyle birlikte hayatı anlama ve anlamlandırma biçimi olarak gelişen modern paradigmadan kaynaklanmaktadır.
İnsanlığın karşı karşıya bulunduğu tektipçilik dayatması, yalnızca baskıcı rejimlerle ilgili bir sorun mudur? Özellikle liberal kesimler meseleyi böyle algılıyor olsa da, ben bu yaklaşımın bugün yeryüzünde olup bitenleri anlamaktan uzak olduğunu düşünmekteyim.
Bana göre insanlığı tehdit eden en güçlü teptipçilik dayatması baskıcı rejimlerden değil, batının sekülerleşmeyle birlikte hayatı anlama ve anlamlandırma biçimi olarak gelişen modern paradigmadan kaynaklanmaktadır. Aradaki tek fark şu ki, baskıcı rejimler bu işi dipçik zoruyla yapmaya çalışırken, batı paradigmasının, medya ve eğitim süreçleri marifetiyle rafine yöntemlerle, imajlar ve modeller üreterek, bu imaj ve modeller üzerinden insanları dönüştürerek gerçekleştirmesi.
Böyle olunca da bu tektipleştirme dayatmasının başarı oranı çok daha fazla olmaktadır. Bugün medya ağlarının, McLuhan’ın tabiriyle “global köy” haline getirdiği dünya üzerinde yaşayanların çoğunluğu, batı paradigmasını temel düşünüş ve davranış kodu edinmiş olan tektipleştirilmiş insanlardan oluşuyor.
Dünyanın doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine ağırlıkla aynı ilişki biçimleri, aynı meşgaleler, aynı heyecanlar, aynı refleksler hakim duruma gelmiş durumda. Ben merkezlilik, doyumsuzluk, rekabetçilik, riyakârlık gibi davranış biçimleri batılının da doğulunun da hâkim davranış biçimleri halini alırken, diğergamlık, kanaatkârlık, dayanışma ve paylaşım gibi temel insani nitelikler giderek kayboluyor.
Bugün radyoda dinlediğim bir haber, bu küresel tektipleşme sorununun, üzerinde ciddiyetle durulması gereken bu acı gerçeğin bir kere daha gündemime girmesine vesile oldu.
Bazı Avrupa ülkelerde aniden bastıran kar yağışını konu alan haberde, Polonya’daki kar yağışının hayatı olumsuz etkilediği anlatılırken, sokaklarda yaşayan evsizlerin, donma tehlikesine karşı sokaklardan toplanarak geçici barınaklara konulduğu anlatılıyordu.
Radyodan duyduklarıma hiç şaşırmadım doğrusu. Modern paradigmanın insanlığı tektipleştirme yolunda aldığı mesafe geliverdi aklıma hemen. Çünkü bu uygulama bana hiç yabancı gelmemişti. Son yıllarda başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere Türkiye’deki çeşitli kurumlar da aynı şeyi yapmıyorlar mıydı? Günlerini, haftalarını, aylarını, yıllarını, gündüz ve gecelerini sokaklarda geçiren binlerce evsize duyarsız kalan kurumlar, kar yağdığında o evsizleri apar topar sokaklardan topluyorlardı, medyanın yoğun ilgisi beraberinde.
Sokaklardan toplanan evsizler çeşitli spor salonlarında toplanarak traş ediliyor, banyolarını yapma imkânı tanınıyor ve bakımları yapılıyordu.
Peki aynı şey kar yağana kadar niçin yapılmıyordu? Bu insanlara sahip çıkılması için illa donma tehlikesiyle yüzyüze gelmeleri niçin gerekiyor? Onların yaşantıları yaşamak olarak nasıl görülebiliyor ki, ancak ölme tehlikesine karşı korunmaya alındıkları açıklanıyor? Üstelik zaten sokaklarda her an ölümle yüzyüze değiller mi?
Söz konusu kurumlar mesela bir Boğaz’da havai fişek gösterisine harcadıkları parayla bu evsizlerin bir yıllık bakımını yapma imkânına sahip değil mi? Tabii ki fazlasıyla sahipler, fakat sorun modern paradigmayla felç edilmiş, insani duygular yerine imajlarla şekillendirilmiş ve bu çerçevede tektipleştirilmiş zihniyetlerde işte.
Tamamen farklı kültürlere sahip olmalarına rağmen, Türkiye’deki yöneticilerle Polonya’daki yöneticilerin evsizler konusunda neticede “Ne yaşa, ne de öl!” cümlesiyle özetlenebilecek bu bu hastalıklı yaklaşımı paylaşmaları, küresel tektipleştirme operasyonunun başarısından başka nasıl açıklanabilir?
Binlerce insanın evsizliğe, sokaklarda yaşamaya mahkûm olması modernitenin tektip insanını rahatsız etmiyor, huzurunu kaçırmıyor, fakat onların donmaktan ölme tehlikesi karşısında seferber olunuyor…
Niçin?
Çünkü bir insanın sokakta donarak ölmesi, kolay telafi edilemeyecek bir imaj kaybına yol açacaktır ve modernitenin biçimlendirdiği zihniyet için imaj her şeyden önemlidir.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *