Değişmeyen ne kaldı?

Gündem çok uzun bir süre o kadar çok referandumla meşgul edildi ki referandum sonrasında oluşan sessizlikte herkes ne yapacağını şaşırdı.

Ülkenin, ülke insanın hatta uluslar arası camianın bile ilgi odağı olan fakat özelde Müslümanları derinden etkileyen bir referandum geçti günahıyla sevabıyla.

Bu referandumun çeşitli vesilelerle önemli olduğu ve birçok mahfili derinden etkilediği herkesçe malumdur. Yerelin küreselle olan ilişkisinden tutun ülke içindeki eski ve yeni derin yapılanmalara, köşe başlarındaki hegemonlardan işkence, zulüm, darbe mağdurlarına varana kadar herkesi etkiledi bu halkoylaması; fakat en önemlisi Müslümanların zihin dünyasındaki karışıklığa dem vurması, anlam dünyasındaki sağlıksızlığı ortaya çıkarmasıydı.

Gündem çok uzun bir süre o kadar çok referandumla meşgul edildi ki referandum sonrasında oluşan sessizlikte herkes ne yapacağını şaşırdı. Gerilim ve çatışma o kadar büyümüş o kadar sertleşmişti ki insanlar bir anda gevşeyince rehavetten uykuya daldılar. Hem dünyadaki hem Türkiye’deki başka bir gündeme, başka bir soruna odaklanılamadı. Bu noktanın çok da haksız olduğu söylenemez tabiî ki. İnsanı duygulardan bağımsız düşünmek mümkün değildir ve bu anlamda referandumu önemsemek de geçmişte birçok sorunla karşılaşmış, işkence görmüş, mağdur edilmiş olmanın doğal bir sonucuydu.

Dünya ciddi bir değişimden geçiyor ve bu değişim esnasında Türkiye de eski elbiselerini üstünden çıkarıyor. Yaşadığımız coğrafyada jakobenlik yerini ılımlı bir bakışa bırakmaktadır. Ilımlılık ise gizli bir jakobenliğin maskelenmiş halidir.

Günümüzde değişim diye tanımlanan gidişata karşı olanların bu gelen küresel dalgada tutunabilecekleri bir dal yok artık. Ilımlı olmayanın terörist sayıldığı bir akış gündemde. İşte tam bu noktada biz Müslümanların söyleyecek sözü ve gösterebileceği bir direniş var. Bizler alternatifsiz değiliz ve sığınacak sağlam bir limanımız bulunuyor. Değişim ancak Allah’ın istediği şekilde olduğunda kabullenilebilir bir durum ve tutunacak bir dal mesabesinde oluyor. Sorun bu değişimi tanımlama, içinde var olma ya da karşı durma noktalarını belirleme, safları netleştirme şeklinde ortaya çıkmakta; yorum farklılıkları değişimin içinde ve dışında olmayla bizleri karşı karşıya bırakmaktadır.

Bu süreçte özellikle referandum tarihi yaklaşırken Müslüman camianın tutumu, ifade biçimleri, tanımlama ve kategorileştirme çalışmaları nasıl bir ruh halini göstermektedir? Oy atanlar, hayatında hiç oy atmamış olmasına rağmen bu seçimde oy kullanacaklar ve hiç oy kullanmayanların birbirlerine olan tavırlarını nasıl açıklamak gerekir? Neden oy atma veya atmama konusu bir anda Müslümanların ana gündemi ve kendi aralarında bir ayrılık vesilesi oldu? Tepkiler neden bu kadar sığlaştı ve çatışmaya dönüştü? Birbirlerini yıllardır tanıyan, ortak kadere, ortak acılara sahip olan, zor ve çetin hayat şartlarından bugünlere gelen bu insanlar neden birbirlerini bu kadar ağır şekilde ithamlarda bulundular?

Açıkçası bu yazının amacı bu sorulara cevap sunmak, çözüm üretmek değil bu sorulara muhatab olanların biraz düşünmesini sağlamak; çatışmanın, ayrışmanın, ithamcılığın ve kategorileştirmenin bize ne sağladığını göstermek içindir.

Lütfen her birimiz biraz düşünelim ve savrulmuş, dağılmış, gündelik hayata yenilmiş, bıkkın, umutsuz, serkeş bir psikolojinin içinden çıkıp aramızdaki ihtilafları çatışmaya yer vermeden giderebilecek ve aynı zamanda İslam’ın izzet ve şerefini tüm hayata sunabilecek bir topluluk olmaya çalışalım (Al-i İmran/104).

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *